Olaya, besbelli, masumiyet açısından bakmıyoruz. Masumiyet açısından bakıldıkta çakal kendinde masum bir hayvancıktır. Her hayvan gibi o da fıtratının gereği üzere yaşar, öyle yer, içer, avlanır.. bunlara itiraz etmek akıldan geçmez. Ama çakal tabiatlı insanı anlamak lazım. Onu anlamak için de köpekgiller familyasından çakalın özelliklerine referansta bulunmalıyız. Ansiklopedik bilgilere bakıldığında, onun birincil özelliğinin avcı ve leşçil bir canlı olduğu anlaşılıyor. Ne ki, onun avlanması aslan veya kaplan gibi gündüz ve açıktan olmuyor. Çakal gündüzleri çalılıklarda gizleniyor, ağaçların arasına saklanıyor; avlanmaya alacakaranlıkta çıkıyor. İşte, gündüzleri ortalarda görünmeyen, avlanmak için akşamın veya gecenin karanlığını bekleyen insanlardan bahsetmek istiyorum. Halk arasında bu tiplere tam da çakal adı layık bulunmuştur. Kentlerde, genelde her an suç işlemeye teşne, gıdasını gece karanlığında sağlamayı alışkanlık haline getirmiş tipler vardır... Tıpkı çakal gibi karanlık ve bulanık havaları severler. Gündüz vakti kendi ininde gizlenen çakal (insan) ortalık alacakaranlığa dönüşmeye başladığında gizlendiği çalılıklardan yavaş yavaş başını uzatmaya, etrafı koklamaya başlar. Aynen hayvan çakal gibi onlar da yalnız olarak ava çıktıkları gibi, bazen çiftler veya sürüler halinde de ortalığa dökülürler. Yalnız olduğunda korkaktır. Kolay kolay saldırıya geçmez. Kendini emniyete almadıkça hareket etmez. Bu durumda, ancak büyük yırtıcıların arkasından sinsice giderek onun avından kalan artıklarla kifafı nefs eder. Hayvan çakal leş de yer ve onun bu özelliği doğanın arındırılması açısından işlevseldir. Ne ki, insan çakalın leşle beslenmesi hoşa gidecek bir davranış türü değildir. Çakalın insanlar arasında leşle beslenmesi demek sahipsizlerin, korumasızların kanını emip etini yemeye tekabül eder. O, bir bakıma sahipsiz ve korumasız gördüğü her insanı, her kuruluşu, her kasayı, her hazineyi, her iktidarı kendine av olarak seçer. Yalnızken zavallı görünen çakal, sürü haline geldiğinde cüretkârlaşır. Sürü halinde avlanırken antilop gibi büyük avların arkasından koşup onu parçalamakta tereddüt etmez. İnsandan çakallar da aynen onlar gibidir. Sürü halinde avlanmaya başladıklarında gözleri kararır ve önlerinde saldırmayacak bir hedef yoktur. Gündüz aydınlığında her biri bir köşeye sinmiş bekleyen çakallar ortalık kararmaya başlayınca açığa çıkar. İnsan çakal ise, ortalığın kararmasına sabrı yetmediği için ortalığı kendisi bulandırmaya teşebbüs eder. Akşamın karanlığında ürkütücü çığlıklarla ulurlar. İçlerinden biri ulumaya başlarsa, ötekilerin her biri gizlendiği inde bu ulumaya cevap verir. O uluma çığlıkları çakalın huyunu tanımayanlara uğursuz ve ürkütücü gelse de, aslında onları bir 'hoşt!' sesiyle uzaklaştırmak işten değildir. Bir de çakalların, kuyruk dibindeki bir bezin salgısı nedeniyle etraflarına pis bir koku yaydığı söylenir. O kokunun kendiyle baş edilmesi mümkün değildir. Ancak çakalı 'hoşt!' diye savuşturarak kokudan uzaklaşılabilir. Bu hoşt sesinden sonra bazen kaçamayıp ortada kalan, insan görünce havlamaya, ulumaya devam eden çakallara da rastlanabilir. Oluyor bu. Onları dikkate almaya değmez. Ayağınızı pat diye yere vurursanız kuyruğunu kıçına sıkıştırıp kaçıp gider. Yeni Şafak
Çakal
19 Yıl Önce Güncellendi
2008-08-14 05:55:00
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
SON VİDEO HABER
Haber Ara
Yorum Yap