Dolar

42,6940

Euro

50,2029

Altın

5.909,30

Bist

11.456,34

Şafaktaki son çığlık: Ak Parti ve Politika II

18 Yıl Önce Güncellendi

2009-02-05 07:23:00

Şafaktaki son çığlık: Ak Parti ve Politika II

 

Ak Partinin şu aralar ara verir gibi göründüğü AB Politikasına gelince şunları söyleyebilirim. Siyasi elitler üzerlerinden sorumluluğu atmak için bir dünya cemaati oluşturmak kaygısı içerisindedirler. Bu dünya cemaatinin anayasası cemaatten birinin hata yapması sonucunda yargılanmasını sağlayacaktır. Kant'ın beynini zorlayarak ortaya attığı bu teori önce Birleşmiş Milletlerin oluşmasına yol açmıştır, şimdi ise belki AB anayasasına teorik yataklık etmektedir. Fakat Fransız toplumu siyasilerin kendi sorumluluklarını üzerinden atma teşebbüslerini engellemişlerdir. AKP iktidarının AB'ye girme isteği ise ekonomik olmaktan çok politik ve sosyolojiktir. İnsanların hayata dair beklentileri ve istekleri gibi yaşama isteği karşısında merkezin tabuları bulunmaktadır. Bu tabulara dokunduğunda yanacağını bilen hükümet bu açmazı bir maymuncuk/ her şeye çözüm/ olarak gördüğü AB politikasıyla açmak istiyor. Bütün umutlarını ve siyasetini AB projesine dayandıran bir siyaset anlayışı ise kabız bir siyaset anlayışıdır. Yapay sorunlardan hareketle sanal bir siyaset ortamına kayan politika-sızlığın-nın nedenleri basit olabilir.

 

Son dönem gerek ulusal gerekse uluslararası politika anlayışı içerisinde partiler ve liderler yeni, dinamik bir siyaset anlayışı ortaya koyma kabiliyetinden oldukça uzaklar. Seçmenlerin imaj ve karizma gibi vasıflarının olduğuna inandırarak kendilerini siyasal iktidara taşımaktadırlar. Bu marazi durumda siyasetin hantallaşmasına yol açmaktadır. Gerek siyaset olarak gerekse lider olarak alternatif üretemeyen bir ülkede bu hantallaşma decadence/kokuşmaya yol açacaktır. Ak Partinin en önemli zafiyeti de alternatifsiz hale gelmesidir. Bu alternatifsizlik Ak Parti'yi karaktersizleştirebilir.  Daha sonra Adnan Menderes'in dediği gibi ?odun aday gösterilerse? seçilir. Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın Karizmasıyla meclise girenler olduğu gibi şimdide Belediye başkanlığı koltuğuna oturanlar olacaktır. Şunları eklemek isterim. Sayın Başbakanımızın iş bitiren özelliğine, organizasyonuna, idareciliğine ve samimiyetine hayranım. Ve kendisine karşı 15 yıl önceki inancımı hala muhafaza etmekteyim/daha çok ümidimi korumak istiyorum. Ama etrafının dalkavuklarla kendisinin ifadesiyle ?at hırsızlarıyla? dolmasından korkmaktayım. Sanki böyle bir durumda söz konusu gibi. Ak Patinin karaktersizleşmesi tabanın dolaysıyla mütedeyyin insanlarında karaktersizleşmesine yol açabilir. Nitekim 2002 seçimlerinin 15 gün gibi bir süre sonrasında mütedeyyin kesimin seçkin yazarlarının ve düşünürlerinin bulunduğu ortamda ?Ak Parti iktidarı ülke dindarlarının ikinci 28 Şubatı olabilir. (dönüştürmeyi sağlama anlamında)? ?Bir Protestanlaşmayı doğurabilir.? ?Ülke Müslümanları Ak Partinin tüzüğünde Müslümanlaştığı gibi Müslüman dindar kadınlarda Emine Erdoğan'ı kristalize edip kendilerine rol-model edinebilir.? dediğimde söylediklerimi ?deli saçması? olarak yorumlayanlar oldu.  Tabiî ki hala bu söylemlere itiraz edenler olabilir. Ama ben ön görümde ıskaladığımı zannetmiyorum. 28 Şubatla ?biz yanlış yapmışız? psikolojisini yaşayan kesim Ak Parti iktidarını ortaya çıkarma ve sonrasında ?doğrusu buymuş? söyleminde bulundu. Ak Parti tüzüğünü ?Modern dünyada nasıl Müslüman olunur?? sorusunun cevabı olarak zannedenler ve bu hezeyanın içinde bulunanlar oldu. Kendilerini önceden Dindar, Müslüman ya da İslamcı olarak tanımlayanlar muhafazakâr-demokrat gibi yuvarlak ve yumuşak kavramlarla tanımlamaya başladılar. Giyimde Emine Erdoğan'ı rol-model alan (bunun göstergeleri Ak Parti Kadın kolları toplantılarındadır.) Müslüman kadınlar kariyerde Emine Erdoğan'ı rol-model almakla yetinmeyip Gülben Ergen'i rol model* alma hezeyanına kapıldılar.

 

Zenginleşme, daha iyi otomobillere binme veya daha iyi konutlarda yaşama gibi imkânlara sahip olmaya başlayan Müslüman aristokrasi! Kalabalıkları ve çevreyi ciddiye alması gerekir. Nitekim Davos'ta Başbakan kalabalıkların yani çevrenin acıyan yüreğini dillendirerek kendisinden ümidin kesilmesini engellemiştir. Oyları çevreden alıp hizmeti merkeze vermek ikiyüzlülüğünden uzak durmalı ve çevrenin oylarını çantada keklik olarak görmemelidir. Kanaatimce özellikle büyükşehirlerde bu hata/ikiyüzlülük yapılmaktadır. Politikacı ya da belediye başkanları bu anlayışla bindiği dalı kesmiş olur.

 

Medyada ciddi güç kazanan mütedeyyin kesim bu gücü siyasete bulaştırmasıyla politikanın büyük bir darbe yemesine sebep olabilir. Aslında darbeyi yiyen politikayla beraber akıllı davranabilme ve sağduyuyla hareket edebilme yeteneğidir. Medya yoluyla rant, güç yada ihale elde etme tehlikesiyle karşı karşıya kalınabilir. Nitekim döneminin tüccarları itibarlı medya patronları 28 Şubat'la birlikte politikayı avucunun içine almış, istediği kişiyi yok etme ve karalama kampanyasını yürütmüşlerdir. Böylelikle politika umut mekanizması olmaktan çok kendi insanlarını yiyen bir mekanizma olmuştur. Şimdi bu mekanizma tersinden çalışabilir.

 

Felsefe, modern politikacılar, yeni kavramlar, yeni konular paketlerken bizde felsefenin politika üzerinde esamesi bile görülmez. Politikanın parlamentodan çıkıp kahvelerde mekân bulduğu ülkemizde politikacılar iş takibi ve ihale alımlarıyla uğraşır hale gelirler. Rüşvet, yolsuzluk, ihalecilik gibi karaktersizliği barındıran kavramların Müslümanlarla yan yana anılması da oldukça dramatiktir. İran yapımı İmam  Ali filminde Hz. Ali'nin atadığı valilerden birinin oğlu babasına müjdeli haberi verdikten sonra babasıyla aralarında şu ibretlik konuşma geçer.

 

Oğul- Artık bana bir terlik alırsın baba.

 Vali olan baba- Sana terlik alırsam kız kardeşinde gerdanlık ister, vallahi sana o terliği almam.

Oğul- Ne demek koskoca Vali oğlu çıplak ayakla mı dolanacak nerde görülmüş böyle bir şey

Vali olan baba- ?Evet çıplak ayakla dolanacak, dur bu ümmet daha neler görecek?

 

Yaklaşık kırk yıldır kendine bir siyaset anlayışı ve siyasetçi üreten siyasi bir gelenek olan Milli Görüş geleneğinden gelen siyasiler şu an iktidardalar. Camianın asıl düşünmesi gereken bundan sonra vücuda kavuşacak olan siyasetçilerin Müslümanlıkla ontolojik ve epistemolojik bağlantıları olup olmayacağı ya da ne kadar dürüst olup olmayacakları veya helal-haram dengesini koruyabilme meselesidir. Bu mesele aynı zamanda ülkenin de meselesidir. Nitekim Magnus Enzensberger dünya politikasını ?Endişeli teknisyenlerin tekleyen motorların üzerine eğildiği ve bu külüstürleri nasıl çalıştıracaklarını düşünerek kafalarını kaşıdığı tamirci dükkânına? benzetiyor. Ak Parti bu tamirci dükkânında Ülke Müslümanlarının ya son siyasi denemesi ya da bir geleneğin oluşmasını sağlayan bir katalizör olabilir. Umudum şahsiyetli bir Müslüman bakış açısı üretebilmesidir. 

 

 




·         http://www.timeturk.com/Hakan-Albayrak-AK-Parti-Kadin-Kollari-ve-Gulben-Ergenin-?rol-modelligi?-6149-yazisi.html

 

Yorum Yap

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Haber Ara