?Çiçeği altın yaldız, suyu telli pulludur;
Ay ve güneş ezelden iki İstanbulludur?
N.F.K.
Medeniyetlerin beşiği olarak isimlendirilen İstanbul insanlığın hayran olduğu bir şehirdir. Saltanatın payitahtının başşehri İstanbul payitaht şehri yapılırken ödüllendirilmiştir. Payitahtın bu şehri Osmanlının son dönemlerine kadar hem demografik açıdan hem de kültürel ve tarihi açısından korunmaya çalışılmış, yağmalanmasına müsaade edilmemiştir. Ama Osmanlının son yıllarında ve Cumhuriyet tarihi boyunca cezalandırılmış bir şehirdir. İnkılâp Tarihi kitaplarında (hain!) İstanbul hükümetinin karşısında yeni paradigmanın en büyük sembolü Ankara vardır. Ankara önemli saygı değer bir şehir olarak lanse edilirken İstanbul hainlerin kol gezdiği bir yurttur. Cumhuriyet paradigması kendi paradigmasını inşa etmek için Saltanat paradigmasının sembolü olan yağmalanmasına göz yummuştur. İstanbul kimi zaman genç kızların artist olması için kaçtığı Yeşilçam, kimi zaman gidip bol para kazanılan taşı toprağı altın olan bir memleket, yağmacıların, talancıların ve sapkınların uğrak yeri olan bir diyar olmuştur.
İstanbul'u çocukluğumdaki acılı arabesk filmlerinden kalan bir hatıratla algılamışımdır. Aslında bu algılama sadece şahsıma ait olan bir algı değil çoğu insanımızda yerleşmiş algılamadır. Bazı perişan hallerimiz bile nostalji haline gelmiştir. Perişan bir kentin perişan insanları perişanlığımızdan memnun bir halde yaşamımıza devam etmekteyiz. İçinde yaşadığımız perişanlığa yıllardan beri belediyecilik anlayışımız ve belediye başkanları da alışmıştır. Kimi zaman patlayan bir çöp şehir, kimi zaman derelerin ve kanalizasyon suların altında kalan bir şehir ve fosseptik çukuruna düşen insanları olmuştur. Baştan sona işportacılar pazarı olan bir şehir olgusu ortaya çıkmıştır. Bu rahatlık o kadar barizdir ki ?Kadıköy rahatından memnun? ?Kadıköy ritmini bozmuyor? gibi bilboardlara afişler yapıştırmaktadır. Şehir, Medine gibi kavramları medeniyet algısında bulunduran medeniyetin çocukları olarak alternatif bir belediyecilik anlayışı geliştiremedik. Sanki bir medeniyetin hafızası sıfırlanmış çocukları gibiyiz. CHP yönetiminde perişanlaştırılmış belediyeyi alıp normal durumuna getirilmiş bir belediye yönetiminde başarılı olduğunu söylemek yanlıştır. Yaklaşık 15 yıldır İstanbul Büyükşehir belediyesinin yönetimini elinde bulunduran bir medeniyetin çocukları olduğunu söyleyen kişileri ve zamanı göz önünde bulundurursak koskoca bir hayal kırıklığı ile karşı kaldığımızı açıkça söyleyebiliriz. İstanbul büyük bir köy olmaktan kurtulamamış ve daha da büyük bir köy haline dönmektedir.
15 yıllık belediye yönetiminde çevre ihmal edilmiş, hala çoğu bölgede kentsel dönüşüm gerçekleştirilememiştir. Çevreyi çantada keklik olarak gören belediyecilik anlayışı merkezin oylarını hizmetin en kalitelisini merkeze taşımaktadır. Ama belediyenin bu çabası sisifosun tabi olduğu işkenceye* benzemektedir. Tabiî ki belediyenin ki tamamen gönüllü bir tercihtir. Belediyenin çevre-merkez ayrımı otobüslerin kalitesine göre dağıtımından bizzat anlaşılmaktadır. Kaliteli otobüsleri merkeze verirken sanki içinde hızar makineleri çalışan otobüsleri çevreye dağıtmaktadır. Hizmetin büyüğünü merkez konumunda olan yerler alırken çevre unutulmaktadır. Tamam, seçmen ayrımcılığı yapmak yanlış ama size oy vermiş çevreyi görmezden gelmek ayıp ve az bir oranda da nankörlük olmuyor mu? Çevreye hizmete etmek ya da kalbini oyunu kazanmak kaçak yapılaşmaya müsaade etmekten geçmez. Bu yaklaşım İstanbul fethini gerçekleştiren Fatih'e karşı bir vefasızlıktır. Seçim öncesi artan gecekondulaşmanın veya derme çatma yapılaşmanın önlemini almamış. Bilakis müdahale etmeyerek teşvik etme konumuna düşmüştür.
Elinde içinde ne olduğunu bilmediğimiz bir kırmızı dosya ile %37 oy alan bir Kılıçdaroğlu balonunu bile patlatamayan bir belediyecilik söz konusudur. Bunun hala hesabının yapıldığını düşünmüyorum. Belediyecilik sadece ihalecik olarak görülmemesi gereken önemli bir vazifedir Eğer mevcut yönetim çevrenin oyları çantada keklik diye düşünürse Maltepe'yi ve Kartal'ı kaybettiği gibi diğer belediyeleri ve büyükşehir belediyesini de kaybedebilir. İnsanını ve mekânını güzelleştiren bir vakıf belediyeciliği nasıl yapılır bunun üzerine düşünmek gerektiğini düşünüyorum.
* Sisifos: Tanrılar tarafından lanetlenip cezaya çarptırılmış, cezası da bir kayayı her sabah olimpos dağının eteklerinden iterek yukarıya çıkartmaktır ama kaya tekrar dağın eteklerine düşmektedir ve sisifos da bu kısır döngüyü her gün tekrarlar.
Yorum Yap