?Sanat sanat içindir ya da sanat toplum içindir? denkleminden hareketle kendini ?sanat sanat içindir.? dehlizlerine atan sanatçı ve sanatın gelmiş olduğu durum tartışılmaya değerdir. Algı yanılmasıyla daima kol kola gezen aydınımız gibi sanatçılarımızda bu yanılmanın kör saplantısı ve karanlık mahzenlerinde gezinmektedir. Kör saplantının ve karanlık mahzenin en önemli fenomenlerinden biri de ?Harika Çocuk? piyanist Fazıl Say'dır. Üniversite yıllarında ?Piyano/piyano dinletisi benim sanatım olabilir mi olmaz mı?? diye tartıştığım günlerde piyanist Tuluyhan Uğurlu'dan dinlediğim birkaç klasik batı müziği dinletisinden sonra ?Sarıgelin? türküsünü piyanodan dinlemek nefis bir güzellikti. Uğurlu kafamdaki bu sorunun cevabını güzel bir şekilde vermişti. O zamanlar -belki benim bilgi eksikliğimden dolayı- Fazıl Say diye bir isim duymamıştım.
İsimlerini mesleklerinin icrasından daha çok farklı alanlarda yapmış oldukları icraatlarla ya da söylemlere borçlu olanlara -şahsımın kanaatince- büyük bir itibarsızlık yüklemişimdir. ?Harika Çocuk? harika diyemeyeceğim işler çıkarıyordu piyasa? ?Harika Çocuğumuz? ilk ciddi patlağı Afganistan işgalinden sonraki açıklamalarında vermişti. ABD`nin işgalini 'Amerika yanlışlıkla 3-5 tane kız çocuğunu öldürdü belki. Ama milyonlarca kız çocuğunu diriltti.' şeklinde savunmuştu. Say kardeşin zihnindeki dirilmek burkadan kurtulmaktı. Yeter ki kadın burkadan kurtulsun tecavüze uğramış olması ya da Irakta olduğu gibi resmi rakamlara göre 4,5 milyon fahişe sayısına ulaşmış olması onun için çokta önemli değildir. Bu gibi durumlar dirildikten sonra bir özgürlüğün sonunda gelen tercihlerdir.
Hızını alamaya ?Harika Çocuk? ülke siyasetine dair de tespitler ve serzenişlerde de bulunuyordu. Fazıl, 'İslamcılar kazandı, yakında Türkiye'yi terk ediyorum. Zaten beni köşke de davet etmediler. Biz yüzde 30'uz, onlar yüzde 70. Mücadelemiz sürecek...' diye söylemiş davet edilmemesine bir çocuk gibi çok içerlemişti. Zaten cumhurbaşkanlığı seçimi sonrası olan genel seçimlerdeki oy oranı da sanatçıyı çok kızdırmıştı. Bu kızgınlığı Almanya'da bir gazeteye verdiği demeçte ortaya çıkıyordu. Alman Süddeutsche Zeitung gazetesine verdiği röportajda, 'Bizim Türkiye rüyalarımız biraz öldü. Tüm bakan eşleri türban takıyor. İslamcılar zaten kazandı, biz yüzde 30, onlar ise yüzde 70. Başka yere taşınmayı düşünüyorum.' cümlelerini hırçın bir dille ifade ediyordu. Onlardan kastı sağcı onlalar ve Kemalist olmayanlardı herhalde. Ama hala bu rakamları anlamış değilim be Fazıl kardeş. Kullanmış olduğun bu istatistik dilin sosyolojik çözümlemelerinde ve izahında bulunursan benim gibi yoğun bir kafayı da meşgul etmemiş olursun.
Fazıl Say'ın söylemiş olduğu sözler köşe yazılarında mevzu olmuş eleştiri ya da övgüler almıştı. Bu yazılardan bir eleştri bir de övgü olan iki yazıdan alıntı yapacağım. Fazıl Say'ın söylediklerine destek verenlerden biri bizim camianın ürettiği Frenkesteinvari harika çocuklardan biri olan Ahmet Hakandan. A. Hakan'ın cümleleri şunlar;
?Sorun, AKP iktidarını oluşturanların, kendilerini 'halkın gerçek temsilcileri' olarak görmesi sorunudur...
Bunlar 'halkın değerleri' falan diyerek, memlekette tek tip bir yaşam tarzını ve kültür anlayışını egemen kılmak istiyorlar.
Dostum, sana 'Yetti artık' dedirten işte budur...
'Halkın değerleri' adı altında yüksek sanat birikimlerine yüz çeviriyorlar.
'Halkın değerleri' adı altında memlekette iyi kötü oluşmuş burjuva kültürünü küçümsüyorlar.
Sevgili Fazıl...
'Köylülük' adını verdiğimiz olgu, 'halkın değerleri' kisvesine bürünüp, sinsi bir şekilde ülkenin bütün alanlarını zapt ediyor.
Ve sen aslında buna isyan ediyorsun...
Hemen söyleyeyim dostum, teşhisinde olmasa bile isyanında sonuna kadar haklısın...?
Müthiş bir hiciv ustası Ahmet Turan Alkan'da şunları yazmıştır;
?Biz yüzde 30, onlar yüzde 70' demişsin; canın sıkılmış besbelli. Fâzıl aabi, lütfen böyle şeylere kafanı takma; olaya bir de bizim gözümüzle bak; tamam, kâğıt üstünde % 70 filan görünüyoruz ama inan ki tedavi oluyoruz canım abim benim; biz de hâlimizden memnun değiliz yani. Değil 70, % 100 olsak, şu sizin % 30`un forsunu, havasını, edâsını, kültürünü yakalayamıyoruz. Hiç değilse bunu bil ve müsterih ol. Demin 'tedavi oluyoruz' demiştim ama sen belki dalga geçtiğimi zannetmişsindir: Fâzıl aabi biz, inan ki sizin gibi olmak için deli gibi didiniyoruz; senin gittiğin ülkelere gitmek, takıldığın restoranlara takılmak, giyindiğin mağazalardan giyinip şık görünmek, kaliteli yaşamak, şu dâr-ı dünyâda varlık sahibi olmak istiyoruz. Vallahi ve billahi.?
Not: Devam edecek?.
Yorum Yap