Geçen hafta, Yazarlar Birliği'nin Film Atölyesi dersinde sinemanın dâhîlerinden Tarkovsky'nin Stalker / İzsürücü filminin 2 dakikalık jeneriği üzerinde yaklaşık iki saat konuştuk. İnanılmaz bir iki saatti benim için de, öğrenci arkadaşlar için de. Karşınızda düşünür-sanatçı dâhî bir yönetmenin filmi olunca ve öğrenci arkadaşlarla yaklaşık altı aya yakın bir süre medeniyetler tarihi, düşünce tarihi, estetik, sanat felsefesi, tarih felsefesi, film teorisi üzerinden derinlikli ve keyifli bir keşif yolculuğu gerçekleştirince, 2 dakikalık bir jenerik üzerinde iki saate yakın esaslı, kanatlandırıcı bir kendini keşif, hayatı keşif, keşfedilmemiş kıtaları keşif yolculuğuna çıkabilmeniz de mümkün olabiliyor. Peki, benzer bir tecrübeyi başka bir sanat türünün metni dolayımında ya da bir felsefe 'önerme'si bağlamında da yaşamak mümkün olabilir mi/ydi? Muhtemelen hayır. Hayır; çünkü başka hiçbir sanat metni veya felsefe önermesi etrafında, aynı anda, hem kendini keşif, hem hayatı keşif, hem de keşfedilmemiş kıtaları keşif yolculuğuna -en azından bu kuşatıcılıkta- çıkabilmek pek mümkün değil. Fakat karşımızda sıradışı bir film metni olunca iki dakikalık derinlikli bir jenerik üzerinde iki saat süren çok yönlü, çok katmanlı bir estetik, fikrî, zihnî, kalbî yolculuğa çıkabilmeniz, kanatlandırıcı, önünüze yepyeni koridorlar ve ufuklar açıcı, sizi derin düşüncelere daldırıcı, size esaslı sorular sordurtucu bir tecrübe yaşamanız mümkün olabiliyor. Peki, bu tür bir çok katmanlı keşif yolculuğunu ve tecrübesini felsefe ile yapabilmek, yaşayabilmek mümkün mü? Hayır. Eğer mümkün olsaydı, sinema doğmazdı. Zira sinema, Batı uygarlığının yaşadığı çok yönlü felsefî / varoluşsal krizin ürünü olarak doğmuştur. Yani sinema, hem medeniyet krizinin çocuğudur; hem de bu medeniyet krizinin nasıl aşılabileceğinin imkânlarını sunan ama henüz bu imkânların neler olduğunu fark edemediğimiz bir idrak ve ifade biçimdir. Modern Batı uygarlığı, aklı kutsayan bir uygarlıktır. Akıl ile, akıl yoluyla, aklı kullanarak kendisini aklama kaygısı içinde olan bir uygarlık. Oysa bu, akla taşıyamayacağı bir yük yüklemek demek. O yüzden aklı araçsallaştırmaktan, bir akıl tutulması yaşamaktan kurtulamamıştır. Aklı her şey katına yükseltmekle en büyük kötülüğü yapmıştır Batı uygarlığı, hem akla, hem kendisine, hem de bütün insanlığa. Batı uygarlığının yol açtığı insanlıkdışı katliamlar, savaşlar, patolojik cinayetler aklın putlaştırılmasının sonuçlarıdır aynı zamanda. Antik Grek uygarlığı, teorik felsefe ekseninde kurulmuştu. Modern Batı uygarlığı ise, pratik felsefe denen, felsefenin karikatürü demek olan, o yüzden de felsefeyi bitiren kötürüm ve kötürümleştirici bir 'sahte felsefe' ekseninde kuruldu. Ama artık felsefe bitti. Nietzsche de, Wittgenstein da, Heidegger de felsefenin ve dolayısıyla aklın cenazesini bir asır önce kaldırdılar. Ve felsefenin artık haddini bilmesi, tarif yapmaya kalkışmaması, yalnızca tasvirle yetinmesi gerektiğini söylediler bize. Heidegger, yaptığı işin felsefe değil, düşünce olduğunu, felsefenin aslında Socrates'le birlikte bittiğini ilan etmişti. Çağımızın yaşayan en cins düşünürlerinden Deleuze, felsefenin öldüğünü, felsefenin yerini sinemanın aldığını söylüyor bize. Felsefenin yerini sinema aldı almasına da, Batılılar, sinemayı da tıpkı felsefe gibi, tıpkı akıl gibi araçsallaştırarak, -Heidegger'in yerinde ifadesiyle, 'kamerayı izleyiciye yöneltilmiş bir silah' olarak kullanarak- çok katmanlı, çok yönlü bir idrak ve ifade biçimi olan sinemanın imkânlarını yok ettiler. Sinema, Batı felsefesinin çok ötesine uzanan derûnî bir idrak ve ifade biçimi olduğu için, sinemanın imkânlarını en iyi seküler, sığ ve sınırlayıcı Batı uygarlığının dışındaki medeniyetlerin çocukları keşfedebilirler. Keşfediyorlar da nitekim: Latin Amerika sinemasından Çin sinemasına, Afrika sinemasından İran sinemasına kadar Batı uygarlığının dışındaki medeniyet havzalarının sinemada ulaştıkları zirve, felsefenin öldüğünün ve sinemanın felsefenin yerini çok daha kuşatıcı bir şekilde aldığının çarpıcı örneklerini çoktan sundu bile bize. Ama bu zirveyi görebilecek ve ulaşabilecek derûnî bir göz, akledecek bir kalp gözü var mı, var olabilecek mi acaba bizde? Bu sorunun cevabını Pazartesi araştıralım?
Felsefe öldü! Yaşasın sinema! (1)
18 Yıl Önce Güncellendi
2009-06-19 11:03:00
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
Haber Ara
Yorum Yap