Dolar

42,8462

Euro

50,6396

Altın

6.174,09

Bist

11.346,96

Duruşmada aracısızlık/doğrudanlık ilkesi

19 Yıl Önce Güncellendi

2008-11-25 09:20:00

Duruşmada aracısızlık/doğrudanlık ilkesi

Kim ki, yargılama hukuku üzerinde yoğunlaşır, şu gerçekleri iyi bilmek ve özümsemek zorundadır:

Yargılamanın en yaşamsal iki kavramından birincisi, 'vicdani kanı' (yargısı)dır.

Vicdani kanı, 'gerçeklik yargısı'dır.

Yargılamanın en yaşamsal ikinci kavramı da, olayın olabildiğince gerçeğe uygun olarak yeniden yaşanmasını sağlayan 'duruşma'dır.

İşte vicdani kanının gelişeceği, olgunlaşıp doğacağı, 'öğrenme' (cognizione) yargılaması'nın gerçekleştirileceği ana rahmi, bu duruşma aşamasıdır.

Doğumu yapacak ve doğan çocuğa adını koyacak olan hekim de, yalnızca duruşma yargıcıdır.

Kullanılacak araçlar, kanıtlardır.

Yöntem de şu: Hukuka uygun olarak elde edilmiş ve sadece duruşmada taraflar ile yargıcın bilgisine özgürce sunulmuş; kaynak kanıtların (kendilerinin) özgürce değerlendirilmesi.

Vicdani kanıyı oluşturma, duruşma yargıcının tekelinde olduğundan, duruşma, 'suçlama dizgesi'nin olmazsa olmaz ilkelerine göre yapılmak gerekir. Yapılmadığı takdirde iki tehlike kaçınılmazdır:

Birincisi, çağcıl suçlama dizgesinden çağ gerisi (anakronik) Ortaçağ araştırma/soruşturma (engizisyon) dizgesine kayma.

İkincisi, 'yargısal yanılgı'ya (adli hata) düşme.

İşte bu tehlikeleri önlemek kaygısıyla vicdani kanıya temel olacak kanıtları değerlendirme etkinliğinin ve özgürlüğünün sınırları önceden çizilmiştir.

Birinci sınır, 'aracısızlık/doğrudanlık ilkesi'yle çizilmiştir. Duruşma evresini yönlendiren bu ilke, soruşturma (engizisyon) dizgesine dayanan önsoruşturma evresinde söz konusu değildir. Bu durum, kuşkusuz savunma makamının aleyhinedir. Buna karşılık ilke, son soruşturma evresinin duruşma aşamasında, iddia ve savunma makamları arasındaki denge ve eşitlik sağlandığından, tam anlamıyla gerçekleşir. Gerçekleş(tiril)mesi zorunludur da.

Bu ilkenin de iki biçimi vardır.

Birincisi, 'özcü doğrudanlık ilkesi'dir. Duruşmadan çok, kanıtların nitelikleriyle, yargıcın birinci elden kanıtlarla ilişki kurmasıyla, hangi kanıtların araç olacağıyla ilgilidir.

Bu ilke, yargıcı, kişisel kanıtı, yazılı, belgeye dönüştürülmüş kanıta üstün tutmaya zorlar (Ceza Yargılama Yasası [CYY], m. 210).

İkincisi, 'biçimci doğrudanlık ilkesi'dir; yargıcın kanıtlardan nasıl bilgileneceğiyle ve daha çok duruşmayla ilgilidir. Daha sonra değinilecek olan 'yüze karşılık/yüz yüzelik ve sözlülük ilkeleri' ile kesişir.

Bu ilke, duruşma yargıcını; kanıt elde ederken, kanıt ileri sürülürken, kanıtların kendileriyle, yargılamaya katılanlarla hiçbir şeyi aracı kılmadan, doğrudan ilişki kurmaya zorlar.

Bu iki ilkenin doğurduğu kaçınılmaz sonuçlar şunlardır:

1-Kanıtların ortaklığı ilkesi (comunanza delle fonti di prova, testes et documenta per productionem fiunt communia):

Her kanıtı ve içeriğini hem yargıç hem de taraflar bilmeli ve ortaklaşa hüküm kurma sürecinde taraflar bu kanıtlar üzerinde tartışmalıdırlar.

Duruşmada, 'suçluyorum' diyen iddia makamının karşısında 'çürütüyorum' diyen bir savunma makamı vardır. Böylece 'silahların eşitliğini ilkesi'nin yaşama geçmesi sağlanır; kanıt kaynağının güvenilir ve suçlamanın gerçek olup olmadığı kolaylıkla değerlendirilir.

2-Yakın/doğrudan kanıtın üstünlüğü ilkesi: Buna göre, dolaylı kanıtlar istisnai ve ikincildir. Çünkü, araç/aracı sayısının artmasıyla kanıtın inandırıcılığı ters, yargısal yanılgı olasılığı doğru orantılıdır. Bütün bu nedenlerle doğrudan kanıta ulaşma olanağı varsa asla dolaylı kanıt kullanılamaz.

3-Kişisel bilgi yasağı: Duruşma yargıcı, duruşmaya getirilmemiş olan ve taraflarca bilinmeyen kişisel/özel bilgilerine yaslanarak vicdani kanı oluşturamaz ve hüküm kuramaz (quod non est in actis non est de hoc mundo, CYY, m. 219).

Tersine davranış, kanıtların ortaklığı ilkesine aykırı, tartışılamadığından savunma hakkını ve yargıcın yansızlığı ilkesini örseleyicidir. Olayın tanığı olan yargıcın yapacağı tek şey, yargıçlıktan çekinmedir.

Çünkü yargılama ve verilecek yargı, önceden oluşmuş izlenimlerin, hatta yargıların tehdidi altındadır.

Dava dosyasını duruşma öncesi inceleme de bir tür kişisel bilgidir. Bu durumda yargılama ve verilecek yargı yine önceden oluşmuş önyargıların tehdidi altındadır. Bu kaygılarla Anglo-Sakson sisteminde kolluğun oluşturduğu dosyayı duruşma yargıcı inceleyemez. Fransa gibi kimi Kara Avrupa'sı ülkelerinde adli polis, savcı ve sorgu yargıcının kotardıkları dosyayı duruşma yargıcı inceleyemez. Duruşma yargıcı, kimi ve hangi olayı yargılayacağını bilmek için sadece iddianameyi okuyabilir; ancak öbür kanıtları ve anlatımları göremez.

Yine duruşmanın olmazsa olmaz ilkelerini yok edeceği kaygısıyla dosya ve tutanaklara göre asla vicdani kanı oluşturulamaz ve hüküm kurulamaz. Oluşturulursa, kuşkunun varlığını araştıran, bu konuda bilgiler devşiren, kuşku belli yoğunluğa ulaştığında davanın açılmasını öngören önsoruşturma evresine göre ve, kesin kanıtlara dayanılarak değil, kuşku üzerine karar verilmiş olur.

Bir başka anlatımla, sadece sanık ile hesaplaşmaya yaslanan ve duruşmanın ilkelerini ters yüz eden araştırma/soruşturma (engizisyon) dizgesine kayılır.

Böyle bir durumda duruşma evresine geçmeye zaten gerek yoktur. Çünkü duruşma, boşa dönen bir kasnaktır. Dostlar alışverişte görsün duruşmasıdır; göstermeliktir.

Aracısızlık/doğrudanlık ilkesini dolanmanın ve kendini kandırmanın en beceriksiz biçimi de budur.

Bütün bunları, özellikle duruşma süreci bittikten sonra hiçbir katkısı olmayan eleştirinin neye yaradığını soranlara duyurmak için yazdım.

Hiç yorulmasınlar. Duruşma öncesi konuşsalar, yazsalar da işe yaramaz görüşleri/eleştirileri. Çünkü, yukarıdaki ilkeler nedeniyle yargıçlar bunlara kapalıdırlar.

Eğer açık olsaydı, yargılama, yargılama olmaktan çıkardı, duruşma da duruşma olmaktan.

Asıl, işte o zaman Basra yıkılmış olurdu.


 

Yorum Yap

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Haber Ara