Dolar

42,6940

Euro

50,2029

Altın

5.909,30

Bist

11.456,34

Yeni Türkiye ve Yeni İmam-Hatipler

12 Yıl Önce Güncellendi

2014-09-17 08:51:04

Yeni Türkiye ve Yeni İmam-Hatipler

Memleketin ya da ülkemin insanı olmak zor bir meşgaledir. F. Bacon “bilgi azaptır” der. Alev Alatlı ise Bacon’dan mülhem “Türkiye’de biliyor olmak acı çekiyor olmakla aynı anlamdadır” der. Felsefe, tarih, teoloji ve metafizik okumalar insanı Kierkegaard’ın üzerinde durduğu müthiş ikilem olan “havf ve reca” konumuna iter. Felsefesizliğimiz/şuursuzluğumuz, tarihsizliğimiz/hafızasızlığımız, teolojisizliğimiz/inanç ve vicdan yoksunluğu ve metafiziksizliğimiz/idealistlikten yoksunluğumuz bizi “havf ve reca” yoksunluğuna itmiştir.

“Türkün göçü yolda dizilir” atasözü belleğine sahip fert ve toplumlarda “havf ve reca” bilinci epistemolojik olarak mevcut olmadığı gibi buna bağlı olarak da ontolojik duruş ve tavır da yoktur. Keşmekeş ve karmaşanın içerisinde “fincancı katırlarının” eşliğinde ilerleyenler haramilerin ve yol kesenlerin desiselerini işitemezler ve tuzaklarını göremezler. Gafletin vermiş olduğu bir alışkanlığın içerisinde yaşayanlar kuyuya düşmenin ümitsizliği ve çırpınışı içerisindedir.

Epistemolojik (biliş) ve ontolojik (varolma) hakikatini yaşamak insanın kalbi ve zihni eylemlerinin neticesinde yaşanır. İki asrı sarsıntı, bir asrı yıkıntı ve çöküntü içerisinde geçen bizler kalbi ve zihni melekelerini felç etmiş bir topluluğun üyeleriyiz. Kalbi ve zihni varoluşun veya tecrübi yaşantının varlığı iki hakiki olguya sahiptir. Bu hakiki unsurlar öğretim-eğitim (talim terbiye) ve kültür (irfan) gerçekliğidir. Kurumsallaşmanın neticesi olarak bu iki hakikatin karşılığı bizde Milli Eğitim Bakanlığı ve Kültür Bakanlığı ve bu bakanlıkların alt müesseseleri olmuştur. Yaklaşık bir asırlık yıkıntının içerisinde elle tutulur bakana örnek olarak Hasan Ali Yücel yapılan işlere ise örnek olarak ise onun yaptığı işler gösterilir. Oysa Hasan Ali Yücel gayretli ve hamiyetperver bir şahıs ve entelektüel ve akademik bir neslin yetişmesine katkıda bulunan bir kültür adamı olsa da inkılâpçılık ve asrileşmenin zokasıyla dikey modernleştirmenin örneklerinden ve uygulayıcılarından biridir.

Eğitim ve kültür Cumhuriyetin kuruluşundan beri modernite ile gelenek arasında tartışmalara kurban gitmiş iki mühim meseledir. Ziya Gökalp’ten Fuat Köprülü’ye, Hasan Ali Yücel’den Erol Güngör’e, Nurettin Topçu’dan Cemil Meriç’e hususen sağ-İslami gelenekten olan yazarlar meseleleri gelenek-modernite bağlamında tartışırken solun eğitim tartışması parasız eğitimden öteye geçememiştir. Eğitim içerisinde dinin eğitimin neresinde duracağı eksenindeki tartışmalar 1948 yılında İmam-Hatip yetiştirme kurslarını açılmasına 1951 yılında Demokrat Parti döneminde İmam-Hatip liselerini açma zorunluluğunu doğurmuştur bu zorunluluk fikri tartışmalar sonucunda değil toplumsal zorunluluklardan dolayı ortaya çıkmıştır.

İmam Hatiplerin “Fetret Dönemi” 1997’de 28 Şubat kararlarının uygulanması neticesinde yaşanmıştır. Bu yıllarda öğrenci sayısı 600.000’li rakamlardan 60.000’li rakamlara düşmüştür. Bu düşüş yalnızca nicelik olarak değil nitelik olarak da olmuştur. 30 Mart 2012’de yapılan yeni düzenlemeyle bu fetret dönemi kapatılmaya çalışılmış. Kısa zamanda bu sayı şimdilerde tekrar 500.000’li rakamlara ulaşmıştır. Bu durum bir kazanım olmakla birlikte nitelikten niceliğe geçiş yani sonu hüsran olan bir yolculuğun başlangıcı da olabilir.

İnsanın kalbi/vicdani ve zihni bir varlık olması insanın iki yönlü teorik-manevi hem de pratik-maddi hayat tesis etmesi gerektiğine dair bir hakikattir. Bu hakikatten hareketle bilişsel ve ontik bir eğitim süreci yaşamak zorunda olunan İmam-Hatiplerin eğitim perspektifi ve algısı çok yönlü ve daha asli olmalıdır. Hem beşeri hem de dini talim-terbiyenin ocağı olanlar bu mekânların ruhundan mimarisine, ders müfredatından içeriğine, idarecisinden hocasına, öğrencisinden velisine, kantincisinden müstahdemine kadar bir hakikatin ekseninde olduğu bilinciyle hareket etmelidir. Ama ne yazık ki Bakanlığın İmam-Hatip okullarının ve öğrencilerinin ve dersliklerinin sayısını artırmaktan başka hiçbir planı, projesi, etüdü ya da adına ne denilirse denilsin bir tasavvuru olmadığı aşikar ortada.
“Yeni Türkiye”, “Yeni Medeniyet Tasavvuru” söylemlerinin geliştirildiği bir zeminde ve temelde İmam-Hatip gerçekliği dikkate alınmazsa ciddi bir hata yapılır. “Yeni Medeniyet Tasavvuru” söyleminin en önemli halkalarından biri İmam-Hatip realitesidir. Yeni bir medeniyet tasavvuru dini-vicdani-kalbi-ahlaki-zihni bir yapı ve karakterde olacaktır. Bu kalbi ve zihni hareketin öncü kuşakları bu kalbi ve zihni pedagojiden hareketle yeni bir imam-hatip kuşağı Y. Kaplan’ın ifadesiyle “medeniyet tasavvuru” inşa edebilirler. Bu öncü kuşak öncü olacaklarından dolayı bir yığın olmaktan daha çok dini-vicdani-kalbi-ahlaki-zihni melekelerle kuşanmış kuşatıcı bir kuşak olmalıdır.

İmam-Hatip’li yılların en uzun ve sarsıntılı dönemi olan “Fetret Dönemi” sonrası kontrolsüz bir heyecan ve hesapsız pratikler şimdiden sonucu hayal kırıklığı olan bir manzarayı ortaya koymaktadır. Bir patlama yaşanmaktadır fakat bu patlama kontrolsüz olan yıkıntının altında kalacağımız bir patlamadır. Bir okul ya da ekol; geleneği belli temeller ve keyfiyetler üzerine oturan asil ve esaslı bir harekettir. Bu hakikatin tarihsel olarak birçok örneği vardır. Gerek Doğulu medeniyet gerekse Batılı medeniyet temellerinde ekol ya da okul geleneğinin ne kadar önemli olduğu tarihsel olarak sabittir.

Helen-Roma geleneğinin temsilleri olan Thales’in, Pythagoras, Platon, Aristoteles, Stoa, Epiküros okullarından Avrupa-Hıristiyan köklü kilise okulları Cizvitler’den Saint Gilles’e kadar, modern Gymnasiumlara ve Kolejlere (College) kadar Batı dünyasında birçok örneği olduğu gibi Türk-İslam Kültürü’nde de bu okul veya ekollerin birçok örneği vardır. Selçuklunun Nizamiye Medreseleri, Endülüs’ün Beyt-ül Hikmeleri, Osmanlının Enderun mektepleri, Meşşaiyyun, İşrakiyyun gibi okul veya ekoller nicelikten daha çok niteliği gözeterek kurumsallaşmıştır. Kemiyet faktörü önemli bir esas fakat keyfiyet amacını ıskalamamak lazım gelir. Hükümetin katsayı yasağı kalkmasından beri kemiyeti önceleyen keyfiyetin zerre miktarı hesaba almayan imam-hatip politikası oldukça sorunlu bir politikadır.

Kemiyete yönelik en pratik örnek liseye öğrenci alma sınavı olan TEOG sınav sonucunda herhangi bir Anadolu Lisesi ya da diğer lise türlerine yerleşemeyen öğrencilerin İmam-Hatiplere yerleştirilmesidir. Bu örnek keyfiyetin ötelendiğinin ve kemiyetin ne kadar öncelendiğini gösteren bir örnektir. Şu an cumhurbaşkanı dahil yetişen bir imam hatip nesil “dalga kırıcı” ya da mevcut sorunlu mekanizmayı yıkma ya da molozları kaldırma pratiğini ortaya koyan nesil olmuştur. Bundan sonra gelecek olan neslin “dalga kurucu”, “ihya ve inşa” eden bir nesil olması gerekir. Bu nesil daha zengin yeti ve özelliklerle kuşanmış olan kuşatıcı bir nesil olması gerekir. Bu neslin yetişmesi için ders müfredatları ve içeriklerinde yenileştirici programlar uygulanmalıdır. TEOG sınavı sonrası bir yere yerleşemeyen öğrencinin meslek lisesi statüsünde görülen İmam-Hatip’e yerleştirilmesi skandal bir harekettir. Bu uygulamadan hemen vazgeçilmelidir. İmam-Hatip Lisesi meslek lisesi değildir ve bu kapsam dahilinde düşünülmesi gerekilen bir ekoldür. Öncü kuşaklar yetiştirecek bir medeniyet ocağı olmalıdır. Başta bakanlık olmak üzere İmam-Hatip Liselerinin medeniyet ocağı haline gelmesini sağlayacak projeler geliştirmesi lazımdır.

Ayrıca muhakkak ki memleketin evlatları dini eğitim ve terbiyeden istifade etmelidirler. Bu talep ya da zarureti karşılayacak yeni kurumlaşmanın sağlanması gerekir. Bunun yolu yalnızca İmam-Hatip Liselerinden geçmemelidir. Bu ortamın sağlanması için öncelikle diğer okul türlerinde seküler-mutlak pozitivist eğitim dayatmasından vazgeçilmesi gerekir. Diğer okullarının da mukaddesatçı-maneviyatçı nesiller yetiştirecek yapı ve programda olması lazım…

Yorum Yap

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Haber Ara