Herkes birbirine mi benzesin?
15 Yıl Önce Güncellendi
2011-10-03 07:39:08
Konuşuyoruz, evet; hatta başka bir şey konuşmuyoruz desek yeridir. Lakin gündemde olan tüm başlıkların bir şekilde ‘siyaset’ etiketli olması, sorunu nasıl
ele aldığımızın da göstergesi. Her şeyi siyaset kazanına boca etme alışkanlığı yüzünden başımıza gelmedik iş kalmasa da, inadına devam ediyoruz.
Topraklarımızda, sınırlarımızda ya da bizimle birlikte, hangisini tercih ederseniz edin; yaşayan insanların bir bölümü hoşnutsuz ve aidiyetini yitirmiş durumda. Buna dair söz söylemek, konuşmak, fikir yürütmek ve tüm bunlar üzerinden çözüme dair bir şeyler söylemek zorundasınız.
Geçmişte içinde bir şekilde Kürtlerin yer aldığı tüm sorunları, akıl almaz bir beceriksizlikle aynı parantezde toplamayı, hatta daha önce birbirine selam vermeyenleri sorunun tarafı olarak birleştirmeyi başardık! Burada olup biteni güvenlik merkezli olarak görmenin getirdiği arızaların ve de kendisine fazlaca anlam yükleyen/yüklenen ve her defasında çuvallayan kurumların (mesela ordu gibi) rolünü unutmak ne mümkün. Sonuçta devlet denilen devasa çarkın, sorunu çözmek adına bir avuç çeteci yahut kirli adam üretmekten başka bir iş yapmadığını geç te olsa fark ettik. Hatta çarkın devamı, daha doğrusu kendi varlıklarının sürmesi adına sorunun devamından yana olanlarla yüzleşme cesareti bile gösterdik.
Buraya kadar işler bir parça yolunda sayılır. Hatta her şeye burnunu sokan, bir o kadar da berbat eden kurumların hizaya gelmesinin, herkes için hayırlı olduğunu da bir kez daha anmak gerekir.
Fakat ortada bir sorun var. Evde, kırda, sokakta, kahvede bir şekilde gündemin merkezinde Kürtler, onlar adına konuşanlar, hatta onlar adına katliam yapanlar var.
Konuşuyoruz, ama iş sorunun nereye gidebileceğine yahut çözüme sahici katkı sağlamaya gelince, hepimize bir haller oluyor. Bugün düne, mesela hep korkulduğu üzere 20 yıl öncesine benziyor mu, bilemem. Hatta çok da tartışılır diyebilirim. Ama özellikle okuryazar kesimin yaklaşımı, geçmişte sorunun çözümünü askere havale edenlerin kolaycılığına şaşırtıcı ve bir o kadar da can sıkıcı biçimde benzemeye başladı.
Şu sorular zihnimin bir köşesinde adeta çakılmış çiviler gibi duruyor. Devletin güvenlik tedbiri almasından, vatandaşlarını korumasından daha doğal bir hakkı olamaz. Lakin, bir sabah kalktığımızda, herkesi birbirine benzetmiş olacağız da, kimsenin bir şey söylemesine hacet kalmayacak mı? Silahlı mücadele bitince yahut kontrol altına alınınca, işler hemen düzlüğe mi çıkacak?
Yarını konuşmaktan bu kadar korkmak niye? İşte Slavoj Zizek, geleceğe dair söz söylemenin yakıcı, ama bir o kadar da çarpıcı örneklerini veriyor iki gündür. (Kaçıranlar için Radikal, 1-2 Ekim 2011, Kaya Genç’in söyleşisi)
Zizek’in Kürtlerle ilgili soruya verdiği cevaptan bir alıntı yapayım:
‘Buradaki mesele, kültürel ve siyasi otonomiyi hangi ölçüde sağlayabileceğinizle ilgili. Bence Osmanlı 19. yüzyılda ve öncesinde yerel özerkliklere izin vererek doğru şeyi yaptı; ben bugünün perspektifinden bakıldığında 19. yüzyılın çokuluslu imparatorluklarından ikisine, Avusturya Macaristan ve Osmanlı imparatorluklarına sempati besliyorum. Çünkü demokratik ve çok kültürlü olmak anlamında başarılıydılar.’
Bu tezi ya da aksini savunmuyorum. Sadece tartışalım diyorum, hala vakit varken. Herkesi birbirine benzetmekten vazgeçerek başlayabiliriz.
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
Haber Ara
Yorum Yap