Dolar

42,6945

Euro

50,1592

Altın

5.898,49

Bist

11.311,31

İslâm'sız sinema, üstdil'siz İslâm

18 Yıl Önce Güncellendi

2009-08-07 08:39:00

İslâm'sız sinema, üstdil'siz İslâm

Geçen gün değerli dost Zülfü Livaneli ve 2010'dan Ataman Onar Beylerle derin bir sinema sohbetinin tam ortasında bulduk kendimizi. Zülfü Bey'in romanda, filmde, müzikte geleneğe vurgu yapması, gelenekle ilişkilerimizin sorunlu olduğuna dikkat çekmesi sevindirdi beni. Aslında Zülfü Bey'in roman, müzik ve film çalışmalarında gelenekten, bu toprakta yeşerttiğimiz derin ruhtan devşirilen izler bulmak mümkün gerçekten de.

***

Peygamberi, elçisi, dil'e getiricisi olmayan bir din varolamaz, varlığını sürdüremez; böyle bir dinin varlığından bile sözedilemez.

Aynı şekilde köklü bir fikriyatı olmayan, fikriyatını yeni-şekillerde yeniden “üretemeyen”, çağdaşlaştıramayan, çağdaşlaştıramadığı için de çağa ruh üfleyebilme, çağı aşabilme imkânları sunamayan bir düşünce sisteminin varlığından da, varlığını sürdürebilmesinden de sözedilemez.

Yine estetiği, estetik ilkeleri olmayan bir sanatın varlığından da, varlığını her dâim sürdürebilmesinden de sözedilemez.

Mesele, dil meselesidir: Diliniz varsa, konuşabilirsiniz; konuşabildiğiniz için de varolabilirsiniz; varlığınızı, varlığınızı dayandırdığınız hakîkat fikrinizi, dünya tasavvurunuzu dile getirebilir, hayata geçirebilirsiniz demektir.

Ancak Türkiye'de dil meselesini anlayabilmiş değiliz henüz: Dil, ancak üstdil'le hayata geçirilebilir. Burada kullandığım anlamda, “dil”, asıl'a / aslî dinamiklere, etika'ya, norm'lara, yaratıcı ruha tekabül eder; “üstdil” ise, usûl'e, estetikaya, form'lara, kurucu iradeye.

Dil, varlığı ve hakîkati; üstdil ise, varoluşu ve sûreti ifade eder. Müslümanlar için Kur'ân, “Dil”i / Asıl'ı, Etika'yı, Norm'u; Hz. Peygamber ise Üstdil'i, Usûl'ü, Estetika'yı ve Form'u temsil eder.

Özetle Dil, kaynak; üstdil ise, o kaynaktan gürül gürül akan, kana kana içilen, herkesi sulayabilen, herkesin susuzluğunu giderebilen su'dur. Kaynak var da, su akmıyorsa, üstdil olmadığı içindir.

Bugün İslâm medeniyetinin varlığını sürdüremiyor olmasının, büyük bir tıkanma, kriz ve opaque'leşme ile karşı karşıya kalmasının temel nedeni, aslî dinamiklerini, yaratıcı ruhu'nu yani Dil'ini hayata ve harekete geçirecek üstdil'den yoksun olmasıdır.

Meseleyi İslâm medeniyeti genelinden Türkiye özeline getirdiğimizde durum, daha da vahimdir.

İslâm, Dil ise; İslâm medeniyeti, onun her alanda üstdillerinin geliştirildiği fenomenin adıdır.

Bilim, düşünce ve sanatın bütün türlerinde İslâm'ın sunduğu Dil'i, yaratıcı ruhu, aslî dinamikleri hayata geçirecek formlar / üstdiller geliştirebilmekten yoksunlar müslüman toplumlar.

Tarihin akışını değiştiren muhkem bir kaynak var; ama o kaynaktan herkesi sulayan, herkesin susuzluğunu giderebilecek leziz ve aziz bir su akmıyor.

Türkiye'de, Türk entelijansiyasının hattı harekâtını belirleyen, yönlendiren bir kaynağın, bir yaratıcı ruhun, bir aslî dinamikler bütününün, kısacası bir Dil'in varlığından bile sözedemiyoruz. O yüzden “konuşamıyoruz”; başkalarının dillerini “kekeleyip” duruyoruz.

Sadece Dil'den yoksun değiliz. Dil'imiz olmadığı için Üstdilimiz de yok bizim. İnsanı ürperten, çıldırtan asıl şey de, ne dilimizin, ne de üstdilimizin; ne etikamızın, ne de estetikamızın; ne aslî dinamiklerimizin, ne de usûllerimizin, ne yaratıcı ruhumuzun, ne de kurucu irademizin bile olmadığını fark edememiş olmamızdır.

Dilsiz, gözsüz ve ruhsuzuz; başkalarının dilini kullanıyoruz; başkalarının gözüyle bakıyoruz; başkalarının ruhunu oynuyoruz; ama yine de mangalda kül bırakmama konusunda üstümüze yok dünyada. Kaynaksız ve susuzuz; ama hâlâ çağdaş uygarlıklar seviyesinin üstüne çıkma komedyasını sahnelemekten geri durmuyoruz!

Latin Amerikalılar, Avrupalılar, Çinliler, Afrikalılar ve İranlılar, sinemada devrim yapan atılımları, hem Dil'leri, hem de bu dilleri dile döken, yeniden üreten üstdilleri olduğu için yapabildiler.

Biz, Mevlânâ'nın pergel metaforunda ifade edildiği gibi, pergelin sabit ayağını kendi aslî kaynaklarımıza basamadığımız, diğer ayağıyla da bütün diğer kaynaklarla, dünyalarla, kültürlerle nasıl yaratıcı ilişki ve iletişim biçimleri kurabileceğimizi bilemediğimiz için pergelimizi şaşırmış durumdayız.

Sinema, çağın zeitgeist'ıdır; çağımızın, dolayısıyla Batı uygarlığının zaaflarını da, bu zaafların nasıl aşılabileceğinin ipuçlarını da ele verebilen bir sanat, idrak ve tecrübe alanıdır; dolaysız bir üstdildir.

Sinema, İranlılar hâriç, Müslümanların varlık gösteremedikleri en önemli üstdildir. Sinemada varlık gösteremeyen, dolayısıyla üstdil kuramayan Müslüman toplumların, varlıklarını sürdürebilmeleri de, bu çağa dişe dokunur bir şeyler söyleyebilmeleri de imkânsızdır.

Yorum Yap

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Haber Ara