Dolar

42,6940

Euro

50,2029

Altın

5.909,30

Bist

11.456,34

Ruh üşümesi

19 Yıl Önce Güncellendi

2008-10-04 05:59:00

Ruh üşümesi

 

Sis ve duman içerisinde kalmış yorgun bir bedenin, göğüs kafesinde çırpınan dumanlı ve bunaltılı bir yüreğin yankıları ve mırıltılarıdır bu sözler. Yüreğin yaratılmasıyla yani Adem'in/insanın yaratılışı kadar arkaik olan insanlığın en eski/mez duygusu olan sevginin statüye, makama, kariyere, bol sıfırlı çeklerin ucuna bağlı olduğu bir çağın içinden seslenmek ne kadar acı ne kadar çırpındırıcı bir hal.
     

Bu yazı biraz Ebu Zer ruhunda Halil Cibran hissiyatında biraz da Cemil Meriç öfkesinde iken yazılmış bir yazıdır. Yani Ebu Zer isyanında, sürgünlüğünde ve yalnızlığında, Rebeze'nin esintisinde ve tozlarında, Cibranvari izbe, metruk çatı katlarında ömürlük gurbeti yaşarken aynı düşüncenin, hassasiyetlerin, hissiyatların ve aynı davanın  adamları gördüğüm dostların Üstad Meriç'in de yakındığı kadir na-şinaslığa şahit olmak ne kadar ezici ve yıkıcı bir hal.
Yine insanın yaratılışı kadar eski olan beynimin içinde, düşünce hafakanlarımın çerçevesinde çınlayan bir kelimenin yani vefasızlığın ızdırabıyla ezilmekte ve kahrolmaktayım. Yılların yorgunluğunu hararet yaparak, duman saçarak sos veren yorgun bir araba kaderi yaşayan beynimde slogan bir deyim olan 'Vefa İstanbul'da bir semtin adı.' gerçekliğini kolu kesilmiş bir adamın acısıyla yaşamak ne kadar hüzün verici acı bir hal.  
         

?Siz öyle dostlar edinin ki onları gördüğünüzde Allah'ı hatırlayın.? diyen çağlar üstü bir sesin sahibini unutmuşluğun acısı yaşanmaktayken yorgun beyinlerde. Unutkan, vefasız ve hafızası olmayan ümmet olarak hesapsızca ve fütursuzca israfta hiçte sakınmadığımız vaktimize kıyamadığımız gibi telefon konturlarımıza da kıyma fedakârlığını da gösteremiyoruz. Bir selam alamamanın, nasılsın? hitabını duyamamanın acısını evladını yitirmiş annenin acısıyla bağrında yaşamak, koskocaman bir boşluk taşımak ne kadar acı bir hal.     
       

Bu yazı bir öfke anında yazılmış bir yazıdır.

        

Fildişi kulelerinde umutlar büyüten, heyecanlar besleyen genç beyinlerin ve bedenlerin -Nietzsche'nin iğretiyle işaret ettiği- pazar yerine sürünün tam içine yürüyüşleri, yeryüzünde üst insandan alt insan merdivenlerine doğru aşağı indikçe aldıkları hazin ve perişan hal gözlerimizin önünde beliriyor. Bütün özlemlerini, bütün heyecanlarını ve kavgalarını terk ederek Anasır-ı erba/dört unsur olan (iş, eş, ev, araba) edinme gayretindeki aciz hallerini görerek kahroluyor duygularım ve düşüncelerim. Birden zihnimde rahmetli Üstad Cahit Zarifoğlu'nun mısraları çınlıyor.

 

Bir yumruk harbinden nasıl kaçtın?

En arka safta bile kalmadın,

Cengi attın, dünyaya daldın,

Tezeğe konan sinekler gibi.

 

Bu  yazı bir öfke anında yazılmış bir yazıdır.
              

Kravatlı, göbekli, rozetli, kelli felli herifçiklerin yanında düşüncelerinden, kavgasından, hayallerinden başka bir ideali olmayan tefekkür adamı olmanın acısını ordularını/hayallerini cephede kaybetmiş bir komutan hissiyatıyla yaşamak ne acı bir haldir. İdare-i maslahatçıların ve düzenin adamları içinde hürmetsizlik, itibarsızlık, kayıtsızlık içinde kalmanın bendeki bitmeyen öfkesidir bu. Düşünceye ve düşünüre hürmetsizliğin olduğu, anlamın buharlaştığı kokuşmuş bu ortamda bütün umutlarımızı, bayrağımızı düşürdüğümüz bu çıldırı anaforunda rozetli, kelli felli, göbekli herifçiklerin prim yaptığı, sırıttıklarında altın dişleri parıldayan, iğreti mimikleri soysuzca duran ablak yüzlü adamcıklar diyarında yaşamanın ıstırabını yaşamak ne acıdır.
       

Bu  yazı bir öfke anında yazılmış bir yazıdır.
              

Bir zamanlar birilerinin isimlendirdiği Çarıklı Mehmet Ağa'nın çocuklarının komprador burjuva edasıyla hareket ettiği, kapitalist Müslüman imajına büründüğü, orta tabakadan yörüngesini kaybederek fırlayanların kendine has mekân, yaşam tarzı, düşünce dünyası oluşturduğu, gettolaşan kendine has gezegenini oluşturmasıyla karikatürümsü ve simülatif hayatlara şahit olmanın acısını yaşayan Müslüman bir düşünce ve Müslüman bir benlik olmanın gün ve gün acısını yaşamak ve kahrını içinde taşımak. Müslümanımsı karikatürleriyle aynı havayı solumanın acısını cephede evlatlarını yitirmiş bir babanın saklı gözyaşlarında yaşamak ve altı oğlunu batıda kaybeden acıdan ölen babanın hüznüyle yaşamak, kendini oyduğu çukura gömen yedinci oğulun özlemiyle yaşamak,  bir alevle erimek kaderini yaşamak gibidir. Tevhidi bir yörüngeden koparak artık rastlantısal müphem bir boşluktaki yörüngede dönen konformist hayatlara sahibiz. Babalarına benzemeyen çocuklar, dedelerine benzemeyen torunların iğreti kişiliklerin gezegeninde yaşamaktayız. Tenekeden tayyare yazarlar, kartondan düşünürler ve yazılar dünyasında pinokyo duruşuyla yaşayanlar.  Kalamar yiyen çocuklar, Dubai'de Burcu'l Arap Otelinde konaklayan, bal ayı yapan torunlar toplumuyla birlikte olma acısı yatıyor kollarımda. Komşu gezegeni unutmadık numarasını yapan samimiyetsiz dudaklardan dökülen 'Kahrolsun İsrail!,  Yaşasın Etfalul Hicara/Taş Çocukları! sloganları...Her bir leziz Kalamar yutkunuşunda ölen  bir taş çocuğuna ağıt yakan ağızlar...Aslında her taş çocuğunun ölümü hissemize düşen birer lanetli paydır/potlach..      
    

Bu  yazı bir öfke anında yazılmış bir yazıdır.
        

Yüreğimde bağıran, öfkeyi bastıran yan odadan gelen doksanlık bir dedenin ölüme bezer öfkesi yanı başımda durmanın ürpertisiyle yaşamak... Ölümü öldürmeye çalışan dünyanın çocukları olarak bir buz gibi, keskin bir bıçak gibi düşüyor odama ölüm... Ve biz Müslümanlar paranın, statünün yenmeyeceğini, lüks konutlarımızın ve arabalarımızın tabutlarla taşınamayacağını, ölümle birden kucaklaşacağımızı ve ölümün kucağımıza aniden düşüvereceğini anlayacağız. Hayatı bütün azametiyle ve heybetiyle adam gibi yaşamış bir dedenin son cümlesi yankılanacak beynimizde... Niçin!?


Sürekli zihnimizden kovalamaya çalıştığımız, benliğimizi sarsan, beynimizi bir akrebin bitmeyen sokuşları gibi ısıran, her şeyi açan ve kapatan bir maymuncuk anahtarı Niçin!? yankılanacak her yoldan saptığımızda?

 

 

 

 

Yorum Yap

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Haber Ara