Dolar

42,6940

Euro

50,1988

Altın

5.922,26

Bist

11.456,34

Siyaset ve abderalılık

16 Yıl Önce Güncellendi

2011-07-04 12:22:36

Siyaset ve abderalılık
Okuduğum en ilginç kitaplardan biri Christoph Martin Wieland'ın "Abderalılar" kitabıydı. Yaşadıkları ülkenin kırsallaş/tırıl/ması sonucu bulundukları adayı terk eden Abderalılar başka bir adaya giderler. Bulundukları adada bir müddet yaşayan bu taifede yaşayan dişçi diğer köylere gitmek için bir eşek kiralar.

Dişçi, eşek ve eşeğin sahibi yola düşerler. Bir ara sıcaktan bunalan dişçi eşekten iner ve eşeğin gölgesinde dinlenir. Bu gölgelenmeden nemalanmak isteyen köylü, yalnızca eşeği kiraladığını söyleyip eşeğin gölgesi için de kira talebinde bulunur. Dişçi ile köylü anlaşmazlık yaşarlar ve geri dönerler. Mahkemeye başvururlar yıllar süren mahkemeden hem köylünün hem dişçinin haklı olduğu kararın sonucunda belirsizlik doğar. Bu karardan sonra ortaya Abderalılar dişçi ve köylü taraftarları olmak üzere ikiye ayrılırlar. Asıl mağdurun Abdera Cumhuriyetinin ahırına kapatılan eşek olduğunu söyleyen bir de üçüncü
(harici) taraf ortaya çıkmıştır. Bu üç fırkanın tartışmaları içerisinde defalarca toplanan mahkeme karara varamaz. Bu kararsızlık sonucunda üç fırka eşeğe saldırırlar, parçalayıp yerler.

Bu anlatımı ülkemizdeki siyasetsizliği ve beceriksizliği özetleyen bir metafor olarak görebiliriz. Medya, yargı ve siyasetin figürlerinin içinde bulunduğu durumun son derece trajik olduğu kadar komik olduğunu söyleyebiliriz. YSK'nın önce aday olamaz dediği vekil adayları için yapılan eylemlerin sonundan bu vekiller hakkındaki kararını sonradan değiştirmesi ve seçimden sonrada aynı adaylardan biri için milletvekili olamaz demesi diğerleri için diğer mahkemelerin tahliye vermemesi basiretsizliğin ve ferasetsizliğin göstergesiydi. Nitekim Abderalılar'ın mahkemesini aratmayacak bir hukuk parodisine şahit olduk.

BDP'den daha çok traji-komik olan tepki CHP'den geldi.
BDP ülkeyi sürekli geren ve terör için bahane bulan her zamanki geleneksel refleksini gösterirken (ki bunun için BDP'li vekillerin terörü ve PKK'yı öven açıklamalarına bakmak yeterlidir.) CHP hizipçiliğinin tarihsel genetiği gereğince meclise girmeme kararı aldı. Önce darbeden umut bulan (27 Nisan e-muhtırasına tepkisine bakmak kâfidir.) CHP şimdi de BDP'nin üreteceği gerilime umut bağlamaktadır. AKP'nin gitmesi için her türlü gayri meşruluğu meşru ve (Haberal'ın deyimiyle puştluğu*!) caiz gören yaklaşım siyasetten sayılır mı zannetmiyorum.

Kılıçdaroğlu'nun yeni CHP söyleminin iflas ettiği aşikârdır. Bir lider de olmadığı ortadadır. Bir lider siyasetini ve politik anlayışını iki kişiye bağlamaz. Gerektiğinde tek başına yoluna devam etmeyi göz önüne alabilendir. Kılıçdaroğlu bir hakikat olmaktan daha çok sanal ve simülatif bir liderdir. Meclise girmemek CHP'ye verilen yaklaşık 11 milyon oyun Haberal ve Balbay'a verildiğini iddia etmek anlamına geliyor demek dolaysıyla Balbay ve Haberal'ı dikkate alarak oy vermeyen seçmenin iradesini yok saymak anlamına geliyor.

Kaset olayının patlak vermesinden önceki gerek Baykal yönetiminin gerekse kasetten sonraki süreçte Kılıçdaroğlu yönetim anlayışından anlaşılmaktadır ki partiyi liderler yerine başka iradeler yönetmektedir. Ayrıca meclise girmeyen BDP ve CHP sekiz yıldır mecliste icraatların ve işleri önünü tıkamaktan başka ne iş yapmıştır.

Ve meclise girip çalışmadığı halde hangi yüzle ve hakla maaş alacaklar? Bu vicdani durumu ilerleyen zamanlarda göreceğiz. Şu an Kılıçdaroğlu "beni buraya kim itti?" diye düşünüyordur herhalde.

Ortada bir Abderalılık var anladığım kadarıyla.

Yorum Yap

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Haber Ara