Kendini hiçbir yere bağlamamaya hususi gayret gösteren Nietzsche bütün bağlanmaları hapishane olarak nitelendirir. Ona göre her türlü şeye inanan bağımlı tipler kendilerine özgü amaçlar belirleyemezler ve bu tür tipler kullanılmaya çok müsaittirler. Taraf adamı kaçınılmaz olarak yalancı olur. Bağlanan insan, hakikat adamının, hakikatin bizzat kendisinin anti tezi, hasmı olur. Oysaki büyük zekâlar ve dahiler birer şüphecidirler. Saint Simon, Rousseau ve Lutheri bile Robespierre’nin safında özgürleşmiş ruhun anti tezi fanatik olarak gören Nietzsche bu fanatiklerin gösterişçi akıldan çok gösteriye kıymet veren marazi tipler olduğunu iddia eder.
Yasa, şeriat, Tanrının iradesi, kutsal kitap, ilham bütün bunlar papazların iktidarlarını korumak için kullandığı zırhlardır. Ona göre Hıristiyanlıkta kutsal amaç yoktur yalnızca kötü amaçlar vardır. Zehirleme, iftira atma, yaşamasına izin vermeme, bedenden iğrenme, günah kavramı ile insanlığın aşağılanması ve yok sayılması söz konusudur.[i]
İrvin Yalom her ne kadar “Nietzsche Ağladığında” eserinde Nietzsche’yi zayıf ve silik bir kişilik gibi kurgulamış olsa da filozof zayıf ve silik bir kişilik değildir. Filozof mistik bir şekilde hayat süren cynic tiplerden oldukça çok rahatsızdır. Bu insan tiplerini şu cümlelerle tasvir eder:
“En güçlü insan olarak en yüksek derecede spritüel düzeye ulaşan insanlar, başkalarının yıkımlarını yaşadıkları, yok oluşlarını tecrübe ettikleri “yerde”, kendilerini mutlu kılarlar. Mutlu hissederler: Labirentte kendilerine ve diğerlerine karşı sertlikte, bir şeyleri, zorlu bir şeyleri, yağma sürecinde. … Onlar sayesinde çilecilik bir mizaç haline gelmiştir.”[ii]
İnsanı hasta yapan şeyleri iyi, iyi yapan şeyleri kötü olarak gören Hıristiyan ve anarşist her ikisi de dekadant tiplerdir. Bu dekadent tipler çözülme, zehirleme ve dejenerasyondan başka bir şey üretmeyen tiplerdir. Bunlar hayati olana karşı ölümcül bakan kan emicilerdir.
Entelektüel düşünceye, mükemmelliklere, şüpheye bile karşı olan[iii], en kötü yozlaşma biçimi olan Hıristiyanlık kadınsı, korkak ve riyakâr bir yapıyla içindeki insanları yozlaştıran bir roma örgütlenmesidir. Bu örgütlenme yetmiyor gibi kafa ve mizaç olarak mükemmel bir Yahudi olan Pavlus çarmıhta asılı tanrı inancına sahip bir itikat geliştirmiştir.
Nietzsche “Deccal” adlı kitabını adeta hususi olarak İslam’a değinerek bitiriyor. İnsanı yücelten ama putlaştırmayan İslam’ın Hıristiyanlığı küçük ve hakir görmekte haklı olduğunu, Hıristiyanlığın kendilerini hem Grek hem de İslam kültürünün mahsullerinden mahrum bıraktığını iddia etmektedir. Örnek olarak İspanyadaki eşsiz birikimin Hıristiyanlar tarafından ayaklar altına alındığını iddia eder. İnsan fıtratını muhafaza eden, hayata evet diyen İslam’a karşı ganimet elde etmek için haçlı kültürü savaş açmıştır.
İslam ile Hıristiyanlık arasında bir tercihte geleceğe dönük karar vermeyi salık veren ve “Romayla kılıçla savaşın! İslam’la barışın ve dost olun.” diyen filozof övgüde bulunduğu II. Friedrich’in bu icraatı gerçekleştirdiğini iddia eder. Nietzsche’yi asıl çıldırtan şey bir Almanın kendini Hıristiyan olarak hissetmesi hezeyanıdır. Luther, Kant ve Leibniz’in temsil ettiği Alman felsefesinin –insanlığa- pahalıya mal olduğunu iddia eder:
“Filozofun düşmanları olan, kirli kavram ve değerleri olan Almanlar bin yıldır ellerini dokundukları her şeyi çarpıtmışlar ve tarumar etmişlerdir.” [iv]
Kin ve intikam duygularının bahanesi olan devrime dönüşen sosyal düzeni çökerten yıkıcı faktörü “Hıristiyan dinamiti” olarak isimlendiren ve öfkesi dinmeyen Nietzsche “gördüğü bütün duvarlara, körlerin bile okuyacağı bu kin ve öfkeyi kazıyacağını” iddia eder. Hıristiyanlığın en büyük tek bela, tek lanet, tek fıtri bozulma, yozlaşma, zehir, sinsi, komplocu ve tek intikam güdüsü olarak adlandırır. Başlangıcını talihsizlik olarak yorumladığı Hıristiyanlığın insanlığın görebileceği tek ölümcül, lanetli leke ve hata olarak görür.[v]
Yalnızca kendi değerlerini eleştir/e/meyen Batı dünyasının aykırı fenomeni olmayan, insanın özüne ciddi eleştirilerde bulunmaktan kaçınmayan filozof Nietzsche tüm insanlığın ve dünyanın en aykırı filozofudur. Kimsenin söylemeye cesaret edemediği ama bazen düşündüğü şeyleri adeta kusarcasına söyler. “Zerdüşt” bedeninde ruha bürünen Nietzsche öfkeli bir gezinti yapmaktadır.
Yazdığım makaleler sonucunda ne oluyor Nietzsche’yi “Müslümanlaştırıyor musun ?” eleştirilerine “hayır ben yapmıyorum Yusuf Hocanın çevirdiği metinde yazılı bunlar.” diye cevap vermiştim. Deccal daha önce birkaç çeviriden de okumuştum ama Külliyat Yayınlarındaki özellikle İslam’la ilgili söylemlerine yer verilmemişti. Bu tür maksatlı amaçları bilimsel bir ahlaksızlık olarak yorumlayabiliriz. “Benim eserlerimi okumak için benim adıma üniversitelerde kürsüler kurulacak edasına” sahip Nietzsche eskimeyecek bir filozof gibidir. Hele ki Tanrı ve din düşüncesi insanlığın kadim sorunu ise aynı zamanda unutulmayacak bir filozoftur. Okurun bu yazılardan sıkıldığını düşünerek Nietzsche yazılarına son –belki ara- veriyorum.
[1] Nietzsche, Deccal, Sahte İsa, Yusuf Kaplan (çev.), İstanbul: Külliyat Yayınları, 2008, s. 115.
2 Nietzsche, s. 120
3 Nietzsche, s. 117
4 Nietzsche, s. 129-133
5 Nietzsche, s. 134-136
Yorum Yap