Dolar

42,7342

Euro

50,2886

Altın

5.951,05

Bist

11.338,41

Başbuğ dönemi

19 Yıl Önce Güncellendi

2008-09-19 01:49:00

Başbuğ dönemi
Genelkurmay Başkanı Sayın İlker Başbuğ'un basınla buluşmasında söylediği sözler yeni bir döneme doğru evrilmekte olduğumuzun göstergesi niteliğinde.
 
Söylenenler kadar duruş da çok önemli elbette. Her ne kadar 'TSK değişmez!' türünden bir cümlenin altı çizilmiş olsa bile, TSK'nın da yeni bir üslup ve anlayış temelinde kendini değiştirmeye yöneldiği apaçık. Her şeyin değiştiği bir dünyada TSK'nın değişmemekte inat etmesi, her seferinde gururla söylediği 'modernliğe ve değişime öncülük' iddiasıyla çelişmez mi zaten? Başbuğ'un verdiği mesajları bu değişim sürecine kapı araladığı için önemsiyorum.

Bazı medya organlarına uygulanan akreditasyonun kaldırılmış olması bu değişimin önemli bir işaretidir. Bu yeni yaklaşımın medyadaki sonuçlarına bakılarak sanıyorum yeni değerlendirmeler yapılacaktır. Medyadaki olumlu sonuçları şimdiden görülmeye başlandığına göre dışarıda bırakılan diğer bir kaç medya kuruluşunu da içeriye buyur etmekte yarar var. Görülecektir ki atılacak her olumlu adım karşılığını fazlasıyla bulacak ve demokratik diyaloji sayesinde önyargılar kırılacaktır.

Başbuğ'un asla dikkatten kaçmaması gerektiğine inandığım bir kaç mesajı üzerinde durmak istiyorum.

-'Asker üzerinden siyaset yapmayın' 'Ordu göreve!' diye bağıracak kadar demokrasiden nasipsiz siyasetçilerin bol ülkede bir ülkede bu mesajın önemi büyük. Ancak burada askerin de dikkat etmesi gereken bir husus var. O da şu: Asker kendi üzerinden siyaset yapılmasından rahatsızlık duyuyorsa, siyasetin tarafı veya siyasete müdahale eden taraf görüntüsünden de kendini kurtarmalıdır. Bunun da tek yolu, ülkenin siyasetine dair görüşlerini üyesi oldukları MGK'da dile getirmekle yetinmeleridir.

Doğrusu, askerin MGK bünyesinde ülke siyasetinin belirlenmesi sürecinde bir taraf olarak bulunması AB standartlarındaki demokrasiler açısından kabul edilebilir bir durum değildir. Askerin çağdaş demokrasilerin standartlarıyla uyuşmayan bu pozisyonunu bir de alenileştiren bir politikaya dönüştürmesi, yani geçmişte olduğu gibi basın toplantıları düzenleyerek veya bildiriler kaleme alarak siyasete müdahale etmeye kalkışması, kaçınılmaz olarak askeri aynı zamanda 'siyasi aktör' konumuna da yerleştirmektedir.

Asker, hiçbir şekilde 'siyasi aktör' olmadığının bilinciyle hareket ederse, sanırım yeni dönemde bu problem de çözülür. Verili durumda varsa bir görüşü veya kaygısı MGK'da paylaşmakla yetinmesi, 'asker üzerinden siyaset yapmayın!' uyarısının karşılık bulmasına de olanak sağlar.

-'Şehitler üzerinden siyaset yapılmasın!' Çok doğru ve yerinde bir uyarı... TSK'nın PKK terörünü bitirmek istemediğini söylemek, Başbuğ'un deyimiyle 'haince bir söylem'dir. Kurumsal olarak TSK'nın değil, ama Kürt sorununun çözümsüzlüğünden veya PKK terörünün varlığından nemalanan kimi çevrelerin var olduğunu da görmezlikten gelmemek gerekir. Şehit cenazeleri üzerinden kendilerine siyasi ikbal arayan 'siyaset tacirleri'nin bu ülkeye verdikleri zarar büyüktür. Bu 'siyaset tacirleri' ne yazık ki Türk ve Kürt etnisitesi üzerinden milliyetçilik yaparak kendilerini büyütecek bir öfke siyasetinin de temellerini atmaktadırlar. Şehit olan her Mehmetçik bazı Türk siyasal partilerinin işine nasıl ki yarıyorsa, ölen her PKK'lı da dağa çıkacak unsurların sayısını artıyor ve dahası bunun politikasını yapan partiyi palazlandırıyor.

PKK ve DTP'nin söyleminde de 'şehit edebiyatı' önemli bir rol oynuyor. Sayın Başbuğ'u asıl rahatsız eden konu, bazılarının, 'niye şehit veriyoruz?' deyip durmaları. Ortada bir çatışma varsa, pek tabii şehit verilecektir. Burada can alıcı soru şudur: Çeyrek yüzyıldır bu çatışma niçin bitmiyor, PKK niçin bitirilemiyor? Bu soruya, 'ordu istemediği için!' yanıtını verenlere Başbuğ öfkeyle karşılık veriyor. Haklıdır.

Çünkü sorunun kendisi doğru olsa bile verilen yanıt TSK'yı yıpratmaya dönük hasmane bir anlayışın ürünüdür. Burada TSK'nın da bu soruya iyi niyet temelinde doğru yanıtlar arayan kişi veya çevreleri hemeninde 'ihanetle' suçlamayan yeni bir bakış açısına sahip olması gerektiğine inanıyorum. Bunca senedir kan ve gözyaşı akmaya devam ediyorsa, demek ki teşhis ve tedavide bir yanlışlık var. TSK'nın yeni yaklaşım ve çözüm önerilerine açık olması gerekir.

Bu cümleden olarak Sayın Başbuğ'un 'dağa giden yolları tıkamak gerek' yaklaşımının yanına 'dağdakileri nasıl indirebiliriz?' sorusunu da iliştirmesi gerektiğine inanıyorum. PKK'nın beslendiği vasat ortadan kaldırılmadığı sürece dağa giden yollar hep açık olacaktır. Dağdakiler var olduğu sürece de bir biçimde Türkiye'nin başı hep ağrıyıp duracaktır. Unutulmasın ki, şehitler var olduğu sürece, onların üzerinden siyaset yapanlar da hep var olacaklardır. Asıl bu kısır döngüyü kırmak lazım.

Bazıları çok iyimser veya ham hayalci olduğumu söyleyebilirler. Varsın söylesinler. İçimdeki ses, Başbuğ'la beraber yeni bir döneme doğru evrilmekte olduğumuzu söylüyor. Bu mesajlar, bu duruş, bu tarz ilişkilenme bana umut veriyor. Bu yüzden olumlu buluyor ve alkışlıyorum.
 
BUGÜN
 
 

Yorum Yap

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
SON VİDEO HABER

Kontrolden çıkan otomobil kafeteryaya girdi

Haber Ara