Dolar

42,6940

Euro

50,1988

Altın

5.922,26

Bist

11.456,34

Simülatif Pişkinlik ve Siyaset

17 Yıl Önce Güncellendi

2010-05-11 16:51:00

Simülatif Pişkinlik ve Siyaset

Uzun zamandır. İki konu üzerinde makale yazmaya çalışıyorum. Biri Jean M. Twenge tarafından yazılan “Ben Nesli” adlı kitabı üzerine diğeri ise Stefan Zweigh’in yazdığı Nietzsche’yi, Hölderlin!i ve Kleist’ i konu alan “Kendileri ile Savaşanlar” kitabı üzerineydi. Adeta bir bit pazarında bulduğum Zweigh’in kitabından hareketle makale konumun başlığını (Bit Pazarındaki Nietzsche) belirlememe rağmen henüz çalışmamı bitiremedim. Bahar yorgunluğu mudur nedir bilmiyorum bugünlerde anlayamadığım bir tembellik çöktü üzerime. Eğer bu tembelliği üzerimden atamazsam tembelliği bir ahlak hailine getirme tehlikesiyle karşı karşıya kalacağım demektir. Tembelliğimin en büyük kalkanı okumalarıma ara verdirmeden sürdürme isteği herhalde böyle bir duruma düşmekten beni kurtaracak diye düşünüyorum.


            Trajedisi bir mono dram olan, “Tanrı Katili” olarak isimlendirilen Nietzsche’nin nihilizmi ve gizemliliği de beni yıldırmış olabilir. Belki de “özsaygı” ile şişirilmiş bencil, diğerini umursamayan Amerikan gençliğinin içine düşmüş olduğu bencilliğin izdüşümünü içinde yaşadığım toplumda görmenin vermiş olduğu bir hayal kırıklığı beni önce umutsuzluğa sonra yılgınlığa düşürmüş olabilir. Bu yüzden bu köşede nadir olarak yaptığım bir şeyi yapacağım. Gündeme ilişkin bir şeylere dokunmaya gayret edeceğim.


            Tembelliğim o kadar ki yıllardır tartışılan haftalardır meclisin üzerinde çalıştığı anayasa paketini okuma cesaretini ve enerjisini bile bulamadım kendimde. Paket hakkında bildiğim üç şey HSYK’nın konumunun değiştirilmesi, Parti kapatmanın zorlaştırılması ve askere yargı yolu açılmasıydı. Tek anladığım bir şey vardı o da BDP’nin sergilemiş olduğu omurgasız duruş ve Başbakan’ın haklı bir tespiti olan MHP, CHP VE BDP’yi kastederek “Ruh üçüzleri” söylemiydi. Yıllardır askerin vesayetinden, parti kapatmadan, yargıdan rahatsız olan BDP bu paketlere destek vermemiş ve omurgasızlık ve samimiyetten uzak bir ikiyüzlülük sergilemiştir. Kısaca BDP hakiki bir “ruh üçüzü” konumuna düşmüştür.


            Baharın gelmesiyle her şey güzelleşmesi gerekirken çivisi çıkmış bir dünyada tersine dönüp çirkefleşme ve çirkinleşme söz konusu olmuştur. Futbolda Ankaragücü-Fenerbahçe maçı öncesi spekülasyonlar ve bu spekülasyonların içinde belediye başkanı kulüp başkanı!? tuhaflığına sahip şahsın iddiaları meseleyi tuhaf ve kaygı verici durumuna getirmiştir.


            Bahar ayının en büyük çirkinliği herhalde ana muhalefet partisinin liderinin içine düşmüş olduğu durumdur. Medya’nın meseleye yaklaşımı etik, estetik ve adaletten oldukça uzak bir yaklaşıma sahipti. Medya bütün cehaletini bu meselede de gösterdi. Bilgeliğin dedesi dedemiz Sokrates “Kötülük cehaletten doğar.” demiyor muydu? Medyanın etik, estetik ve adalet yoksunluğu ve erdemsizliği meseleyi başka türlü ele alamayacağının ispatıdır. Kitaptan, bilgiden, kültür ve irfandan, mizandan nasibini almamış medyanın yapabileceği en kaliteli işler bunlar ve meseleyi başka türlü ele alamazlardı zaten.


            Mağdur diye görülen malum zatta pişkinlikte oldukça mahir “hin” bir tavır sergiledi. İşlemiş olduğu iddia edilen kabahati Ak Partiye dolaylı olarak liderine attı. Bunu yaparak ayıp işleyen mağdur olmaya devam etti. Bu strateji bir siyasetçinin halkı tanıyamadığının en büyük göstergesidir. Unutmayalım ki bu ha/l/k çamur atanları sevmez.

      

            Kitle iletişim araçlarının her şeyi simüle ettiği simülasyon dünyasında “belirsizlik” içerisinde yaşamaktayız. Asıl yapılan işin örtülmeye çalışıldığı yeni bir O.J. Simpson davasına dönebilir. Aslı değil simüle olanları konuşma durumuna düşebiliriz. Bu kirlilikten bir ayıbı gerçekleştirenler “kahraman” olarak çıkabilirler. Baudrillard’ın simülasyon dünyası olarak gördüğü dünyada her an her şey olabilir. Çünkü dünya ciddi bir belirsizliğin eşiğindedir.


            ABD liderlerinin (Nixon, Ford vs.) simülatif suikastlar icat ederek ve diğer siyasilerin istifa blöfüyle kendilerini temizlediğini söyleyen Baudirllard bu iki yöntemi “yeniden canlandırma” olarak isimlendirir. Suikast komploları ve istifa blöfleri siyasilerin en sık başvurduğu simülatif bir ayartmadır. Görüntülerin ortaya çıkmasıyla beraber Baykal’a suikast yapılacağını gündeme getirerek esas meseleyi ö-rtü-telemek isteyen bir anlayışın politik gücün yine politik olan avantajlarından başka bir şeye sahip olmadıklarını gizleyen birer simüle suikastlare ve istifalara başvurması normaldir. Suikaste uğramak iddiası kurban olmak mağduriyetine sığınmakken istifa etmek ise kirlilikten arınmak olarak algılanmıştır. Nitekim Parti Genel Sekreteri Sav Baykal’ın istifa etmesini şu cümlelerle değerlendirmiştir.


“Dün bütün vatandaşlarımız onurlu bir siyaset adamının şimdiye kadar tanıyamadıkları bir yününü tanıma olanağı buldular. Sayın Deniz Baykal dünkü davranışıyla onurlu bir devlet adamının yapması gerekenin böyle güç koşullarda altını çizdi. Ve tarihin yıldızları arasında yerini aldı.”

Simülasyon dünyada –gerçeklikten yoksun- simülatif cümleler de haliyle olacaktır. Komik ve trajik simülatif pişkinliğin cümlelerine sahip bir yapıdan simülatif bir pişkinlik olarak geri dönüş normaldir. Böyle bir şeye de hiç şaşırmam. Üstelik istifa temesine gerek var mıydı? Bu da tartışılması gerekilen bir durumdur.


 

Yorum Yap

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Haber Ara