Demokratik değişime direnenler mağlup olmaya mahkumdur.
Türkiye’deki değişim, Kılıçdaroğlu’nun iddia ettiği gibi geriye değil ileriye doğru.
Türkiye giderek hür ve eşit vatandaşların yaşadığı demokratik bir cumhuriyete doğru evriliyor...
Asker-sivil bürokrasinin halk üzerinde kurduğu vesayet rejimi giderek ortadan kalkıyor.
Halkın iradesini hiçe sayanlar, halkı adam edilmesi gereken sürü olarak görenler, halkın çocuklarına bazı alanları memnu/yasak kılanlar, halka rağmen mevzilendikleri o itibarlı yerlerini kaybettikçe laiklik silahına sarılıyorlar.
Demokrasi tehlikedeyken sesini çıkartmayan, bu ülkede darbe yapanlara karşı itaatkar ve sadık davranan kimi yüksek yargı mensupları nedense başörtüsü söz konusu olduğunda laikliğin ve devrim yasalarının keskin kılıcını eline alarak meclise ve demokratik siyasete meydan okumaktan kaçınmıyorlar.
Ama çok şükür bu ülkede Haşim Kılıç gibi sonuna kadar demokrat yüksek mahkeme başkanlarımız da var.
Anayasa Mahkemesi Başkanı Kılıç’ın bu “statükonun kibirli temsilcileri”ne yönelttiği eleştirilere CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun her bakımdan sorunlu bir dille yanıt verme gereği duyması düşündürücüdür. İki açıdan: Birincisi, Kılıçdaroğlu’nun demokratik değişim söylemine yaslanması bakımından. İkincisi, Kılıçdaroğlu’nun o herkesçe methedilen kibarlığı ve nezaketi açısından.
Haşim Kılıç’ın söyledikleri önümde duruyor. Teorik olarak söylediklerine bir demokratın veya demokratik değişimden yana olduğunu söyleyen herhangi bir Allah’ın kulunun itiraz edebileceği bir şey göremiyorum. Gören varsa beri gelsin. Zaten Kılıçdaroğlu da teorik olarak Kılıç’ın söylediklerinin neresine katılmadığını söylemiyor, sadece ve yalnızca “ahlak ve vicdan” gibi hem soyut, hem de nobran suçlayıcı bir dile yaslanarak niyet okuma yoluna gidiyor. Kılıç’ı siyaset yapmakla veya iktidarın dümen suyunda gitmekle suçluyor. Son derece tahkir ve tezyif edici bir dille...
Kılıçdaroğlu şayet önüne konan bir metni okumamışsa, yani bu sözler bütünüyle kendine aitse, kendi adıma ben Kılıçdaroğlu’nun demokratlığından da, değişimciliğinden de, nezaketinden de kuşku duyarım.
Hem demokratik değişimden yana bir halkçı olduğunuzu söyleyeceksiniz, hem de teorik olarak Kılıç’ın söylediklerinden rahatsızlık duyacaksınız, olacak şey değil. Bu bence çelişki ötesi bir durumdur.
Haşim Kılıç’ın Kılıçdaroğlu’na yanıt verirken söylediği şu sözleri çok anlamlı buluyorum:
“Halkın iradesini hiçe sayanlar, onun vesayet altında tutulması gerektiğine inananlar, 11 bin hakim ve savcının kararına saygı göstermeyenler, yasak alancılar, hukuk devleti kavramının arkasına gizlenerek insanları susturanlar, farklılıkları hazmedemeyenler, tek düşünce ve tek inanç hayal edenler ile yaşam tarzı dayatanlar statükonun kapsamı içindedirler. Adı geçen genel başkanın bu kapsamdan neden rahatsızlık duyduğu anlaşılamamıştır.”
Bir şey daha var anlaşılamayan.
Anayasa Mahkemesi’nin demokrat başkanına ölçüsüz bir dille yanıt veren Kılıçdaroğlu acaba niçin dün yazılı bir açıklamayla meclisin iradesine ve parlamenter rejimin kendisine müdahale eden, dahası kendisini de örtük bir dille sigaya çeken Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Yalçınkaya hakkında çıkıp bir çift söz etmez?
Kılıç’a, “Cübbeni çıkart!” diyen CHP Genel Başkan Yardımcısı Gürsel Tekin acaba Yalçınkaya için niye aynısını söylemez?
Kılıçdaroğlu, “Türban sorunu biz çözeriz!” demedi mi? AK Parti, Kılıçdaroğlu’nun bu sözü üzerine çözüm için harekete geçmedi mi?
Peki bu durumda Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının uyarısındaki asıl muhatap kim?
AK Parti gereken yanıtı verdi.
Siz niçin susuyorsunuz Sayın Kılıçdaroğlu?
Yoksa Yalçınkaya’nın “devrim yasaları” ve “laiklik” konusundaki uyarılarına aynen katılıyorsunuz da onun için mi?
Konuşunuz da bilelim.
Konuşursanız partinizde egemen olan o “statükonun kibirli temsilcileri”nin, yani yasak alancıların saldırılarına maruz kalmaktan korkuyorsanız, ne diyelim!
Star
Yorum Yap