Kendimi Cemil Meriç'le buluşmada ve tanışmada hep gecikmiş biri olarak görmüşümdür. Lise yıllarında tanışmam gereken Cemil Meriç'i üç yıl liseye ara verdiğim zamanı da eklersek 5-6 yıllık talihsiz bir gecikmeden sonra üniversite yıllarında üçüncü sınıf sıralarındayken tanıştım. Kadim arkadaşım ve dostumdan ısınmak için ödünç aldığım paltomun ceplerinde taşıdığım yine ödünç alınan Cemil Meriç kitaplarını ilk soğuk Erzurum kışında okumuşumdur. İlk okuduğum kitabı öğrencisi Aristo'nun bile eleştirdiği bazen bir ?Platon zırvalaması? diye düşündüğüm Platon'un idealar ve duyular/gölgeler âleminin ayrımında kullandığı mağara istiaresini/metaforunu bu kadar nefis bir dille anlatan ve ülkede aydınların durumunu tasvir eden düşünür beni cezp ediyor, hayretimi ve haşyetimi sarsıyordu. Bu devasa eserin ve fikir adamının heybetinden ve haşmetinden meydana gelen tatlı bir titreme sarmıştı beynimi?
Dedim ya ?Cemil Meriç'e gecikmiş biriyim? diye? İstanbul un trafik kaosunda yetişmeye çalıştığım yine gecikmiş bir varışla ?Türkiye'nin Ruhu: Cemil Meriç? galasına/tanıtımına (gala kelimesini bir türlü hazmedemeyenlerdenim ve ruhum ısınmadı bu köksüz kelimeye.. Gala deyince kostümler içinde tuhaf davranan insanlar aklıma geliyor) gittim. Cemil Meriç'in öğretmenlik yaptığı çileli Elazığ yıllarını anlatan bölüme yetişebildim 1980'lerin başında TRT tarafından Cemil Meriç belgeseli yetersiz ve sığ kaldığından dolayı Cemil Meriç'i bütün yönleriyle anlatan bir Cemil Meriç belgeseline ihtiyaç vardı. Ayrıca kanal A da yayınlanan ?Dünden Yarına' belgesel kuşağı 'Bu Ülkenin Çocukları' belgeselini de unutmamak lazım. Bu ihtiyacı dile getiren ve bu belgeselin ortaya çıkmasını sağlayan isimlerden biri Cemil Meriç hakkında üç ciltlik eser de kaleme alan Dücane Cündioğlu'dur.
?Bir adamı tanımak için düşüncelerini, acılarını, heyecanlarını bilmemiz lazım. Hayatın maddi olaylarıyla aptalların tarihi olan kronoloji yapılabilir? diyen Cemil Meriç münzeviliği, hayreti, ilme, bilgiye olan aşkı, çocuklarına ve eşine duymuş olduğu sevgisiyle, Lamia Hanıma olan aşkıyla ama gözlerinin verdiği acısıyla, bilgiye olan açlığı (felçli döneminde bile Kültürden İrfana kitabı bu dönemde yazılmıştır) ile bütün yönleri ve çıplaklığıyla bu belgeselde ele alınmaya çalışılmış. Cemil Meriç'e okudukları kitaplarla ona refakat eden ve böylelikle düşünürün eserlerini yazmada katkıda bulunan talebelerinin güçlü anlatımları Cemil Meriç'i daha iyi anlamamızı sağlıyor.
Daha önce yazılmış olunan Bir Cemil Meriç makalesinin de başlığı olan ?Yangın Kulesinde Feryat Eden Adam: Cemil Meriç?[1] bu topraklarda yangını baştanları/mabedi kirleten bezirgânları, yangının ne olduğunu haber veren ve bu yangını söndürmek için gözlerini feda eden kafa patlatan bir düşünür tipidir. Cemil Meriç Türkiye'ye sığmayacak kadar büyük bir ruh taşıyan düşünür tipidir. ?Eflatundan Marx'a kadar bütün düşüncelere sevgi duyan?, Doğudan Batı düşüncesine dev adımlar atan bir ummandır. Türkiye isimlendirmesi ise küçültülmüş, sığlaştırılmış, etno-santrik bakış açısı olan, kafasına deri geçirilmeye çalışılan mankurtlaştırılmaya çalışan bir kültürün prangası olan bir kavramsallaştırmadır. Murat Belge'nin ?tornadan çıkmayı reddeden bir düşünür? olarak tasvir ettiği Cemil Meriç kültür yerine irfanı, ulus yerine millet kavramını tercih eden, kelimenin haysiyet kamus'un namus olduğu bilinciyle ve titizliğiyle kelime ve kavramları seçmede son derece seçici davrana bir düşünürdür. Batılılaşmayı maymunlaşma olarak niteleyen düşünür kanaatimce köklerinden kopmuş batıl/ı/laşma gayreti içinde olan Ziya Gökalp'ın mayaladığı ?Türkiye Ruhu? Cemil Meriç'in en çok korktuğu bir ruhtur. ?Şahsiyetleşmeliyiz ve millet olmalıyız? çağrısında bulunan düşünür oluşturulmaya çalışılan bu topraklardaki ruhun/kültürün bu bedeni/medeniyet kökleriyle boyanmış taşıyamayacağının farkındadır. ?Kızıl şal görmüş İspanyol boğası gibi her düşünceye ve her düşünene saldırmak bu canım memleket bu yüzden cüzamlılar ülkesidir.? hotantolar içinde büyüyen[2] hezeyan içinde bulunan mustağrip aydınların bulunduğu ?bu ülke?den mustariptir.
O 'Bütün Kur'anları yaksak, bütün camileri yıksak Batı'nın gözünde Osmanlı, yani İslâm'ız'[3] diyen bu toprakların öz evladı, ?murdar bir halden müthiş bir maziye kanatlanan namuslu bir gericidir.?[4] ?Reyhaniye kahvelerinde ömür çürüten, vaktiyle lisede okuyan ve çalışan istidadı olmadığı için vazgeçen, basit adi bir genç? veya gözlerini, hayatını hakikat uğruna feda ederek nesl-i ati destanlarına bir zafer fedakarlık numunesi olacak hakiki bir insan??[5] gözlerini ?bu ülke? için feda eden vefakar ve fedakar bir fikir işçisi ve sahte düşünürlerin ve hokkabazların maskesini düşüren Tanzimatla göz boyamaya çalışan ucube aydınların ipliğini pazara çıkaran cins/genius bir mütefekkirdir. Hazırlanan belgeselde Cemil Meriç'in açlığını müthiş bir dille, doğallıkla ve heyecanla aktaran Muhsin Demirel ?Bu Ülke? kitabı için şu nefis tanımlamayı yapıyor. ? Bir medeniyetin baştanbaşa haysiyet olan bir medeniyetin çakal sürülerine karşı müdafaası??[6]
Belgeselde merdivenlerden inerken bir an tökezlemesi ile eşi Fevziye Hanım'a ?elektrikler mi kesildi.? diye soran dış dünyasında ışığını kaybeden ama iç dünyasındaki aydınlanması daha da artan Cemil Meriç'in tarihi tökezlemesini Ümit Meriç'in hissi cümlelerle anlatımı oldukça etkileyici ve içtendi. Belgeselin genelinde Cemil Meriç'in dini yönü üzerinde fazla durulmaması ve bundan kaçınılması oldukça ilginçtir. Bu yönü üzerinde vurguda bulunulmamasının nedeni belgesel başlığından kaynaklanan problem gibi durmaktadır. Fikir işçisi Cemil Meriç bu toprakların ve görkemli medeniyetin bir ruhudur. Seküler bir yapıya oturtulmaya çalışılan ve yeni kurulan köklerinden bir anlamda din gerçekliğinden koparılmış ve adına ?Türkiye? denilen Türklerin yaşadığı ulus/çu/-devlet anlayışı ile örtüşen limana yanaştırılmaya çalışılan bir Cemil Meriç belgeseli meydana gelmiş. Bir anlamda kitaplarım benim her şeyim? tavrıyla yaşayan okuyamadığını görünce kitabın arasına kafasını koyup hüngür ağlayan Cemil Meriç'in kütüphanesinden bahsedilmemesi ciddi bir eksiklik olarak gözüme ilişti. Bunlar belki acelecilikten kaynaklanan eksiklik olarak gördüğüm şeylerdir. Bütün olarak baktığımızda güzel, emekle ve özveriyle hazırlanmış kimi zaman hüzünlendiren kimi zaman ümitlendiren güzel, nefis bir belgesel olduğunu söyleyebilirim. Gecikmiş bir belgesel Meriç kendinde var olan ilim aşkıyla akıllarda kalması geren ciddi bir fikir lokomotifi ve ümit jeneratörü..
Cemil Meriç'i anlayacak en iyi cins kafalardan biri olan bu belgesel filminde danışmanlığını yapan Dücane Cündioğlu'na, Cemil Meriç'in anlatmayı kendisine vazife bilen Cemil Meriç için bu topraklara bıraktığı en kıymetli hazinelerden biri olan Sosyoloji Profesörü Ümit Meriç'i ve kitaplarını hazırlayan oğlu Mahmut Ali Meriç'i diğer katkısı ve emeği geçenleri kutluyorum?
[1] Dağ, Ahmet Umran Dergisi, Mayıs, 2008
[2] Meriç, Cemil, Bu Ülke S. 37, İletişim Yay. 2007 İstanbul
[3] Meriç, Cemil, Umrandan Uygarlığa s. 9 İletişim Yay. 2007 İstanbul
[4] Meriç, Cemil, Bu Ülke S.
[5] Meriç, Cemil, a.g.e s.36
[6] Aktaran M.Ali Meriç, Bu Ülke Demirel, Muhsin Yeni Asya 4. 2. 1978
Yorum Yap