İlkin genel kuralları anımsayalım. Kural olarak her yasa, suç tiplerini tamamlanıp bitmiş biçimleriyle öngörür ve dış dünyaya yansımamış hazırlık davranışları cezalandırılmaz.
Ancak kimileyin yasa koyucu, bu kuralın dışına çıkar. Ayrık olarak, korumayı amaçladığı hukuki konunun, yani değerin önemini göz önünde tutarak ve izlenen suç politikasının gereği olarak, onu daha enerjik ve çevik korumak için suçun öznesini ön bir evrede sözgelimi, hazırlık davranışlarını ya da kalkışma (teşebbüs) evresinde kalmış suçu tamamlanmış suç gibi cezalandırabilir.
Sokmadan önce yılanın başını ezmek gerekebilir de ondan.
Öğretide “kalkışma suçları” da denilen bu tür suçlar için en uygun adlandırma kanımca şudur: “oluşumu öncelenmiş suçlar”.
Bu tür suçlar, ayrık oldukları için yasalarda sayıca azdır.
Ancak bu suçlar, kalkışma aşamasında kalmış suçlardan da farklıdır. Yapıları nedeniyle esasen bu tür suçlara kalkışma hükümleri uygulanmaz. Çünkü kalkışma; ancak davranış ile sonucun birbirinden ayrılabildiği zarar suçlarında söz konusu olabilir ve korunan değeri tehlikeye düşürdüğü için cezalandırılır. Oysa bu tür suçlarda tehlike, suçun hazırlık evresinde iken esasen doğmuştur.
Kalkışma, her zaman gerçekleştirmek istediği suça bağımlıdır. Oysa bu suçlar bağımsızdır ve öz açısından birer tehlike suçudur.
Eylemli olarak zarar sonucunun doğması aranmaz ise de bu tür suçların, zarar, yani amaç suçları doğurmaya elverişli olmaları gerekir. Korunan değeri tehlikeye düşürmeye yatkın olmadığı takdirde hazırlık davranışı suç oluşturmaz.
Bu yüzden kimi yazarlar, bunların “zarar kasıtlı tehlike suçları” olduklarını ve suç öznesinin bu kasıtla davranması gerektiğini belirtmişlerdir (Rocco, Delitala, Grispigni, Patalano).
Kalkışmanın söz konusu olamaması yüzünden oluşumu öncelenmiş suçlara elbette gönüllü vazgeçme hükümleri de uygulanamaz.
Sadece “suç sonrası etkin cayma” hükümleri uygulanabilir.
T. Ceza Yasasının (TCY) 220. maddesi bu tür suçlardandır.
Hemen her ülkede, bu maddede öngörüldüğü üzere, suç olarak tanımlanan eylemleri işlemek amacıyla örgüt kurmak ya da yönetmek yahut da bu amaçla kurulmuş örgüte üye olmak suçtur.
Böyle bir örgüt, her zaman başka bir suçu işlemek amacıyla kurulur.
Bu durumuyla suç, işlenmesi amaçlanan suçlar açısından sadece bir araçtır. Örgüt(leşme), amaç suçun işlenmesini kolaylaştıran bir hazırlık davranışıdır.
Bu davranışla birlikte bireylerin hukukun üstünlüğüne yaslanan “güvenli ve barış içinde yaşama hakkı/değeri” çiğnenmiştir.
Cezalandırmakta gecikildiği takdirde daha vahim suçların işlenmesine izin verilmiş olacaktır.
Gerçekten önceki yazılarda da vurgulandığı üzere yasa koyucu, bir suç örgütünün sözgelimi bombayı patlatarak daha ağır sonuçların doğmasına, haksızlığın büyümesine göz yummamak için izlediği akılcı bir suç politikasıyla bu tür örgütleri çökertici bir suç politikası izler. Bu amaçla örgüt kurucularını, üyelerini örgütten kendiliğinden ayrılma, örgütle ilgili bilgi verme gibi etkinliklere özendirir, bunları yapanları yüreklendirir, ödüllendirir.
TCY’nin 221. maddesi, işte bu suç politikasının ürünüdür; 220. maddede öngörülen suçlarda “suç sonrası etkin cayma”yı düzenlemektedir.
Buna göre örgüt kurucuları ya da yöneticileri, haklarında soruşturmaya başlanmadan ve örgütün amacı doğrultusunda suç işlenmeden önce, örgütü dağıtır ya da verdikleri bilgilerle örgütün dağılmasını sağlarlarsa; örgüt üyeleri, örgütün etkinliği bağlamında herhangi bir suçun işlenişine katılmaksızın, gönüllü (iradi) olarak örgütten ayrıldıklarını ilgili makamlara bildirirlerse yahut da örgütün dağılmasını ya da mensuplarının yakalanmasını sağlamaya elverişli bilgiler verirlerse cezalandırılmayacaklardır.
Elverişliliği takdir yetkisi ve tekeli, kuşkusuz duruşma yargıcınındır.
Bu koşullar gerçekleştikten sonra, kişi hakkında örgüt üyesi olmaktan dolayı soruşturma başlatılmış ya da örgütün etkinliği bağlamında başkaları tarafından suç işlenmiş bulunması, suç sonrası etkin cayma hükümlerinin uygulanmasını engellemez.
Örgütün kurucusu, yöneticisi ya da üyesi, üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyen ya da örgüte bilinçli ve iradi olarak yardım eden, gönüllü olarak teslim olur, örgütün yapısı ve etkinliği çerçevesinde işlenen suçlarla ilgili bilgi verirse, hakkında yine cezaya hükmolunmayacak; ancak yakalandıktan sonra bilgi verirse cezasından indirim yapılacaktır.
TCY, mükerrir, suçu meslek ya da alışkanlık (itiyat) edinen, örgüt mensubu suçluları “tehlikeli suçlular” kesimine sokmuş, haklarında “denetimli serbestlik önlemi” uygulanacağını belirtmiştir (m. 6, 58, 221).
Örgüt mensupları bu etkin cayma türlerinden birkaçını yerine getirmişlerse haklarında sadece biri uygulanabilir.
Daha önce belirtilenleri bir kez daha anımsayalım.
Burada önemli olan, etkin caymanın iradiliğidir/gönüllülüğüdür.
İradilik, gönüllülük bir dış baskı sonucu olmamalıdır. Öğreti ve uygulamaya göre suç öznesini etkin caymaya yönelten dürtü önemsizdir. Etkin caymayı sergileyen davranışın yapılması yeterlidir. Koşulları varsa etkin cayma hükmü, s uç öznesi bilmese bile, hakkında uygulanacaktır. Nesneldir.
Bu nedenlerle, bir kez daha vurgulayalım ki, TCY’de kurumun adının “etkin pişmanlık” olması, 221/3. madde ve fıkrasında, 168, 254, 293. maddeler gibi, “pişmanlık duyarak” denmesi, kurumun özüne, nesnel amacına ve varlık nedenine aykırıdır.
Dahası, ayartıcı, çarpık ve uç yorumlara yol açacak niteliktedir.
İradiliğe dayanan kurumun nesnel olmasının iki sonucu vardır: Aklanma değil, bu tür davranışlar, kişisel cezasızlık nedeni olduğundan “ceza verilmesine yer olmadığı kararı” verilecek (Ceza Yargılama Yasası, m. 223); bu neden, bu nitelik kimde varsa o kimse bundan yararlanacak, suç ortaklarına yansımayacaktır.
Teslim olanları ya da bilgi verenleri bu bilgiler ışığında değerlendirmek gerekir.
Suçun
etkin özneleri, bu davranışlarını, buyruk verme, zorlama gibi bir dış
baskı sonucu yapmamışlarsa elbette bu kurumdan yararlanacaklardır.
Pişmanlık duymadıklarını söylemeleri, gerçekleşmiş olan “iradi/gönüllü
olarak örgütten ayrılma, bilgi verme, teslim olma” davranışlarını
ortadan kaldırmaz. Olmuş, olmamış durumuna gelemez de ondan. Maddenin
üçüncü fıkrası, kurumun özüne aykırı olarak “pişmanlık duyma”
anlatımına yer vermişse de, yorumcu, kurumun temel mantığından (ratio
legis) ve varlık nedeninden yola çıkarak doğru uygulamayı başarabilir.
Star
Yorum Yap