Dolar

42,6940

Euro

50,2029

Altın

5.909,30

Bist

11.456,34

İslamcılığın hali IV

14 Yıl Önce Güncellendi

2012-09-14 09:16:34

İslamcılığın hali IV
İslamcılık üzerine doktora tezi bulunan ve bu konuda epey kafa patlatan Türköne, “Din, Diyanet ve İslâmcılık” yazısında “İslâmcıların bakmaya cesaret edemedikleri aynayı yüzlerine tutmak bize düştü. Baksınlar ve yüzleşsinler: Hayâl âleminde avunmak onlara da, cürümleri nispetinde ülkeye de zarar verir.” cümlesiyle İslamcıların hem muhasebeden ve hem de muhakemeden uzak bir halde hayal âleminde olduklarını iddia ediyor. İslamcılığın “bir iktidar projesi” olduğu tezini inatla sürdüren Türköne, İslâmcılığı; siyaseti dinîleştirmenin en rafine ve en keskin ve tabii en iddialı yollarından biri olarak görüyor. Yusuf Kaplan’ın yapmış olduğu "İslamcılık, (Batı Merkezciliğin) dünyaya çekidüzen vermesine karşı başlatılmış bir direniş, bir diriliş ve bir varoluş hareketidir." tarifini alıntılayarak Kaplan’ın da bu tarifle kendi tezini desteklediğini iddia ediyor.

İslamcılığın sürekli düşman arayışı içinde olduğunu söyleyen Türköne “AK Parti Mi, İslamcılar Mı?” yazısında kendisinin hazırladığı İslâm Ansiklopedisinin 23. cildindeki İslamcılık maddesinde "İslâmcılık: İslâm'ı inanç, düşünce, ahlâk, siyaset, idare ve hukuk bakımından hayata hâkim kılmak, Müslümanlar arasında birlik ve dayanışmayı tesis ederek İslâm ülkelerini Batı karşısında geri kalmışlıktan kurtarma amacına yönelik bir çözüm arayışı." tarifine göndermede bulunuyor. İslâmcılığı; Müslüman toplumların İslâmiyet'e (sağlam kulp) tutunarak içine düştükleri düşkün durumdan kurtulma, yeniden dirilme ve güçlenerek Batı ile rekabet etme çabalarının ifadesi ve çok boyutlu kültürel, sosyal, ekonomik ve siyasî bir hareket olarak yorumladıktan sonra diğer yazılarında olduğu gibi İslamcılığı Ak Partiye yamıyor ve Ak Partinin kurumsal anlamda olmasa da bireysel anlamda İslamcılığı iktidar merdiveni olarak kullandığını söylüyor.

Ve AK Parti'yi iktidara taşıyan –İslamcı- dinamiklerin, aynı zamanda İslâmcılığı da tarih dışına ittiğini İslâmcılığı ve bir dönem yükselen bu yıldızın şimdilerde sönmek üzere olduğunu dile getiriyor. İslâmcılardan bugünün dünyasını değiştirecek ölçekte güçlü ve sarsıcı bir tez gelmediği gibi böyle bir tezinde uygulanması gibi bir durumun söz konusu ol/a/mayacağını iddia eden, İslamcılığı daha önceki yazılarında komünizm gibi ideolojik bir kalkışma, apolojist ve reaksiyoner bir hareket olarak yorumlayan Türköne “yeryüzü cennetini kurma” iddiasındaki İslamcılığın anti-tezinin kalkmasıyla anlam kaybına uğrayan tedafüî bir hareket olduğunu ve mümessilleri olan eskinin İslâmcılarının ise emekliye ayrıldığını iddia ediyor.

Ali Bulaç’a cevap veren “Müfrit Âlim” yazısında İslamcılığın kitleleri peşine takıp sürüklemeye, acil siyasî sorunlara çözüm getirmeye çalışan ve modern dünyanın soru/n/larına cevap olarak İslâm'ı topluma ve siyasete yeniden hâkim kılmayı amaçlayan bir ideolojiye dönüştürüldüğünü iddia ediyor.

Bu mevzuda son yazısı olan “İslâmcılığın Defin Ruhsatı” yazısında -hatalı olarak- kavramsal çerçeveden hareketle Türkiye’deki İslamcılık hareketini anlamaya çalışan yazar İsmail Kara’yı kendisine en büyük müttefik olarak görüp İslamcılık kavramının “devrimci”, “muslukçu” ve “camcı” “ayakkabıcı” kavramları gibi bir kavram olduğunu ve İslamcılığı tek bir mottosu olan sloganik ideoloji olarak anlayıp anlamlandırmaya çalışıyor. Bunu yaparken yalnızca ‘mahkum’ etmiyor aynı zamanda ‘tahkir’ edip, kendi kısırlığından hareketle karşısındakini de kısırlaştıran Türköne’nin İslamcılık hakkındaki en büyük yanılgısı yapmış olduğu İslamcılık tanımlaması ve tarifidir. Ona göre “İslâmcılığın mottosu olan "Allah'ın hükmüyle hükmetmeyenler kâfirlerdir" sözü, bir İslâmcı için onun tekelinde olan tek ve kesin yoruma dayanır. O, Allah'ın hükmünü yoruma ihtiyaç duymayacak şekilde bilmektedir.” İslamcılığı yalnızca mahkum etmekle yetinmeyen yazar adeta kendince ‘İslamcılığın’ salasını okuyor. Birinin ölüp ölmediğini anlamak için de kullanılan ayna’yı İslamcılığa tuttuğunu ve aynada buğulanma olduğunu İslamcılığın defin ruhsatının yazıldığını iddia ediyor.

“Kökü Dışarıda Bir İdeoloji” adlı yazısında ise İslâmcı ideolojiyi Müslüman aydınların kendi iç dinamikleri ve gelenekleri içinde üretmediklerini bundan dolayı İslâmcılığın kökü dışarıda bir ideoloji olduğunu hatta Müslümanlar arasında fitneyi ve bölünmeyi doğuran bir unsur olarak yorumluyor. Öyle ki yerli olarak İslamcılığın teorisyeni olarak Namık Kemâl, Ali Suavi, Ziya Paşa gibi isimleri vererek harici olarak da Cemaleddin Afgani (1838-1897) gibi ismi vererek İslamcılığın anti tez bir hareket olduğu vurgusunda bulunuyor. Yazar; Brown ve Hurgronje gibi müsteşriklerin İslâmcılığın (Pan-İslamism) Almanya tarafından İngiltere'ye karşı icat edilen ve desteklenen bir ideoloji olduğunu öne sürdüklerini söyleyerek literal olarak kendini dayanak aramaktadır. Ona göre nitekim bu teze eldiven gibi uyan isim ise, dönemin Batılı gizli servisleriyle çok iç içe bulunmuş, Sudan'daki Mehdi isyanını (1881-1899) bastırmak için İngiltere'den görev talep etmiş olan Cemaleddin Afgani'dir. Türköne genel anlamda Komünizme duymuş olduğu öfke, tepki ve kızgınlığı kısmi de olsa İslamcılığa duymaktadır.

Yorum Yap

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Haber Ara