Dolar

42,6940

Euro

50,2029

Altın

5.909,30

Bist

11.456,34

Hem Doğumuzla Hem Batımızla Bitiyoruz ya da Ölüyoruz…

17 Yıl Önce Güncellendi

2010-04-27 11:22:00

Hem Doğumuzla Hem Batımızla Bitiyoruz ya da Ölüyoruz…
0 false 18 pt 18 pt 0 0 false false false /* Style Definitions */ table.MsoNormalTable {mso-style-name:"Table Normal"; mso-tstyle-rowband-size:0; mso-tstyle-colband-size:0; mso-style-noshow:yes; mso-style-parent:""; mso-padding-alt:0cm 5.4pt 0cm 5.4pt; mso-para-margin:0cm; mso-para-margin-bottom:.0001pt; mso-pagination:widow-orphan; font-size:12.0pt; font-family:"Times New Roman"; mso-ascii-font-family:Cambria; mso-ascii-theme-font:minor-latin; mso-fareast-font-family:"Times New Roman"; mso-fareast-theme-font:minor-fareast; mso-hansi-font-family:Cambria; mso-hansi-theme-font:minor-latin; mso-bidi-font-family:"Times New Roman"; mso-bidi-theme-font:minor-bidi;}

Evrensel kadınların iki büklüm çapa yaptıkları tarla kenarlarında
Çıplak ayakları yumuşak topraklara batmış ırgat çocuklarının
Bir ellerinde bayat bir ekmeği kemirirken
Diğer ellerinde sarkan yemyeşil bir soğanla gelen. E. Beyazıt

 

Anadolu’nun kavruk yüzlü, bağrı yanık çocuklarının masumiyetini öldürüyoruz ve çocukluklarını öldürüyoruz her geçen gün. Yabancı bir yüz gördüğünde hafif tebessümle gözlerini kaçıran, gamzeli yanaklarının içinde masumiyet ve mahcubiyet gömülü, yağız çocuklar değiliz artık. Çirkinliğe kapalı gözlerimiz her geçen gün çirkinlikle ve şiddetle bezenmiş ekranlarla yıkanıyor. İçine masumiyet ve mahcubiyet gömdüğümüz yanaklarımızı utanmazlık, pornografi ve şiddet kapladı artık. Görsel şiddet ve pornografiyle önce zihinlerini sonra da ruhunu çaldılar hem batının hem doğunun çocuklarının. Artık masum bir gülüş, masum bir tebessüm, masum bir söylemi yok hem doğunun hem batının çocuklarının.


Bozuluş ve yok oluşun her geçen gün iliklerimize kadar işlediği bu günlerde hep bir ürperti yatar içimizde. Büyüklerimizin ahlaksızlığında erdem ararken küçüklerimizi ıskaladık ve unuttuk. Erdemsizliği ve rezaleti küçük burjuva aymazlığına ve statükosuna mal edip geçiştirirken müsvedde kişiliklerden ve karton figürlerden kendimize adi ve soysuz modeller aldık.


Televizyon kullanmayan biri olarak zihinsel rahatlığımı ve iç huzurumun bozulduğu an ruhumun ve zihnimin dumura uğradığını zannettiğimi andır.  Bir vapur yolculuğunda seyrettiğim haberle irkildim, ürperdim ve korktum. İnsandan, eğitimden, istikbalden/ çocuklar/ımız/dan korktum. Bir uygarlık çocuktan korkmaya başladı mı artık her şeyden korkmalıdır. Çocuklarından korkan bir uygarlık korku uygarlığından başka bir şey değildir.


  “Siirt'in Pervari ilçesindeki YİBO’da okuyan 13-14 yaşındaki 8 öğrenci, iki ve üç yaşındaki iki bebeğe tecavüz etti. Bebeklerden birini havuzda boğarak öldürdüler, derede ölüme terk ettikleri bebek ise kurtuldu. Olaya karışan 1'i kız 9 öğrenci tutuklanmadı.” 

     

             Ruhumun ve zihnimin şirazesini bozan haberin devamında 8 öğrencinin aynı okulda okuyan kız öğrenci arkadaşları olan D.S.'nin kırda uygunsuz halde fotoğrafını çekip şantaj yaptıkları ve kendilerine cinsel ilişkiye girmeleri için küçük çocuk getirmesini istedikleri söyleniyordu. Bütün havsalanız, melekeleriniz, algı gücünüz dumura uğruyor. Sözün bittiği yer diyorsunuz ama kalemi elinize alma gereği duyuyorsunuz.


             “İstisnalar kaideyi bozmaz.” şeklinde adi bir mantık önermesiyle büyütülen bizler istisnalar zincirine yenilerini eklemekte çok mahir bir milletiz. Çoğu hadiseye olduğu gibi bu hadiseye de istisna olarak bakıp üzerinde tartışma ve sorgulama gereği duymayıp, mevzunun üzerine kapatıp geçeceğimizi düşünüyorum. Yeni –ahlaksız ve mizansız- istisnalar doğur/t/arak yaşamayı bir ahlak haline getireceğiz.


            Oysaki doğumuzda batımızda her gün ölüyor ve bitiyor. Üçüncü sayfaları gazetecilik ahlakı haline getirip olgusallaştırdığımızın bile farkında olmayan ahmaklar gibiyiz. Ne medyadaki patronlar ve yazarlar, ne bürokratlar, ne eğitimciler ne hukukçular ne bürokratlar ve ne siyasiler bu sayfaların üzerine düşünme ve analiz yapma gereği duydular. Sanki üçüncü sayfalar uzaylıların dünyasındaki uzaylıların yemiş olduğu haltlardı. Bu sayfalar doğumuzun da batımızın da her geçen gün bitişinin olgusal bir resmiydi.


Her geçen gün kokuşarak, çürüyerek bitiyoruz, sızlanarak ve inleyerek ölüyoruz. Bu kötü bitişimize ve trajik ölüşümüze aldırılmadan, umursanmadan duyarsız kalınması hepsinden daha kahredici. Yok oluşumuza ve bitişimize “münferit hadiseler” diyoruz. Bırakın siyasileri, psikologlarımız ve hukukçularımız bile aldırmaksızın böyle isimlendiriyor toptan bitişimizi. Üçüncü sayfayı magazin sayfası gibi algılayan bir zihin yapısı olayın ciddiyetini algılamaktan uzak bir zihin yapısına sahiptir.


            Nitekim bu duyarsızlığa Yenişafak yazarı Fatma K. Barbarosoğlu haftalarca önce şu cümlelerle tepki göstermişti.           


     “Ne vakittir tekrar tekrar yazıyorum. Biz artık "kötü"ye kötü diyemeyen bir toplum olduk. Hükümet üçüncü sayfa haberlerini ne zaman "oku"yacak? Ne zaman!!!”[i]

İki bebeğe sırayla tecavüz eden 13-14 yaşlarındaki çocukların durumu gerek sosyolojik gerekse psikolojik, psikiyatrik olarak son derece vahim bir hadisedir. Yaklaşık 7–8 yıl eğitim alan yani kendilerine eğitim ve öğretim verilen yani eğitim sisteminin boyunduruğundan geçen çocukların sosyolojik, psikolojik ve psikiyatrik durumları tartışılması gerektiği kadar eğitim sisteminin ahlaki, metafizik, psikolojik ve humanite yönü de tartışılmalıdır. Eğitim sisteminin kendini bu hadisede masum görme gafletinde ve sütüne al/ın/mama zafiyetinde olduğunu gözlemlemekteyim. Bu ve benzeri onlarca hadise eğitim sisteminin içinde bulunduğu durumun göstergesidir.


Doğumuz da Batımız da ölürken hiç kimse masum değil “Bunu şeytan bile yapmaz.”, “Bebeklere tecavüz.”  Diye manşet atan Medya hele hele hiç masum değil. Başımızı ellerimizin arasına alıp iyi düşünmemiz lazım. Etik, Estetik, Adalet, Din, Hukuk, Aile, Eğitim vs. bütün anlayışlarımızı sorgulamadan geçirmemiz gerekiyor. Şairin dediği;  

 

Çıplak ayakları yumuşak topraklara batmış ırgat çocukları ve elinde bayat bir ekmeği kemiren, diğer elinde sarkan yemyeşil bir soğanla gelen…”   çocukları özlüyorum. Kavruk bir yüze, mahcup bir gülüşe, masumiyeti gamzelerinde olan, elbiseleri yamalı olan ama yüreğinde en ufak bir çizik taşımayan kirlenmemiş bir bilince ve yüreğe sahip, ayakkabıları yırtılmış ama arları yırtılmamış çocuklukları ve çocukları özlüyorum. Şikâyetçiyim anne önce çocukluklarımızı sömürüyorlar sonra bebeklerimizi kirletip öldürüyorlar. Ve bunları ellerini dokunmayan kara eldivenli kara yürekli adamlar yapıyor.

 

            

[1] http://yenisafak.com.tr/Yazarlar/?t=19.03.2010&y=FatmaKBarbarosoglu

 

Yorum Yap

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Haber Ara