Dolar

42,6940

Euro

50,1988

Altın

5.922,26

Bist

11.456,34

Şizofrenik, Paranoyak Bir Devlet ve Kahredici Bir Suskunluk

17 Yıl Önce Güncellendi

2010-06-03 22:34:00

Şizofrenik, Paranoyak  Bir Devlet ve Kahredici Bir Suskunluk

Aslında Fetih yazılarına devam etmeyi düşünüyordum. İsrail’in yapmış olduğu son haydutluğun üzerine bir şeyler yazmayı düşünmüyordum. Ama ne vicdanım ne de fikir birikimim ve entelektüel tavrım böyle bir durumda yazmamaya yol açamazdı. Geminin kalkışından itibaren içimde olan tedirgin duygu hep daima diri olarak kaldı. Rachel Corrie’nin genç bedenini paletlerin altında ezen, yıllardan beri çocuk bedenleri ve masum insanları öldüren ve bunu maharet bilen bir zihniyetin ve karakterin masumane niyetlerle yola çıkmış yüzlerce insana karşı merhametli olacağını hiç düşünmüyordum. İsrail yapmış olduğu son eylemle beni ve aklı başında olan dünya insanlarını hiçte yanıltmadı. Filistin’e aynı gözlüğün camlarından bakan fikir kardeşi Misrail/Mısır bile yardımseverlere saldırmamış mıydı? 

 

Medyanın sergilemiş olduğu tavır beni oldukça şaşırtmıştı. Ben şu noktaya geleceklerini düşünüyordum. “Kardeşim onların orada ne işi vardı? Onlarda gitmeseydi?” Fatih Altaylı, Oray Eğin gibi tipler buna benzer tavır içerisine girmesine ve bu noktaya gelmelerine rağmen çoğunluk İsrail’in yapmış olduğu eylemi bir “haydutluk” ve “katliam” olarak görüyordu.

 

İsrail yapmış olduğu son saldırı ile bir devlet olamadığını ve olamayacağını göstermiştir. Sivillerden ve mutfaktaki bıçaklardan, yaralı bir sivilin elini kelepçeleyecek kadar yaralıdan ve gölgesinden bile korkacak halde “paranoyak” olan bir devlet uzun vadeli olamaz. Son saldırıdaki acemiliğinin en büyük nedeni bir devlet geleneğinin olmamasındadır. Büyük elçiyi daha alçak bir koltuğa oturtup güçlü devlet olma hezeyanına ve şapşallına kapılan bir yapının sağlıklı olmasından çok şizofrenik bir devlet olması söz konusudur. Başbakanın Davos’ta söylemiş olduğu “siz öldürmeyi iyi bilirsiniz.” sözünün en büyük göstergesi İsrail’in son saldırısıdır.

 

İsrail Chomsky’nin dediği gibi ABD tarafından Ortadoğu’nun bünyesine yerleştirilmiş bir virüstür. Hitler zulmünü kullanarak sürekli ajitasyon yaparak kendini güçlü kılmaya çalışan bunu yaparken de Baudrillard’ın dediği gibi bu acı üzerinden sürekli kendini bitiren trajik ve acınacak var oluşa sahiptir.

 

Acılardan acımasız bir canavarın türeyişidir İsrail olgusu. Yaşadıkları acıyı unutmayan, bu acıdan merhamet değil şiddet üreten bir tecrübedir İsrail. Hitler’in misyonunu yüklenmiş, öldürme makinesi haline gelmiş, çalmış olduğu topraklarda yabancı hiçbir unsura tahammül edemeyen bencil bir devlettir İsrail. “Piyanist ve Hayat Güzeldir, Schindler’in Listesi” filmleriyle kendine acındırarak “mazlum” rolü oynayan Filistinlilere karşı acımasızlığı sergileyen, kendini mazlum gören “zalim” bir ikiyüzlülüğün fenomenidir İsrail.

 

Elbette İsrail acımasızlığının ve vahşetinin sonucu savaşı doğurmamalıdır. Ama suskunluğu da doğurmamalıdır. Filozoflardan siyasilere, iş adamlarından gazetecilere, kanaat/cemaat önderlerinden sivil toplum önderlerine kadar herkes konuşmalı, kınamalı ve İsrail’le her türlü ontolojik, epistemolojik, ticari ve hayati olan her türlü ilişkilerini gözden geçirmelidir.

 

Fatih Altaylı’nın ya da Oray Eğin’in yandaş açıklamalarından rahatsız olmaktan daha çok Türkiye’de ve Arap dünyasındaki ilim adamlarının ve cemaat liderlerin suskun olması asıl sarsıcı ve kahredici olan. Türkiye’nin ve dünyanın en büyük sivil toplum hareketlerinin liderlerinden biri olan Fethullah Gülen Hocaefendi’nin ciddi tepki vermesini ve kınamasını bir düşünür olarak değil daha çok bir Müslüman olarak beklemenin en büyük hakkım olduğunu düşünüyorum. Şu ana kadar bir taziye bile yapılmadı kaldı ki taziye yetmez. Moskova metrosu saldırısı için taziye ve kınama yapıldıysa insanlığı öldüren devlet terörüne karşın bir taziye ve kınama beklemenin olağan olduğunu düşünüyorum. Böylece bu gemilerde bulunan ve esir olarak alınan yazdığı birkaç yazıyla cemaate ve Hoca Efendi’ye şükranda[1] bulunan ve samimi bir selam çakan Hakan Albayrak’ta bir içten ve samimi bir şekilde “aleyküm selam” desin. Keza Bülent Yıldırım ağabeyde mutlu olsun. Farklı dinlere hoş görülen diyalogdan bizde nasibimizi alalım Müslümanlar olarak…   

 

İsrail ve ABD konusunda azami temkinli olunmasının düşündürücü ve üzücü olduğunu düşünüyorum. Yıllardır Amerikancı yazdığı yazılarıyla bilinen tezkere çıkmayınca “yandık, bittik” diyen Ali H. Aslan üzerinden[2] Başbakanın İsrail konusunda uyarılması da oldukça manidar ve tuhaf. Baykal’ın başına gelenlerden dolayı oluşan üzüntünün farklı milletlerden olan çoğu Türk olan onlarca kişinin ölümü için bir taziye ve kınama beklemek insan ve Müslüman olarak hakkımız olduğunu düşünüyorum. İnce bir yüreğe ve hassas bir ruha sahip Hoca efendi’nin ölenlere ve geride kalan yetimlere karşı hassasiyetin olduğunu biliyorum. Bu hassasiyeti sert bir kınama ile dile getirmesini bekliyorum. Bir Alime karşı yakışan da budur.

 

Bunları yazmak benim için kolay değildi. Aslında yalnızca benim için değil. Bu camia içinde bulunan bir çok kişi için kolay değildir.  Keza apolojik bir camiayla karşı karşıyayız. Apolojik ve hassas kırılgan yapıyı biliyorum. Bunu çok kıymet verdiğim dostlarımdan ve büyüklerimden biliyorum. Umarım bu yazı sonunda cemaat düşmanı ve Hoca efendi düşmanı olarak düşünülmem ya da yorumlanmam. Tıpkı Aristoteles’in Platon için “Hocam Platonu severim ama Hakikati ondan daha çok severim.” dediği gibi bende Hocaefendi’yi severim ama Hakikati de çok severim…                                




[1] http://yenisafak.com.tr/yazarlar/?i=7707&y=HakanAlbayrak


[2] http://www.todayszaman.com/tz-web/columnists-199428-israel-and-turkey-a-difficult-couple.html

 


Yorum Yap

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Haber Ara