Baudrillard'ın her şeyin simülasyondan ibaret olduğu -gerçeğin tüm göstergelerine sahip olup ta gerçek olmayan şey- yine simüle edildiği/mış gibi yapıldığı modern dünyanın en şamata en dramatik günlerinden bir gündür 14 Şubat. Bir Şubat soğuğunda fütursuzca düşer hayatımızın ortasına. Tarihsel olarak putperest Romalılar'ın sürülerini kurtlardan korumaları için tanrılarına kurbanlar kestikleri 15 Şubat Lupercalia Bayramı'nın sonraları sevgililer bayramına dönüştüğünü, miladi 270 yılında 14 Şubat'ı 15 Şubat'a bağlayan gece idam edilen Hıristiyanlık yayılıp Avrupa'da kabul gördükten sonra 496 yılında Valentine'i onurlandırmak için Papa Gelasius'uniz 14 Şubat'ı Valentine Günü ilan etmesinden daha çok ülkemizdeki sınıflardaki yol açtığı şamata ve dramlara değinmeye çalışacağım. Kimsenin gününü, hediyelerini, yapmacık heyecanını kıskanmıyorum ve imrenmiyorum.
Kapitalizmin duyguları patlattığı en satış patlamalarının en yoğun olduğu gündür. Bu patlamanın eşiğine ne anneler ne babalar ne öğretmenler hele hele polis günü hiç bir zaman yetişemeyecek. Çünkü modern dünyanın sevgisi katmerli ve tuzlu hediyelere ve bol sıfırlı çeklerin ucuna bağlanmıştır. Sevginin büyüklüğü sınıflar arası zenginliğin büyüklüğüne bağlıdır. Ekonomik olarak üst gelir sınıfının sevgisinde patlama yaşanırken alt gelir grubunda ufak ölçekli sarsıntılar ve patlamalar yaşanır. Üst gelir grubunun Don Juan'ı sevgilisini lüks bir otomobille teskin ederken alt gelir grubunun fukara Don Juan'ı bir gülle teskin etme salvolarını gösterir. Üst gelir grubunun Don Juan'ı sevgilisini Boğazda lüks bir restorana götürürken alt gelir grubunun Don Juan'ı orta yollu bir lokanta ücretini ödeyebilirse fit olur bu mutluluğa. Sevgi yarıştırma turnuvasında yaş sınırı yoktur bu koşuşturmada 7 yaşında bir sabide 70 sinde bir dede medyanın tetiğini çektiği bu koşuda bir yarış havasında koşuşturur. Sokakta bir curcuna kopar simülatif ve anakronik. Hele ki şahit olduğum bir manzara bu günün göstergesi olan hazin ve dramatik bir sahneydi. 45 yaşlarında elleri nasırdan kocaman olmuş ağabeyciğim 19 E otobüsünün koltuklarında bezgin ve bitap bir şekilde kucağında hasbelkader almış olduğu bir gülle yere serilmiş bir boksör yılgınlığında uyuyordu. Bütün gün sanayide ya da inşaatta yorulan bedeni dökülmüş bir dinlenceyi yaşıyordu. Kucağındaki gülle ne ontolojik ne de epistemolojik bir ilişkisi vardı. Onunla ne varlık olarak ne duygusal olarak ne de bilişsel hiçbir ilişki kurmamıştı. Uyumaktayken kucağında duran gülün akıbeti onun için hiç mi hiç önemli değildi. Olur ya sevgilisine gül vermek için çırpınan bir kalpte ortalıkta yoktu. Gülü verme heyecanı yaşayan kalbin sahibi gözlerinin önünden ayırmaz gözleriyle sulardı. Ağabeyciğimde ise bu tepkisel yaklaşımların hiç biri yoktu. Herhalde önce yenge hanım daha sonra kendisi bir sevgililer günü mahalle baskısı altında kalmıştı. Kısaca 14 Şubat üst sınıf için anakronik/köksüz bir şamata iken alt ve orta sınıf için bir drama dönmektedir. İkisi de sonuçları itibariyle yapmacık ve hazin bir durumdur.
Bir sevgililer günü şamatasını ve dramını ya da dramını böyle bitirdik. Yapmacıksız, şamatasız ve hazin olmayan adam gibi sevmelerin ve sevilmelerin günlerini yaşayabilmek dileğiyle?
Yorum Yap