Dijital dinlemelerden Kimyasal saldırılara hedef Türkiye..!
13 Yıl Önce Güncellendi
2014-04-14 09:12:38
Ukrayna konusunda Almanya’nın Rusya’yla örtülü işbirliğini bu açıdan değerlendirmek mümkün. Alman hükümetinin danışmanı ve yazar Christoph Hörstel’in, hem de Rusya’nın Sesi radyosuna verdiği demecinde adeta körün gözüne parmak kabilinden, Alman işadamlarının NATO ülkelerinin Rusya’ya karşı uygulanan yaptırımları desteklemediğini ve Moskova ile askeri işbirliğini dondurmak istemediğini açıklaması, Alman halkının ve hükümetinin ABD’ye bakış açısını gösteriyor.
Bir başka hususta Almanya’nın ABD’nin Ortadoğu’daki bir numaralı müttefiki Suudi Arabistan'a tank satışında vazgeçebilecek olması. Uzmanlara göre; Almanya'dan Suudi Arabistan'a tank satışı tehlikede. 2012’de Suudi Arabistan’ın Almanya’dan yüzlerce ‘Boxer’ tipi tank almak istediği ortaya çıkmış, konu Berlin’de sert tartışmalara yol açmış ve satış muhalefetin baskısı ile adeta son anda durdurulmuştu. Alman hükümetinin geçen yıl tüm eleştirilere rağmen Suudi Arabistan'a 400 milyon Euro değerinde silah satılmasına onay verdiği tahmin ediliyor. Kesin rakam silah satışları ile ilgili tüm istişare ve protokoller gizli tutulduğu için bilinmiyor.
Amerika’nın dinlemeleri olsun, Almanya’nın silah satışlarını askıya alması olsun veya Suriye’deki kimyasal saldırıların faturasının Türkiye’ye çıkarılması olsun, aslında hepsi küresel kumpasın birer parçası. İran Devrim Muhafızları Hava-Uzay Kuvvetleri Komutanı Tuğgeneral Emir Hacizade’nin, İran istediği için Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ın iktidarda kalabildiğini söylemesi, aslında sözünü ettiğimiz uluslararası kumpasın nasıl işlediğini ortaya koyması açısından oldukça önemli. Amerikalı yetkililer ve siyasetçiler, Tahran hükümetiyle müzakereleri sürdürse de İran’a kuşkuyla bakmaya devam ediyor. Bunun en önemli nedeni İran’ın El Kaide bağlantıları.
İran’ın Lübnan Hizbullahı’na ve Suriye Devlet Başkanı Beşar Esat’a verdiği destek sürerken Tahran Hükümeti’nin El Kaide’yle olan bağları kaygı yaratıyor. Amerika Dışişleri Bakanlığı yetkilileri genellikle İran’ın Hizbullah’la olan ilişkisine odaklanıyor. Üst düzey bir yetkili, El Kaide’nin İran’daki bazı destekçilerinin operasyonlarını, İranlı yetkililerin bilgisi dâhilinde yürüttüğünü söylüyor. Ancak yetkili, bu durumun, İran’ın El Kaide’nin her planını bildiği anlamına gelmeyeceğinin de altını çiziyor.
Muhaliflere yakın Suriye İnsan Hakları İzleme Merkezi, Esad yönetimine bağlı savaş uçaklarının Hama vilayetinin Kefr Zeyta bölgesinde koku ve duman yayan patlayıcılar attığını birkaç gün önce iddia etti. İsyancı gruplar, doktorlara dayanarak saldırıyı Suriye ordusuna bağlı savaş uçaklarının düzenlediğini gündeme taşıdı. Bölgedeki insanların bu saldırının ardından nefes darlığı çektiği ve zehirlenme belirtileri yaşadığı ifade edildi. Suriye'nin Hama kentinden Türkiye’ye getirilen 4 yaralı, bölgede kimyasal silah kullanılmış olabileceği şüphesi üzerine Reyhanlı ilçesindeki Cilvegözü Sınır Kapısı'nda KBRN ekiplerince kontrolden geçirildi. Ekiplerin hastanelerde yaptığı incelemeler sonucunda yaralılarda herhangi bir kimyasal bulguya rastlanmadığı öğrenildi.
Bu insanlık dışı bombalamanın hemen ardından Suriye'de ordu ve muhalif güçler, birbirlerini yeni bir kimyasal saldırı gerçekleştirmekle suçladı. Son kimyasal saldırıların dünya kamuoyunda Türkiye’ye yönelik bazı ithamların gündeme gelmesinden sonra tekrarlanması düşündürücü.
Türkiye devletinin, Suriye'de geçen yaz sivillere karşı kimyasal silah kullanmasıyla bağlantılı olduğu iddiasını Independent yazarı Robert Fisk de kaleme almıştı. Ondan öncede, Pulitzer ödüllü ABD’li gazeteci Seymour Hersh, "The Red Line and The Rat Line" (Kırmızı Hat ve Gizli Hat) adlı makalesinde yer verdiği, geçen yıl Ağustos ayında Suriye’de düzenlenen kimyasal saldırının arkasında Türkiye hükümetinin olduğu bilgisinin arkasında durmuş, Türkiye’nin bu konuda ABD’yi yanıltmaya çalışmakla suçlamıştı.
Aslında ABD yönetimindeki bazı isimlerin Başkan Obama’ya rağmen Türkiye’nin Suriye politikasını zora sokmak için faaliyet içinde olduğu biliniyor. Örneğin geçtiğimiz aylarda, Şam'ın kimyasal silahların imhasında yaptığı işbirliğine övgü ABD'nin dış politikadaki en yetkili isminden, Dışişleri Bakanı John Kerry'den gelmişti. İnsanın bu olaylara ve gelişmelere bakıp bu ne perhiz bu ne lahana turşusu diyesi geliyor. Ancak Obama yönetimi yıpratmak için bu konunun ortaya atıldığı şeklindeki yaklaşımlar, Türkiye’de de asıl amacın Ak Parti iktidarını zaafa uğratmak olduğunun altını çiziyor.
ABD’li gazeteci Seymour Hersh ve Independent yazarı Robert Fisk’in fısk motifli Türkiye’ye çamur atma amaçlı iddialarına yalanlama, bir başka Amerikalı araştırmacı gazeteci Jefri Silorman’dan geldi. Jefri Silorman, Suriye'de terörist gruplara kimyasal silahların ulaştırılmasında Amerika'nın rolünün olduğunu söylüyor. Amerikalı araştırmacı, Suriye'de teröristlerin kullandığı Sarin gazının, Amerika'nın Gürcistan'daki askeri merkezinden temin edildiğini oradan da Türkiye'ye ve Türkiye üzerinden de Suriye'de teröristlere ulaştırıldığını ifade ediyor.
Aslında NATO’dan müttefikimiz Amerika’nın Türkiye’ye dost mu düşman mı olduğu pek belli değil? Bu kanaate yola açan gelişmelerin başında soykırım iddialarının her yıl Kongre gündemine alınması. Ermeni 'soykırımı iddialarının tanınması için Türkiye'ye çağrı yapılmasını öngören tasarı, ABD Senatosu Dış İlişkiler Komitesi'nde kabul edildi. Ermeni lobisinin güçlü destekçilerinden Senato Dış İlişkiler Komitesi Başkanı Demokrat senatör Robert Menendez ve Cumhuriyetçi Parti Illinois senatörü Mark Kirk tarafından sunulan tasarı, ABD Başkanı'na 1915 olaylarını "soykırım" olarak tanıması çağrısında bulunuyor. Senato Dış İlişkiler Komitesi'ne sunulan tasarıda, "Başkan, Ermeni 'soykırımıyla' ilgili gerçeklerin Türkiye Cumhuriyeti evleti tarafından tam biçimde tanınmasını içeren adil, yapıcı, istikrarlı ve kalıcı bir Türk-Ermeni ilişkisi doğrultusunda çalışmalı" ifadeleri yer alıyor.
Evet vatanımız küresel bir kuşatmayla karşı karşıya. Dijital dinlemelerden kimyasal saldırılara hedef Türkiye’dir. Yerine göre kongre kararı, yerine göre dinleme, yerine göre çamur atma, Türkiye’yi zora sokma operasyonları olarak karşımıza çıkıyor. Japonya ziyareti öncesi konuşan Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun, "24 Nisan öncesi lobiler harekete geçer, rahatsız edici girişimler olabilir. Amerikan yönetiminin bizi rahatsız edecek bir tutum göstermeyeceği ümidini taşıyoruz" temennisine katılmaktan başka şimdilik bir şey yapmayacağız galiba.
Twitter:@oc320c39
[email protected]
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
SON VİDEO HABER
Haber Ara
Yorum Yap