Dolar

42,6940

Euro

50,1988

Altın

5.922,26

Bist

11.456,34

İran'ı doğru algılamak

16 Yıl Önce Güncellendi

2011-08-23 12:15:20

İran'ı doğru algılamak
İran bizim için sempati duyulan esaslı ve hakiki bir muamma. Bu bilinçsiz sempatinin nedeni laik-seküler devletçi günler yaşadığımız dönemlerde kendi devrimini yaparak laik-seküler, ulusçu ve Amerikancı denilen şah dönemini kapatmasıdır. Bizde sempati duyanların göremediği nokta bu devrimin kendi kodları üzerine inşa olmuş bir devrim olduğuydu. İran daha sonra ümmetçi tavırdan daha çok Şii yapılanmaya özen gösterse de bir Müslüman için sempati duyulmasını sağlayacak çok nedenleri var. Hem İran üzerine yazılan metinleri okuma hem de başta üstadım diyebileceğim (bazı özellikleriyle) ve ilk okumalarımın göz ağrısı Şeriati ve Mutahhari'yi, Abdülkerim Suruş'u, S. Hüseyin Nasr'ı, Shayegan'ı İran'lı entelektüelleri okumaktan zevk aldım. Mecid Mecidi'nin filmlerini izlemek ise benim için ayrı bir zevk olmuştur. M. Hatemi'nin "Dalga Korkusu, Din ve Demokrasi ve Şehrin Dünyasından - Dünyanın Şehrine" kitaplarında ise günümüz dünyasını anlama çabasını görürsünüz.

İran mümbittir. Söz konusu bu mümbitliği Persliliğinden ya da Zerdüşt dinine inanmanın kökenlerinden gelmez.
İslam'la müşerref olduktan sonra bu mümbitlik artmıştır. Ama bu mümbitlik tıpkı Şeriati'de olduğu gibi çoğu zaman kafa karışıklığıdır.

Öğrencilik yıllarımda İrancılık modası vardı. Bu durum bazen moda olmaktan çok benim gibi tipler için can sıkıcı durum oluşturabiliyordu. Mevcut cemaat, misyon ya da yaklaşımların dışında farklı bir şey düşünüyorsanız 'İrancı' olmakla yaftalanabilme tehlikesiyle karşı karşıya kalabilirdiniz. Hele elinizde Mutahhari veya Şeriati'nin kitapları varsa suçüstü delilli ispatlı 'İrancı'sınızdır.

Bir de bizim gibi tiplerin dışında Şeriaiti bile okumayan Suruş'u ve Nasr'ı hain olarak gören katıksız bu süzme İrancılar vardı. Humeyni'ye biat etmemeyi kafirlik düzeyinde gören bir zihin ve ufukla yaşıyorlardı. Bu ufuk hem İran'ı hem Türkiye'yi hem de dolaysıyla dünyayı ıskalıyor, nostaljik bir devrim hezeyanıyla nefes alıp veriyordu.
Bazen aklıma gelir "Halen bu ülkede -katıksız- İrancı var mı?" diye.

Bunun anlaşılabilmesi için her halde Suriye'deki olayların patlak vermesi ve Yusuf Kaplan'ın İran'la ilgili yazılar yazması gerekiyordu.

Aslında yıllardır özellikle 11 Eylül'den sonra İran'ın uygulamış olduğu politikalar entelektüel ve meseleyi anlama çabası içinde bulunduranlar için düşündürücü ve sorunluydu.

Yusuf Kaplan yazılarıyla hem biriken öfkeyi dillendirmiş hem de sorunlu politikaları deşifre etmiştir. "Suriye'den önce İran'ı durdurmalı' adlı ilk yazıyı okuduğumda şaşırmıştım.

Suriye'de kan dökülmesine itiraz etmeyen bilakis göz yuman ve destekleyen İran'ı lanetlemesi benim de tuhafıma gitmişti. Ama bunu masum insanların öldürülmesine tahammül edemeyen bir yüreğin hassasiyetine yorumlamıştım. Zaten sonraki yazılarda bu kısma dair bir özür beyan etti. Kaplan, İran'ın tarihsel hastalıklarına ve İran'ın

11 Eylül'den sonraki İran'ın stratejik ve siyasal konumuna değinen yazılar kral'ın çıplak olduğu gerçeğini dile getiren yazılardı.
Krallarının çıplak olduğunu duyan İrancılar ya da Kralcılar nasırına basılmış adam gibi davranmaktadır. İran'ın özellikle Suriye politikasını ve Esad'ın zulmünü desteklemesine sahip çıkmak Müslüman'a yakışır mı. Haksızlık varsa şeytanlık yapmanın alemi nedir? İran'la ümmetçi bir çizgide buluşmanın yolları aranmalıdır.

Humeyni'den bize geriye kalan seccade, tespih ve Kuran'dır. Devrim Humeyni'den sonra bitmiştir. Hatemi'ye tahammül edemeyen İran ne kadar Müslüman'dır? İkbal'in dediği gibi 'İran'da İslam İranlılaşmış mıdır?' İran bir hakikat'mi yoksa bir simülasyon'mudur? Hala İran'ı entelektüel zeminde anlamak ya da algılamak çabası içinde olmayanlar hakiki İran'la değil Baudrillard'ın kavramıyla 'simülatif' İran'la ömür tüketecekler.

Yorum Yap

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Haber Ara