Dolar

42,6945

Euro

50,1592

Altın

5.898,49

Bist

11.311,31

Fetih hakikate, işgal zulme götürür

16 Yıl Önce Güncellendi

2011-05-30 08:13:50

Fetih hakikate, işgal zulme götürür


"Fetih" ile "işgal" kavramları aynı anlama mı sahip? Aksine, neredeyse zıt anlamlara sahip.

Fetih, gerek sözlük anlamı, gerek terminolojik anlamı, gerekse tarihî tecrübede gün ışığına çıkan anlamı bakımından da, fütûhat, yani "açılım" demek.

Fetih, açmak; işgal ise örtmek'tir: Müminlerin fetihleri açar; gerçeği, hakikatin gün ışığına çıkarır. Kâfirlerin işgalleri örter; gerçeğin, hakikatin üstünü setreder.

Fetih, öncelikli olarak kalplerin fethidir; gerçeğin "fethi"dir; hakkın ve adaletin, hakkaniyetin ve hakikatin önünün açılması fetihle mümkün olur. İstanbul'un fethi, bunun en muazzam göstergelerinden biridir: İstanbul'un fethiyle, İstanbul, hem bütün dinlere, inançlara, kültürlere açılmış; hepsine ev sahipliği yaparak, kucak açmıştır.

Ama kâfirlerin işgali, gerçeklerin, hakikatin üstünü örten bir zulüm eylemidir: O yüzden Kurtuba'nın işgaliyle, sadece Müslümanlara değil, Katolik olmayan Hıristiyanlara da, Yahudilere de zulmedilmiş, hayat hakkı bile tanınmamıştır.

* * *

Ne ki, Türkiye'nin metamorfoz yemiş, Batı kültürünün posasıyla beslenmekten başka bir marifeti ve derinliği olmayan sözümona Türk entelijansiyası, bu iki kavramı çok rahatça eş anlamlıymış gibi kullanabiliyor! O yüzden rahatlıkla "İstanbul'un fethi"ni, bir işgal olarak görebiliyor. Pes doğrusu!

Oysa gerçek Türk entelijansiyasının, fethi de, İstanbul'un fethinin anlamını da, tarihî önemini de çok iyi kavraması onun varoluş şartlarından biridir: İstanbul'un fethinin ne anlama geldiğini bilmeyen, nasıl bir hâdise olduğunu idrak edemeyen bir entelijansiya, Türk entelijansiyası olabilir mi?

Hele de son yıllarda sıkça gözlemlendiği gibi, İstanbul'un fethi konusunda ileri geri lafazanlıklar yapıldığına, güya "fethe ne gerek vardı canım; koskoca Bizans'ı tarihten silmişiz!" türünden sözümona "hümanistçe!" zırvalamalara tanık olabiliyoruz!

* * *

Bunun iki temel nedeni olabilir: Birincisi, cehâlet; ikincisi de, kötü niyet. Cehâlet üzerinde durmak bile gerekmiyor: Türk entelijansiyası, bu ülkenin entelektüel birikimiyle, ruh-kökleriyle o kadar ilgisiz ki, bu ilgisizlik, kaçınılmaz olarak bilinçli bilgisizliğe dönüşüyor.

Bir de kötü niyet olarak nitelediğim "bilinçli düşmanlık" var: Bu bilinçli düşmanlığın en masumu, İstanbul'u, Bizans'la, Bizans öncesi pagan İstanbul'la özdeşleştirmek; Osmanlı'yı, Osmanlı tecrübesini ve Osmanlı İstanbul'unu bastırmak, yok saymak!

Bu son söylediklerim, pek çok kişiye abartılı gibi gelebilir. Kesinlikle değil. Ben İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti projesinde, Osmanlı İstanbul'unun nasıl bastırılmaya, yok sayılmaya ve neredeyse bütün projelerde Bizans'ın, pagan İstanbul'un nasıl öne çıkarılmaya çalışıldığına bizzat şâhit oldum, gözlerimle! Ve İstanbul'un Müslüman kimliğini, Osmanlı birikimini bastırmak için inanılmaz çaba gösteren "Bizans'ın çocukları"na karşı kıran kırana mücadele ettim!

* * *

Tam bu noktada, fetih ruhu'nun yitirilmesinin nasıl zulme dönüştürülebildiğine dâir ibretlik bir örnek vermek istiyorum.

Türkiye'de, yalnızca 350 aileden oluşan "İstanbul dükalığı"ndan şikâyet ederiz. 350 kişilik metamorfoz yemiş, bu ülkenin medeniyet birikimini, hafızasını, tecrübesini yok etmek için onyıllardır mücadele eden "şebeke", sadece ekonomiye değil, Türkiye'nin kültür hayatına da hâkimdir. İşte bu şebeke, sinemadan müziğe, görsel sanatlarından sahne sanatlarına kadar bütün kültür ve sanat hayatının sekülerleştirilmesi, İslâm'dan arındırılması, temizlenmesi için elinden geleni ardına koymayan, bu ülkenin gerçek iktidarını oluşturan ve bütün medya kurumlarından büyük sanat ve kültür kuruluşlarına kadar neredeyse hepsine hâkim olduğu için ülkenin kültür, sanat ve düşünce hayatına çeki düzen veren yegâne güçtür.

Omurgasını sözümona "solcu" "tatlısu frengileri"nin, nâm-ı diğer "Beyaz Türkler"in oluşturduğu bu şebeke, son yıllarda kaşarlanmış sağcı ve "dinci" sözümona "kültür adamları"nı da ayartarak Türkiye'nin medyasına, kültür hayatına, sanat hayatına -devlete bağlı olan ve olmayan- "arpalıklar" üzerinden çeki düzen veriyor.

Tek putları, para ve "güç" bunların. O yüzden her türlü hırsızlık, yolsuzluk ve komisyonculuk numaraları, vakayı adiyeden bunlar için. Yine o yüzden, önlerindeki en önemli engel, hakîkî, dürüst Müslümanlar.

İşte bu şebeke, İstanbul, fetih gibi konular gündeme geldiğinde, fethi işgal'le özdeşleştirmekten; İstanbul'un kültür, sanat ve düşünce hayatını da İslâm'dan, Osmanlı medeniyetinin en gelişkin örneklerini verdiği sanat, estetik, düşünce birikiminden arındırmaktan, temizlemekten çekinmiyor.

İstanbul'un asıl kurtuluşu, bizim düşüncede, sanatta, estetikte, edebiyatta büyük atılımlar yapmamızın önünde tam anlamıyla takoz vazifesi gören, Batılıların gönüllü kültür acentalığını yapan bu şebekeden, bu şebekenin tahakkümünden, işgalinden, zulmünden ve faşizminden İstanbul'u ve İstanbulluları kurtarmaktan geçiyor.

Yorum Yap

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Haber Ara