Peşinen belirtmek isterim ki, benim çifte standartlarım yok. Yanlışı kim yaparsa yapsın eleştiririm.
Doğru kimden gelirse gelsin kabul ederim. Bunu yaparken de kimsenin ne dinine bakarım, ne de imanına... Ne siyasal partisine bakarım ne de başka aidiyetlerine...
Çok şükür, kafire yönelik iddia ve ithamları peşinen doğru, Müslüman'a yönelik olanları ise hemeninde yanlış gören bir bakış açısına sahip değilim... Bu konuda bilge din büyüğü Bediüzzaman Said Nursi gibi düşünürüm: 'Kafirin her hali küfür değildir.'
Tabii 'Müslümanın her hali de İslami değildir!' diye düşünürüm... Pekala bir kafir adaletli olabilir, bir Müslüman da zalim... Bir dindar pekala nefsine yenik düşebilir. Dinin yasakladığı günahları işleyebilir. Sözgelimi bir Müslüman katil olabilir, hırsız olabilir vs...
Bu durumda biz o insanın günahlarını veya yanlışlarını sırf Müslümandır diye görmezlikten mi geleceğiz? Dinin bu konudaki standardı bellidir: Hiçbir dindarın hırsızlık veya zalimlik gibi fiillerine arka çıkılmaz; tersine karşı çıkılır!
Kim ki bir dindar hırsızlık yapmaz diyorsa yalan söylüyor! Kim ki bir dindar zulüm yapmaz diyorsa yalan söylüyor! Dinin hırsızlığı ve zulmü büyük günah sayması ile bir Müslümanın hırsız veya zalim olması, birbirine karıştırılmaması gereken iki ayrı konudur. Bir dindarın hırsızlığını, yolsuzluğunu ve usulsüzlüğünü dinden bilip eleştirenler ne kadar yanlış yapıyorlarsa, bir dindarın hırsızlığına, yolsuzluğuna ve usulsüzlüğüne din adına kol kanat gerenler de yanlış yapıyorlar!
Standardımız tek olmalıdır: Hırsız hırsızdır, zalim zalimdir. Dini, imanı, mezhebi, ırkı ne olursa olsun. Kendi hırsızına veya zalimine arka çıkan her anlayış, ahlakiliği olmayan bir çifte-standart örneğidir.
Başkalarını bilmem ama kendi adıma ben, adaletli bir kafiri zalim bir Müslümana, dürüst bir gayr-ı müslimi hırsız bir Müslümana tercih eden bir anlayışa sahibim. Dinimden anladığım budur. Yüce dinimin önüme koyduğu tek standardın da bu olduğuna inanıyorum.
Burada, küfrü imana tercih etmek söz konusu değildir. Dinin de öngördüğü iyi ve güzel sıfatlara sahip çıkmak, kötü ve çirkin sıfatlara da karşı çıkmak söz konusudur. O iyi ve güzel sıfatlar kimde bulunursa bulunsun, onlar kabulümüzdür. O kötü ve çirkin sıfatlar da kimin üstünde duruyorsa dursun reddedilmesi gerekir. Dinin temel yaklaşımı budur diye düşünüyorum.
Evet, benim çifte standartlarım yok. Sözgelimi, ben askeri darbelere bir demokrat olarak karşıyım diyorsam, benim ideolojimi iktidara taşıyacak darbecilere de karşıyım demektir bu. Başka türlüsü çifte standart olur. Çok şükür 'benden olan darbeler iyi, bana karşı olanlar kötü!' diyenlerden değilim. Ha, radikal İslamcılık yaptığımız o ilk gençlik yıllarımızda -12 Eylül öncesinde- böyle mi düşünüyorduk? Tabii ki hayır! Pakistan'da 'Şeriat!' getirdiğine inandığımız darbeci general Ziya-ül Hak'a arka çıkıyorduk. İşte o günlerde meydanlarda hançerimizi yırtarcasına attığımız sloganlar: 'Dün İran Pakistan/Sıra Sende Müslüman!', 'Humeyni Ziya Erbakan/Sıra Sende Müslüman!' Merak etme sevgili Emre Aköz, 'İmanlı komutan darbeye kalkışırsa!' buna hayır diyecek dindarlar var bu ülkede! Hem de azımsanmayacak miktarda!
Şimdi geliyorum Deniz Feneri olayına... Birincisi, Almanya'dakileri tutuklayacak kadar hukuken güçlü iddialar varsa, bunlara 'fasa fiso' diyemeyiz. O zaman Ergenekon iddianamesine 'fasa fiso' diyenlerden farkımız kalmaz bizim... İkincisi, henüz mahkeme sürüyor. Suçluluğu kanıtlanmadığı sürece kimseyi suçlu ilan edemeyiz... Ergenekon iddianamesine 'fasa fiso' diyenler Deniz Feneri iddianamesine dört elle sarılıyorlarsa, burada bir çifte standart var demektir...
Deniz Feneri iddianamesine peşinen 'fasa fiso' diyenler de çifte standart sahibidirler... Ergenekon söz konusu olduğunda mahkeme aşamasında yorum yapmak doğru değil diyenler Deniz Feneri olayında yeri göğü inletiyorlar!.. Ergenekon konusunda her iddiayı sayfalarına taşıyan kimi yayın organları Deniz Feneri olayını görmezlikten geliyorlarsa, burada da ilkesellik adına bir sorun var demektir... 'Benim Deniz Fenerim' veya 'Benim Ergenekonum!' yaklaşımı hepimizi çürütür.
Bülent Arınç'ın uyarılarına herkes kulak vermelidir: 'Bir kaçakçı çıkıp 'bu eroinler Angela Merkel'e aittir' derse hemen suçlayacak mıyız? Hayat kadınlarından birine para verilse, 'Türkiye'nin ileri gelenlerinden biriyle birlikte oldum' dese hemen inanacak mıyız?' Bu yanlış anlayışa kapı aralarsak hiç kimsenin masumiyeti kalmaz. 'Çamur at tutmazsa izi kalır!' anlayışını hep birlikte karşı çıkan ahlaki ve hukuki bir duruşa sahip olmalıyız asıl.
Bazı medya organları ve siyasal partiler el ele verip tam da yerel seçim öncesinde 'siyasi kabilecilik' veya başka çıkarlar dolayısıyla Deniz Feneri olayını Başbakan Erdoğan'a ve AK Parti'ye mal etmeye çalışıyorlar. Henüz ortada bir delil veya mahkemece kanıtlanmış bir durum olmadığı halde bunu yapmaları ahlaken de hukuken de sorunlu bir yaklaşım...
Dün Başbakanı Ergenekon davasında suçlayanlar bugün aynı tavrı sergiliyorlarsa, ilke adına oturup düşünmek gerekmez mi? Ha, yeri gelmişken vurgulamak isterim ki, bunu yapanların ilkesellikleri kadar ulusalcılıkları da şüpheli... Türk savcıların iddianamesine 'fasa fiso' diyeceksiniz ama Alman savcının iddianamesini baş tacı edeceksiniz... Bu nasıl ulusalcılıksa artık!
Bu ülkenin savcıları Deniz Feneri olayına el koymalıdırlar tez elden. Suçlu-suçsuz belli olsun ki gardımızı ona göre alalım... 'Kol kırılır yen içinde kalır!' diye düşünenlerden değilim vesselam.
Çok şükür, kafire yönelik iddia ve ithamları peşinen doğru, Müslüman'a yönelik olanları ise hemeninde yanlış gören bir bakış açısına sahip değilim... Bu konuda bilge din büyüğü Bediüzzaman Said Nursi gibi düşünürüm: 'Kafirin her hali küfür değildir.'
Tabii 'Müslümanın her hali de İslami değildir!' diye düşünürüm... Pekala bir kafir adaletli olabilir, bir Müslüman da zalim... Bir dindar pekala nefsine yenik düşebilir. Dinin yasakladığı günahları işleyebilir. Sözgelimi bir Müslüman katil olabilir, hırsız olabilir vs...
Bu durumda biz o insanın günahlarını veya yanlışlarını sırf Müslümandır diye görmezlikten mi geleceğiz? Dinin bu konudaki standardı bellidir: Hiçbir dindarın hırsızlık veya zalimlik gibi fiillerine arka çıkılmaz; tersine karşı çıkılır!
Kim ki bir dindar hırsızlık yapmaz diyorsa yalan söylüyor! Kim ki bir dindar zulüm yapmaz diyorsa yalan söylüyor! Dinin hırsızlığı ve zulmü büyük günah sayması ile bir Müslümanın hırsız veya zalim olması, birbirine karıştırılmaması gereken iki ayrı konudur. Bir dindarın hırsızlığını, yolsuzluğunu ve usulsüzlüğünü dinden bilip eleştirenler ne kadar yanlış yapıyorlarsa, bir dindarın hırsızlığına, yolsuzluğuna ve usulsüzlüğüne din adına kol kanat gerenler de yanlış yapıyorlar!
Standardımız tek olmalıdır: Hırsız hırsızdır, zalim zalimdir. Dini, imanı, mezhebi, ırkı ne olursa olsun. Kendi hırsızına veya zalimine arka çıkan her anlayış, ahlakiliği olmayan bir çifte-standart örneğidir.
Başkalarını bilmem ama kendi adıma ben, adaletli bir kafiri zalim bir Müslümana, dürüst bir gayr-ı müslimi hırsız bir Müslümana tercih eden bir anlayışa sahibim. Dinimden anladığım budur. Yüce dinimin önüme koyduğu tek standardın da bu olduğuna inanıyorum.
Burada, küfrü imana tercih etmek söz konusu değildir. Dinin de öngördüğü iyi ve güzel sıfatlara sahip çıkmak, kötü ve çirkin sıfatlara da karşı çıkmak söz konusudur. O iyi ve güzel sıfatlar kimde bulunursa bulunsun, onlar kabulümüzdür. O kötü ve çirkin sıfatlar da kimin üstünde duruyorsa dursun reddedilmesi gerekir. Dinin temel yaklaşımı budur diye düşünüyorum.
Evet, benim çifte standartlarım yok. Sözgelimi, ben askeri darbelere bir demokrat olarak karşıyım diyorsam, benim ideolojimi iktidara taşıyacak darbecilere de karşıyım demektir bu. Başka türlüsü çifte standart olur. Çok şükür 'benden olan darbeler iyi, bana karşı olanlar kötü!' diyenlerden değilim. Ha, radikal İslamcılık yaptığımız o ilk gençlik yıllarımızda -12 Eylül öncesinde- böyle mi düşünüyorduk? Tabii ki hayır! Pakistan'da 'Şeriat!' getirdiğine inandığımız darbeci general Ziya-ül Hak'a arka çıkıyorduk. İşte o günlerde meydanlarda hançerimizi yırtarcasına attığımız sloganlar: 'Dün İran Pakistan/Sıra Sende Müslüman!', 'Humeyni Ziya Erbakan/Sıra Sende Müslüman!' Merak etme sevgili Emre Aköz, 'İmanlı komutan darbeye kalkışırsa!' buna hayır diyecek dindarlar var bu ülkede! Hem de azımsanmayacak miktarda!
Şimdi geliyorum Deniz Feneri olayına... Birincisi, Almanya'dakileri tutuklayacak kadar hukuken güçlü iddialar varsa, bunlara 'fasa fiso' diyemeyiz. O zaman Ergenekon iddianamesine 'fasa fiso' diyenlerden farkımız kalmaz bizim... İkincisi, henüz mahkeme sürüyor. Suçluluğu kanıtlanmadığı sürece kimseyi suçlu ilan edemeyiz... Ergenekon iddianamesine 'fasa fiso' diyenler Deniz Feneri iddianamesine dört elle sarılıyorlarsa, burada bir çifte standart var demektir...
Deniz Feneri iddianamesine peşinen 'fasa fiso' diyenler de çifte standart sahibidirler... Ergenekon söz konusu olduğunda mahkeme aşamasında yorum yapmak doğru değil diyenler Deniz Feneri olayında yeri göğü inletiyorlar!.. Ergenekon konusunda her iddiayı sayfalarına taşıyan kimi yayın organları Deniz Feneri olayını görmezlikten geliyorlarsa, burada da ilkesellik adına bir sorun var demektir... 'Benim Deniz Fenerim' veya 'Benim Ergenekonum!' yaklaşımı hepimizi çürütür.
Bülent Arınç'ın uyarılarına herkes kulak vermelidir: 'Bir kaçakçı çıkıp 'bu eroinler Angela Merkel'e aittir' derse hemen suçlayacak mıyız? Hayat kadınlarından birine para verilse, 'Türkiye'nin ileri gelenlerinden biriyle birlikte oldum' dese hemen inanacak mıyız?' Bu yanlış anlayışa kapı aralarsak hiç kimsenin masumiyeti kalmaz. 'Çamur at tutmazsa izi kalır!' anlayışını hep birlikte karşı çıkan ahlaki ve hukuki bir duruşa sahip olmalıyız asıl.
Bazı medya organları ve siyasal partiler el ele verip tam da yerel seçim öncesinde 'siyasi kabilecilik' veya başka çıkarlar dolayısıyla Deniz Feneri olayını Başbakan Erdoğan'a ve AK Parti'ye mal etmeye çalışıyorlar. Henüz ortada bir delil veya mahkemece kanıtlanmış bir durum olmadığı halde bunu yapmaları ahlaken de hukuken de sorunlu bir yaklaşım...
Dün Başbakanı Ergenekon davasında suçlayanlar bugün aynı tavrı sergiliyorlarsa, ilke adına oturup düşünmek gerekmez mi? Ha, yeri gelmişken vurgulamak isterim ki, bunu yapanların ilkesellikleri kadar ulusalcılıkları da şüpheli... Türk savcıların iddianamesine 'fasa fiso' diyeceksiniz ama Alman savcının iddianamesini baş tacı edeceksiniz... Bu nasıl ulusalcılıksa artık!
Bu ülkenin savcıları Deniz Feneri olayına el koymalıdırlar tez elden. Suçlu-suçsuz belli olsun ki gardımızı ona göre alalım... 'Kol kırılır yen içinde kalır!' diye düşünenlerden değilim vesselam.
Bugün
Yorum Yap