Dolar

42,6945

Euro

50,1592

Altın

5.898,49

Bist

11.311,31

Hac'la yolculuk-2: Bir özsuyu inkılâbı

17 Yıl Önce Güncellendi

2009-12-11 08:28:00

Hac'la yolculuk-2: Bir özsuyu inkılâbı

İslâm'ın bizden yapmamızı istediği eylemlerle, kaçınmamızı istediği eylemlerin hepsinde de şaşırtıcı, şaşırtıcı olduğu kadar da zihin ve ufuk açıcı evrensel bir hakikat gizlidir: Bir yandan kâinâtın, insanın yaratılışına kadar uzanan bir perspektif, insanın varoluş alanını, bulunduğu zamanın ve mekânın ötesine taşır; öte yandan da, insanın bu zamanlar ve mekanlar ötesi ruhtan aldığı ışık, ancak ayaklarını bulunduğu zamana ve mekâna muhkem bir şekilde basabildiği zaman insanın hem iç, hem de dış dünyasını bütün varoluş düzlemlerinde derinlemesine aydınlatabilir.

Kitabımız, bizim âfak'a / ufka yani bizden en uzak olan'a ve enfüse / nefse yani bize en yakın olan'a aynı ânda bakabilecek, en uzak olan'la en yakın olanı bütün düzlemlerde aynı ânda buluşturabilecek, yaşatabilecek, tecrübe ettirebilecek bir varoluş imkânına sunuyor bize.

İşte hac, bize en yakın olan'ı bizden uzaklaştıran, bize en uzak olanı da alabildiğine yakınlaştıran muazzam bir ibadet, muhkem bir varoluş biçimi. Bize en yakın olan, en yakın olduğu için de her zaman bizi kendisine bağımlı kılan, her şeyimize tasallut eden nefsimizi, nefsî olan her şeyimizi bizim en uzağımıza fırlatıveriyor: Nefsten arındırıyor ve ufukla donandırıyor bizi hac.

Bu fizikötesi ya da görünmeyen düzlemde cereyan eden kozmolojik ve ontolojik varoluş mücadelesi ve macerası, fizik ya da görünür düzlemde de aynen karşımıza çıkıyor: Bir yandan dünyanın adını sanını bile duymadığımız bölgelerinde, yerlerinde yaşayan, derileri, renkleri, kokuları, dokuları, adetleri, yaşayışları, zevkleri, beğenileri bizimkinden son derece farklı olan Müslümanlarla yan yana getiriveriyor bir ânda herkesi… Aslâ birbirleriyle buluşamayacak insanları, birbirleriyle her bakımdan eşitleyerek buluşturuyor, kaynaştırıyor, bütünleştiriyor ve ben, sen oluyor, ortaya muazzam bir biz çıkıyor. Sen, ben olduğunda, ben de sen olduğunda ancak ben ben oluyor, sen de sen oluyor. Ben benden uzaklaştığı ve sen olduğu, sen'in aynasında kendi yansımasını bulabildiği, görebildiği zaman ben benliğine kavuşuyor; bir yandan bütün benliğinden arınarak, öte yandan da hakîkî, pür bir ben'e bürünerek…

Başka bir ifadeyle, kişi, ben'inin ve beden'inin bütün cismânî yetilerini kullanarak ben'inden ve beden'inden özgürleştiği zaman beni ve bedeni tarafından teslim alınmaktan kurtuluyor, benini ve bedenini teslim alıyor: İşte böylesine muazzam bir varoluş ve yüceliş tecrübesini mümkün kılan şey, kişinin bütün iliklerine kadar, hücrelerine kadar ilâhî olan'la hac'da bilfiil buluştuğunu, irtibata geçtiğini biliyor, duyumsuyor, yaşıyor olmasıdır.

Çünkü hac yapan kişi, öncelikli olarak özelde ben'i ve beden'iyle, genelde ise cismânî ve dünyevî olan her şeyle doğrudan yüzleşiyor, hesaplaşıyor; bütün bunları da, ilâhî olan'dan, rûhânî olan'dan, ulvî olan'dan aldığı derin ışık sayesinde yapabiliyor; bu ışık, aşk'a inkılap ettiği ândan itibaren insan kalbinin geçirdiği arınma, arındıkça varolma, varoldukça kendine gelme, kendi'yle yürüme, koşma ve süflî olan'dan bizatihî süfli ve cismânî olan'la ulvî olan'a açılma ve yükselme inkılâbını alıp verdiği her nefeste duyumsuyor.

Bu varoluş ve inkılap süreci, daha ihrama girdiğiniz ândan itibaren başlıyor: İhram, sizi giyindiğiniz ve gerçek kişiliğinizi örten bütün dünyevî elbiselerinizden, özelliklerinizden arındırıyor: Doyumsuz, tarifsiz, hiç bitmesini istemediğiniz, her zaman özlediğiniz ve her zaman özleyeceğiniz leziz ve nefis bir özsuyu yolculuğuna çıkarıyor. Hakikatin özüyle, âlemlerin, varlığın özü ve özeti olan hakîkî ve hak edilmiş kendinizle buluşuyor, kendinize kavuşuyorsunuz. İnsana şahdamarından daha yakın olan Yaratıcı'nın her yerde hâzır ve nâzır olduğunu hissediyorsunuz ve dünyevî olan her şeyin ne kadar da aldatıcı, yanıltıcı, ayartıcı, yorucu, tüketici olduğunu bilfiil ve bilhal keşfediyorsunuz…

Artık bir kuş gibi hürsünüz… Çıktığınız yolculuktan aldığınız ulvî ve kanatlandırıcı lezzeti, letafeti, insanı, kendi benine ve bedenine köle kılan süflî hiçbir hazza değişemeyeceğinizi kalp gözünüzle müşahede ve mükâşefe ediyorsunuz. Ne mutlu hakîkî öz'den nasibdar olan “göz”lere ve gönüllere…

Yorum Yap

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Haber Ara