Dolar

42,6940

Euro

50,1988

Altın

5.922,26

Bist

11.456,34

Medeniyet köklerinden ve istikbalden yoksun bir kadavra eğitim ı

19 Yıl Önce Güncellendi

2008-12-03 12:40:00

Medeniyet köklerinden ve istikbalden yoksun bir kadavra eğitim ı

Eğitime başlayacak olan ya da yeni başlayan çocukların gözlerindeki ışıltı, dudaklarındaki heyecandan dolayı oluşan kıpırtının içerdiği anlam oldukça manidardır. Hele hele küçük bir sabinin kendine göre kilolarca ağırlığa sahip çantayı -cepheye mühimmat taşıyan asker cesaretinde ve bilincinde- sırtına vurmak için çırpınıp gayret göstermesi ise fıtri bir eğitilme ve ilim sahibi olma duygusunun göstergesidir. Kendi çocukluk yıllarımdan bilirim okumak isteğinden duyduğum hissiyatın heyecanını- her ne kadar ilk gün okuldan kaçtıysam da -o gün bu gün beni okuldan kaçırtan etkenin ise hapishaneye benzeyen, yüksek duvarlarla örülü, belki kaçarız diye üstü bir yerlerimize batsın diye sivri demirler dikili, soğuk koridorlara sahip olan buzdan yapılmış bir binayı andıran okul binası olduğunun gıcıklayıcı bir alt bilincini vardır zihnimin bir köşesinde. Diğer köşesinde ise ortasında fıskiyeli havuzu olan içerideki kitaba ve Hocaya hürmetsizlik olmasın diye küçük kapıları olan, edep, haya ve nezaketleriyle cisimleşmiş, beyinlerinin canlılığı parıl parıl gözlerine vurmuş talep edici gençlerin gezindiği etrafı yemyeşil ağaçlarla çevrili kuş sesleriyle çınlayan bir okul, mektep, medrese adına ne derseniz.

           Eğitilme sürecimizin ileriki yıllarında gözlerimizdeki ışıltının söndüğünün, dudaklarımızda heyecandan yankılattığımız, titrettiğimiz kelimelerin solduğunun, kendisini taşımakla vazifelendirdiğimiz çantamızın sırtımızı halsizleştirdiği ve ağrılandırdığını fark etmeden büyürüz okul sıralarında. Yusuf Kaplan'ın bir yazısında yer verdiği küçük bir anekdota ben de yer vermek istiyorum. ?O zamanlar İ.Ü Öğretim görevlisi Fransız Sosyolog Rustow o zaman asistanı olan Erol Güngör'le Beyazıt meydanında dolaşırken 6-8 yaşlarında küçük bir çocuğu gördükten sonra şöyle demiştir: 'Erol, etrafta 6-8 yaşları arasında, gözlerinden zekâ fışkıran çocuklar görüyorum. Bu zeki çocukları okullarınıza alıp nasıl aptal hale getirdiğinizin sırrını bir türlü çözemiyorum. Sahi, bu çocukları okullarınızda nasıl aptal hale getiriyorsunuz?'[1] Evet gerçekten çocuklarımızı, ruhsuz, kaygısız, idealsiz, düşünceden yoksun bir hale gelmesi için hangi programları ya da müfredat denilen ıvır zıvırları uyguluyoruz? Aptallaşmaya yönelik kasıtlı bir program geliştirilmiş bunu mu uyguluyoruz yoksa ne yapıldığının ve yaptığımızın bilincinde değil miyiz?

            Roland Barthes'in belirsizliği ve bilinçsizliği anlatmak için oldukça anlamlı yerinde kullanışlı bir metaforu vardır. ?Önce sakin sakin denizde seyreden bir gemi vardır ortalıkta daha sonra fırtınanın artmasıyla deniz kabarmıştır. Gemi sağa-sola sallanmakta, alabora olma tehlikesiyle karşı karşıyadır. Yolculardan bir kısmı geminin dümenin başında kaptan olduğunu düşünerek bütün patırtıya rağmen oldukça sakin oturmaktadır. Yolculardan bir kısmı ise geminin batacağını düşündükleri için sağa-sola koşuşturmaktadır. Ama ne yazık ki geminin dümeninde var olduğu düşünülen kaptan yoktur.? Barthes'in bu müthiş metaforunu sadece eğitim için değil ülkemizdeki her alan ve kurum (sağlık, siyaset, aile, din, ekonomi vs.) için kullanabiliriz.

             Geçmiş yıllarda ÖSS VE OKS de ortalama 60'ar bin öğrencinin sıfır çekmesi Milli Eğitim Bakanı ince keskin bir zekâyla tevil edebilirken ben tevil edebilme zekasına sahip değilim. Bu bir fiyaskodur ve başarısızlıktır. On binlerin sıfırcılığı, öğretmenlerin yılgınlığı ve perişanlığı, dünyanın ilk 500 üniversitesi arasına giremeyen üniversitelerimizin perişan hali, 1980'lerde nevzuhur olan YÖK sultası, beşik ulemalığına dönen üniversite hocalığı, okutulduğu halde okuma-yazma bile bilmeyen öğrenci çokluğu, bir yanda Haydi Kızlar Okula söylemiyle kız öğrenci okutmaya çalışan! Değerli devlet büyüklerimizin eşlerinin çığlığı, diğer yanda başörtüsünden dolayı liseye kayıt yaptır-a-mayan öğrenciler Üniversite kapılarından içeri alınmayan, kapı önünde ağlayan kız öğrenciler, terbiye ve ahlakın yerine ?etik? denilen ucube kavramı yerleştirmeye çalışan etik kurulları ve terbiyesizliğiyle cisimleşmiş sigara, uyuşturucu, alkol, kız arkadaş(10 liseliden 7 si kız arkadaşlı % 10 üzerindekiler cinsel deneyim yaşamış reşid olmayan gençler 1) batağında çırpınan ülkenin umutları gençler, bütün bu içler acısı haliyle dramatik curcunadan faydalanmaya çalışan eğitim tüccarlığı vb. durumların sahnelendiği trajik, gürültülü bir tiyatro sahnesi?

                  Bilgi çağı, Uzay çağı, Teknoloji çağı diye nitelendirilen çağımızda özellikle ithal teknik ve sanayinin dönüştürdüğü toplumumuzun sorunlarına çözüm bulmakta sıkıntı yaşayan statik bir eğitim sistemi içerisinde sıkıntı çeken, ezilen insanlarımız var. Tanzimat'tan günümüze kadar eğitim, toplumu toplumsal mühendislik projesiyle dönüştürmenin ideolojik bir aygıtı olarak kullanılmıştır. Darbeler ülkesi olan ülkemizde yapılan her darbeden eğitim sistemi de nasibini almıştır. Özellikle 28 Şubat Post-modern darbesinin sonucunda ortaya çıkan 8 yıllık eğitimi tartışıl/a/mamıştır ve tartışıl/a/mıyor. Ülkemizin değerli entel-lektüel-leri daha önce eğitim için önereceği hiçbir önerisi ve çalışması olmadığı gibi yazı yazmamıştır. Ama özellikle son 8 yılda harıl harıl eğitim üzerine yazı yazmaktadırlar. Tabi kendi ifadeleriyle ?dinsel tabanlı? eğitim üzerine yazmak şartıyla. Bu önemli konuda Türkan Saylan' dan İsmet Berkan'a, Emin Çölaşan'dan Oktay Ekşi'ye, Erdal Ataberk'ten Özdemir İnce'ye ve Mustafa Balbay'a kadar birçok entel-lektüel-ler ve kalem erbaplarımızın bu mesele üzerine ciddi ciddi kafa patlatmaları söz konusudur. Tabiî ki bu yazıların sudur etme nedeni topun ağzına önce Bakanı sonra iktidarı koyma telaşesi vardı.

 




[1] Kaplan, Yusuf, Yaratıcı 'okul sistemi' mi, aptallaştırıcı 'kul sistemi' mi? http://www.yenisafak.com.tr/arsiv/2002/EYLUL/16/ykaplan.html

 

 

 

Yorum Yap

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Haber Ara