12 Eylül tarihi 12 Eylül’de yapılan darbeye karşı darbe karşıtlığına sahip duyarlı insanların tarihi olacak. Bu tarih darbe sonucunda askerlerinde bulaşıp hazırlamış oldukları yaklaşık otuz yıllık köhnemiş bir anayasanın tamamı olmasa da kısmı olarak tasfiyesi olacak 12 Eylül tarihi. Bu tarihte parti liderlerinin hala aşiret ağası gibi davranıp “ben ve partim hayır diyecek dolaysıyla seçmenim-tebaamda hayır diyecek” hamlığına düştüğü bir referandum süreci yaşanacak.
Bu referandumda “parti fanatikliği” içinde olunmadan anayasa paketi metnin kendisini okuyup kendi iradesini başkalarının iradesine bırakmayan ve aklını başkalarının cebine koymadan birey duruşu ile seçmenin duruş sergilemesi gerekir. Tarihsel koşullar içinde bir anlamda partisine “hayır” deyip 82 anayasasını oylayan seçmen aynı duruşu bu kez mecbur kılınmadan özgür iradesiyle tekrar sergileyebilir. Çünkü bu durum partiler üstü bir durumdur.
Sürekli mahkemelerin yollarını aşındırıp, kapılarını tokmaklayan CHP’nin bu yolla edinmiş olduğu imkânları terk etmek istemediği için “hayır” demesi ve parti kapatılması oylamasına dahi destek vermeyen İmralı menşeili ve merkezli BDP’nin “Hayır” demesini anlıyorum. MHP’nin “hayır” demesini ise statükocu tavrı dışında anlamıyorum. MHP’nin referandumda “hayır” demesi ne kadar samimi olmadığını ortaya koymaktadır.
AKP ile beraber meclisten geçirdikleri “başörtüsü özgürlüğü” düzenlemesinin CHP’nin soluğu mahkeme kapısında alması ve mahkeme tarafından düzenlemenin iptal edilmesi hiçte zorlarına gitmiş değil. Bu düzenleme de AKP’yi oyuna getirdikleri tezi ile hareket eden siyasal parti kendi tabanıyla da dalga geçme duyarsızlığını göstermiştir.
Bu söz konusu üç parti ideolojileriyle bile ters düşecek işler yapıyorlar. Bunun en büyük nedeni kafa karışıklığı ve müzmin muhalif tavırdan başka bir şey değil. AKP’nin eliyle yapılmış, diliyle söylenmiş her şeye karşı oldukları aşikar. Başbakanın dediği gibi ellerinden gelse duble yolları rulo yapıp Anayasa mahkemesine götürecek kadar damarlarına işlemiş AKP karşıtlığı söz konusu. Her üç parti seçmeninin yapması gereken düzenlenen anayasa metnini okuyarak gözden geçirmek ve sürü olmadığını ispat edercesine kendi kişisel tavrı ile hareket etmektir. Bu yapılmadığı takdirde “kentli elitist” ya da “merkez” olarak isimlendirilen CHP seçmeni, “yiğit”, “ülkücü” “delikanlı” olarak görülen MHP seçmeni, mağduriyet yaşayan mağdurun durumundan anlayan yıllardan beri insanları mağdur eden bir metne hayır diyerek bu mağduriyete son veren BDP seçmeni farklı sıfatlarla anılabilir. Kentli elitist sürüye, delikanlı tebaaya, mağdur zalime dönebilir. Seçmen kendisine reva görülen aşiret bakışıyla tebaa yaklaşımını böylece reddedebilir. Nitekim kadim filozof Kant;
“Doğa, insanları yabancı bir yönlendirilmeye bağlı kalmaktan çoktan kurtarmış olmasına karşın, tembellik ve korkaklık nedeniyledir ki, insanların çoğu bütün yaşamları boyunca kendi rızalarıyla erginleşmemiş olarak kalırlar. Ergin olmama durumu çok rahattır çünkü. Benim yerime düşünen bir kitabım, vicdanımın yerini tutan bir din adamım, perhizim ile ilgilenerek sağlığım için karar veren bir doktorum oldu mu, zahmete katlanmama hiç gerek kalmaz artık.”
Ayrıca BDP referandumu boykot ederek seçmenine “sıkıysa sandığa git” mi demek istiyor acaba. Bu boykot işi de oldukça manidar. Bu boykotu iyi okunmalı ve güneydoğuda özellikle kırsalda psikolojik ve fiili baskı ne seviyede olacak iyi gözlemlenmesi gerekir.
Bu referandum “hayırda hayır vardır” koca karı sözleri ile yönetilecek ve niyet belirlenecek bir referandum değildir. Ülke açısından evet ya da hayır denmesi oldukça hayati ve önemli bir referandumdur.
Saadet Partisine gelince işler karışık gerek Numan Kurtulmuş gerekse referandum hakkında ne söyleyeceği merakla bekleniyor sempatisi ya da antipatisi bu konularda yapacağı açıklamalara bağlı. Kısaca Kant’ın dediği gibi “aklını kullanma/ sapere aude” cesaretini göstermek lazım.
Yorum Yap