Niceliksel yükseliş, niteliksel çöküş
15 Yıl Önce Güncellendi
2011-09-30 07:32:39
Film fenomenolojisinin yaşayan çınarı, 90'lık bilge "sinema âlimi" Dudley Andrew, "teoloji bilmeyen sinemayı anlayamaz" der.
Oysa Türkiye'de, "teoloji" ile "sinema" sözcüklerini yan yana zikretmek bile, bir insanın, aforoz edilmesi için -hadi Marksist terminolojiyi kullanayım- "gerekli ve yeter neden"dir.
Oysa ne kadar sıradan olursa olsun, istisnasız her film, insanın yalnızca dış dünyasını değil, daha çok, ama örtük şekillerde insanın iç dünyasını eksene alarak kurar dünyasını. Bu, Tanrı'yı, kâinâtı ve bizatihî insanın kendisini filmin mesele edindiği meselenin içine kaçınılmaz olarak girdirmek demek. İster bilinçli, ister bilinçsiz olsun; ister ateist bir sinemacının, isterse dindar bir sinemacının eseri olmuş olsun film, gerçek budur.
Filmin anlattığı hikâye ve çizdiği karakterlerin ötesinde, bir de filmin izleyiciyle kurmak zorunda olduğu ilişki devreye girince, teolojisiz bir filmi anlayabilmek büsbütün imkânsızlaşır. Çünkü bu durumda, oyuncunun, yönetmenin, kameranın Tanrı'ya ait olan Omnipotent / Kâdir-i Mutlak ve Omnipresent / Her Yerde Hâzır ve Nâzır sıfatlarını üstlenmesi kaçınılmazlaşır: İzleyici, izlediği film, popüler filmse (Amerikan sinemasında olduğu gibi) ana-oyuncunun; yok eğer izlediği daha derinlikli, felsefî, sanatsal bir filmse, (Avrupa sinemasında olduğu gibi) çoklukla yönetmenin veya kameranın Tanrısal bir konuma yerleştirildiği gerçeğinin bilinçdışı bir işlemle zihnine kazındığını "göremez" belki; ama bu gerçek, izleyicinin dünyasını örtük bir şekilde şekillendirir: Psişesini, ruhunu, zihnini delik deşik eder; şaşırtıcı bir tekno-paganizmin eşiğine sürükler izleyiciyi.
Film endüstrisinde "star"ların ve yönetmenlerin "tanrılaştırılma"larının, ikonlaştırılmalarının gerisinde yatan, işte bu karmaşık estetik, felsefî, teknolojik işlemdir.
***
Türkiye, ekonomik açıdan büyüyor. Dış politikasında ve daha pek çok alanda gerçekleştirdiği atılımlarla bölgesel, hatta "küresel" güç olma yolunda ilerliyor. Ancak bu yükseliş, büyük ölçüde nicelikten ibaret. Öte yandan, hayatın her alanında ürpertici boyutlar kazanan niteliksel bir çöküş yaşanıyor: İnsan tipimiz zedeleniyor, çürüyor, yozlaşıyor sürgit.
Her alanda berbat bir dekadans / çözülme var: Para, bencillik, maddiyat, çıkarcılık, bananecilik, yolsuzluk, hırsızlık toplumun yapısını, dokusunu, ruhunu fenâ hâlde çözüyor, değerlerini değersizleştiriyor, direnç noktalarını çökertiyor.
Sefih sekülerleşme biçimlerinin yol açtığı hızla katlanan boşanma oranları, ürpertici cinayetler, insanın kişiliğini yerle bir eden hırsızlık ve yolsuzluk biçimleri, bu toplumu ayakta tutan bütün sütunları, binaları, dinamikleri dinamitliyor.
Sanki matah bir şeymiş gibi İslâmî çevrelerin sekülerleşmesini önemli bir adım olarak sunanlar, Türkiye'yi nasıl bir felâketin eşiğine sürüklediklerini göremeyecek kadar düşünme-özürlü kişiler aslında.
Türkiye'de asalak bir sınıf türedi: Hiçbir asil değeri, geleneği, alışkanlığı, ritüeli olmayan ama yer yerinden oynasa, kan gövdeyi götürse bile kılı kıpırdamayan, "vur patlasın çal oynasın" vaziyetlerinde yaşayan, Amerika'da çocuk doğuran sefih, asalak ve türedi bir sınıf bu.
Bu toplumu ayakta tutacak, toplumun kültürel olarak da, entelektüel olarak da asıl dinamik kaynağını oluşturan İslâmî kesimlerin, duyarsızlaşmış, asalaklaşmış, insanlığını yitirmenin eşiğine gelmiş çevrelere özenecek bir sekülerleşme biçiminin eşiğine sürüklenmesi, bu toplumun görebileceği en büyük felâkettir.
***
Bütün bunları, a/salak medya rejimine ve sömürge zihniyetli eğitim sistemine borçluyuz. Bu ülkenin sefih medyası, yozlaşmış, sadece reytinge, köşe dönmece oyunlarına kilitlenmiş durumda.
Eğitim sistemi ise sömürge sistemini andırıyor: Hâlâ aşağılık kompleksiyle malul, hâlâ Batı kutsaması yapan, hâlâ kendi kültürünü ve medeniyetini aşağılayan işgalci, sömürgeci mantığının hâkim olduğu sefih bir sistem bu: Örnek: Felsefe bölümlerinde başından sonuna kadar Batı felsefesi öğretiyor yalnızca! Böyle bir aşağılık kompleksi nerede görülmüş acaba? Avrupa'nın bir ülkesinde veya Amerika'da sadece Hint felsefesinin veya İslâm felsefesinin öğretildiği bir eğitim sistemini düşünmek bile ne kadar saçma geliyor insana değil mi?
Böyle bir ülkede, "teoloji bilmeyen, sinemayı anlayamaz" dediğinizde elbette ki, aforoz edilirsiniz.
Türkiye, niceliksel bir yükseliş yaşıyor olabilir ama medya ve eğitim sisteminin marifetleriyle hızla aşağıya, çukura doğru yuvarlanıyoruz...
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
Haber Ara
Yorum Yap