Dolar

42,6945

Euro

50,1592

Altın

5.898,49

Bist

11.311,31

Ateşin düştüğü yer: Antalya'da 'yakılan' Türk sineması!

14 Yıl Önce Güncellendi

2012-09-09 08:33:00

Ateşin düştüğü yer: Antalya'da 'yakılan' Türk sineması!
İsmail Güneş'in 'Ateş'in Düştüğü Yer' başlıklı, 'yolculuk' üçlemesinin son filmi, Kanada'nın Montreal Film Festivali'nde birincilik ödülü aldı. Bununla kalmadı, sinema yazarlarının da birincilik ödülü Güneş'in filmine verildi.

Bu iki büyük ödülün, normal şartlarda Türkiye'nin sadece kültür, sanat ve sinema gündemine değil, genel gündemine bomba gibi düşmesi ve Türkiye'yi sarsması gerekiyordu.

Çünkü Antalya Film Festivali'ne seçilmeye bile 'değer' görülmeyen film, dünyanın en nitelikli film festivalinden birinden iki büyük ödülle dönmüştü. Sadece bu bile, Antalya Film Festivali'nin düzenleyen sinemadan zırnık kadar anlamadıkları böylelikle tüm çıplaklığıyla ortaya çıkan tiplerin, festivalden çekilmeleri için yeterliydi!

Yaşanan şey, dünyanın hiçbir yerinde görülmeyecek bir skandaldı! Sizin yarışmaya bile değer görmediğiniz bir film, dünyanın öte ucundaki sıkı bir festivalde, birinci seçiliyordu. Hem festivalde, hem de sinema yazarlarınca!

Bundan büyük skandal olabilir miydi?


* * *
Aslında Antalya Film Festivali'nde İsmail Güneş'in filmiyle ilgili yaşanan şey, sadece skandal değildi. Hiç abartısız söylüyorum, kelimenin tam anlamıyla bir 'rezalet' yaşanmıştı. Dünyanın muz cumhuriyetlerinde bile görülemeyecek düşüklükte bir rezalet hem de.

Düşünsenize: Antalya Film Festivali'nin bu yılki tema'sı 'kadın'dı. O yüzden festivalin jürisi kadınlardan oluşuyordu. İsmail Güneş'in festivale kabul edilmeyen filminin konusu da kadındı: Hem de töre cinayeti! Jürinin kadınlardan oluştuğunu, tema'nın kadın tema'sı olduğunu düşünün ve hiç düşünmeden, jüriyi oluşturan kişilerin ya kahir ekseriyetle feminist veya feminist sempatizanı solcu tiplerden oluştuğundan zırnık kadar şüphe etmezsiniz bu ülkede, öyle değil mi? Bu kadın jüri, töre cinayeti gibi bir konuyu işleyen filmi, normal şartlar altında havada kapar diye düşünürsünüz, değil mi?

Yaşanan şey, skandal değil sadece; skandal ötesi berbat, yüzkarası bir şey: Tam anlamıyla rezalet değil de nedir, söyler misiniz bana, nedir bu?


* * *
Ama filmi yapan, yazan ve yöneten İsmail Güneş olunca, Antalya festivalinin cadı kazanına atılıyor ve kadın jürinin, filmi bırakınız havada kapmasını festivalin hava sahasında bile görmek istemediğini ibretle ve şaşkınlıkla seyrediyorsunuz!

Neden? Bu ülkenin has çocuğu olduğu için mi? Siz kimsiniz peki? Siz, bu ülkenin çocuğu değil misiniz? Siz, bu ülkenin çocuğu iseniz, neden kendi ülkenizin çocuğunun, dünyanın en nitelikli festivallerinden birinden birincilikle dönebilecek kalibredeki filmini, havada kapmak yerine, Antalya'nın hava sahasına girmesini bile çok gördünüz?


* * *
Bu skandal, çok önemli iki şeyi bütün çıplaklığıyla gözler önüne seriyor: Birincisi, bu ülkenin sinemasına, sadece ideolojik olarak hareket eden, kendi ideolojilerinin dışındakileri Stalinist uygulamaları aratmayacak kadar, ayırımcılık, dışlayıcılık tipler çeki düzen verdiği sürece, bu ülkede daha ne skandallar, ne rezaletler yaşanacaktır!

İkincisi, İsmail Güneş'in filmi dolayısıyla Antalya'da yaşanan skandal, bu ülkenin sinemasına keyiflerince çeki düzen vermeye kalkışan insanların sinemadan zırnık kadar anlamadığı, dertlerinin sinema olmadığı, bu ülke olmadığı, bu ülkenin gerçek sorunları olmadığı gün gibi, bütün çıplaklığıyla küre ölçeğinde ispatlanmıştır!


* * *
Bütün sinemacıların Antalya Film Festivali'nin jürisini, düzenleyicilerini, 'patronlarını' protesto etmelerini beklerdim!

Türk sinemasına gözardı edilemeyecek ölçekte destek veren Kültür Bakanlığı'nın ve Kültür Bakanı'nın Antalya'da yaşanan skandalı kınamasını beklerdim!

Ve Türk sineması, sinemamızın önüne etten duvar ören ve kendi ideolojik saplantılarına saplanmamakta direnen herkesi, aforoz etmeyi hâlâ sürdürme cesaretini kendinde bulan sinemanın baronlarını, şebek/e/lerini şiddetle kınıyorum.


* * *
Ateşin Düştüğü Yer filmiyle İsmail Güneş, aslında Türk sinemasına ateşin düştüğü yerin neresi olduğunu, Türk sinemasını kendi ideolojik saplantıları uğruna yakan, bu ülkenin has çocuklarının sinema kariyerlerini ateşe veren, önlerini tıkayan, gözlerini kırpmadan yakmaktan çekinmeyen tiplerin kimler olduğunu gösterdi!

Gülsek mi, ağlasak mı, karar vermek öylesine zor ki!

Yorum Yap

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Haber Ara