YAŞ kararlarını gazetemiz, dün “Iğsız’a Veto, Balyoz’a Darbe!” biçiminde sürmanşetten vermiş.
Evet, YAŞ’ın özeti bu.
Olması gereken buydu.
Iğsız’ın Kara Kuvvetleri Komutanlığı’na atanması ordunun da itibarını zedelerdi. Ortada bir yargısal işlem varken, üstelik bu yargısal işlemin dayanağını oluşturan iddialar demokrasi adına yenilir yutulur cinsten değilse, hiç kuşkusuz yapılması gereken en doğru işlem buydu.
Balyoz davası şüphelisi 11 generalin terfi ettirilmemiş olması da demokrasimiz adına büyük bir kazanımdır.
İyi ki sivil-siyasi otorite ağırlığını koydu da YAŞ’taki kararlar böyle çıktı. Aksi takdirde sadece kamuoyu vicdanı derinden yaralanmış olmazdı, aynı zamanda ordu kurumunun da itibarı ciddi anlamda zedelenirdi. Dahası, askerin hala sistem içinde en belirleyici ve tayin edici konumda olduğu görüntüsü ortaya çıkardı ki, bu da Türkiye’nin gerçekte askeri bir cumhuriyet olduğu algısını pekiştirirdi. Bunun içerdeki yansımaları kadar dışarıdaki yansımaları da hiç hoş olmazdı.
Hükümet ve Çankaya üzerinden “Balyoz’a darbe” indirilmiş olması, eğer doğru okunursa ordunun da yeni bir başlangıç için elini güçlendirmiş olduğu görülebilir. Ordunun yeni komuta kademesi bunu kurumsal bir hesaplaşma olarak görürlerse yanlış yapmış olurlar. Bu bir rövanşizm olarak değil, ordu kurumunun da yargı ve sivil otorite karşısında durması gereken asıl yeri hatırlatma biçiminde okunmalıdır. Bu hatırlatma, ordu kurumunun darbecilik-cuntacılık suçlamalarıyla/tartışmalarıyla daha çok yıpranmasının önüne geçilmek içindir. Umarım böyle okunur ve dilerim bunun gereğine uygun hareket edilir.
***
Biliyoruz ki, Batı demokrasilerinde, ordu, tıpkı diğer kurumlar gibi, bütünüyle sivil otoritenin, yani seçilmiş hükümetin emrindedir.
Ordu kurumu ile siyaset kurumu karşılaştırması yanlıştır.
Siyaset kurumundan kastedilen Hükümet ise eğer, ordu ile Hükümetin iki eşit kurum olarak anılması demokrasi kuramı açısından katiyen caiz değildir.
Çünkü ordu, Hükümetin koşulsuz emrinde olması gereken bir kurumdur sadece.
Böyle kabul etmezsek, yanlış olarak “siyaset kurumu, askeri kurumun tayin ve terfilerdeki teamül sistemine karışmamalı” diyerek, demokratik siyasetin de, demokrasi kuramının bizatihi kendisinin de köküne kibrit suyu dökmüş oluruz.
***
“Darbe” kelimesine bakarak “sivil darbe” lafının üstüne atlayan o malum üniformasız yandaşların söylemlerine bakıp da şaşırmamak elde değil.
Bir yanda askeri darbelere/müdahalelere karşı olduklarını söylüyorlar, öbür yanda AK Parti’nin kendi ordusunu kurmaya yeltendiğini söylüyorlar.
Burada iyi niyet yok.
Dahası apaçık bir çarpıtma var.
Ne yani, Hükümet, Balyoz davasında şüpheli-sanık olarak olarak ifadeye çağrılan birinin kuvvet komutanı olmasına itiraz etmemeli miydi? Haklarında ciddi suçlamalar bulunduğu için yakalama kararı bulunan generallerin terfilerine ‘emredersiniz’ mi demeliydi?
AK Parti, “Kendi ordusunu kuruyor!” diyenler, hangi maksada hizmet ediyorlar?
Hükümetin itiraz ettiği isimler, hukuken üzerlerinde şaibe bulunan isimler olduğuna göre, sorun nedir?
Sivil bürokraside haklarında soruşturma açılanlar bırakınız terfi edilmeleri görevlerinden bile alınmıyorlar mı?
Bırakınız AK Parti’yi de şu sorunun cevabını verin:
Ordu, sivil otoritenin koşulsuz emrinde olmalıdır mı olmamalı mıdır?
Olmalıdır diyorsanız o zaman bu tür itirazlarda bulunmamanız gerekir.
Olmamalıdır diyorsanız, o zaman demokratlık iddianız boş.
Olmalıdır ama diyorsanız, o zaman da asıl niyetiniz o ama sözcüğünde saklı..
Takiyeye gerek yok.
Konuştukça maskeniz düşüyor.
***
Ordunun önünde yeni bir başlangıç duruyor.
Her birimizin bir bütün olarak ordu kurumunu yıpratacak söz ve davranışlardan özenle kaçınması gerekiyor, amenna. Ama ordunun da bu saatten sonra kendi içinde kurumsal itibarını yerle bir eden demokrasi ve hukuk dışı arayışlara kesinkes tavır alması gerekiyor.
Ordu kendini hızla siyasete müdahale eden, kendini özel ve ayrıcalıklı gören, gerektiğinde darbe yapmaya yetkili addeden bir anlayıştan sıyırmayı başarır ve bu tarz düşünen mensuplarını da içinden söküp atarsa, işte o zaman ordunun itibarı kat be kat artar.
Yorum Yap