Ne hikmetse gittiğim yerlerde geceyi geçirdiğimin ertesi sabahı gözümü açtığımda nerede bulunuyorsam bulunayım o şehirde yıllardır yaşıyormuş gibi olurum. Hele ki bu topraklar bir dönem Osmanlı medeniyetinin hinterlandında ve yanı başımızda ise yıllardır görmediğiniz dostunuzu görmüş gibi oluyorsunuz.
Halep şehri bize çok yakındır ve kendini edebiyatımızın iliklerinde hissettirir. Bu hissettirişin en büyük göstergesi Aşık Ömer'in "İşte geldim gidiyorum şen olasın Halep şehri" beyiti, Aşık Emrah'ın sevdiğini Halep'te araması, Kerem'in Aslı'nın ateşine Halep'te yanıp kül olması bu meyanda sayılabilir. Yine “Halep ordaysa, arşın burada”, “Halep yolunda deve izi aramak” gibi deyimlerimize bile girmiş bir şehirden bahsediyorsak bu şehir bizim için kıymetli bir şehirdir.
Otelden çıktıktan sonra Halep’inde yeni yerleşim tarzını edinmiş olduğu, betonlaşmanın saldırısına karşın her şehirde olduğu gibi yeşillendirilmiş küçük bir kalkanı olan merkezi parkın içinde bir çay bahçesinde “memleket işi” elimizdeki kuru pastaları sallama bir çayla tüketiyoruz. Ne hikmetse burada “kaçak çay” diye bilinen Seylan çayının yerine lipton sallama çay tüketilmekte.
Parkta gezinirken Türkçe bilen Türkmen ve Ermeni kökenli Suriyelilerle sohbet ediyoruz şehrin etnik, sosyo-ekonomik yapısı hakkında bilgi alıyoruz. Farklı etnik ve dini yapıların bir arada sorun olmadan kardeşçe yaşadıklarını ifade ediyorlar. Anladığım kadarıyla Beşar Esad’ı Hafız Esad’dan daha çok seviyorlar. Ve bize alış-veriş yaparken dikkat etmemiz konusunda uyarıyorlar. İki çocuğunun Amerika’da yaşadığını söyleyen Ermeni kökenli amca ittihatçıların yemiş olduğu haltı (1915 sürgünü) aklına getirmeden bizi 50 suri karşılığında taksiye bindirip Soug El Medine’ye (Kapalı Çarşı’ya) gönderiyor.
10 km’den fazla uzunlukta olan 15. yüzyılda Osmanlı döneminde yapılan, koridorları dar olan kapalı çarşıda buluyoruz kendimizi. İstanbul’daki kapalı çarşıya benzeyen ama daha bakımsız görünen kapalı çarşıda yorucu sayılabilecek gezmelerinize rağmen zamanın nasıl geçtiğini anlamıyorsunuz. Bunun en önemli nedenlerinden biri de tüccar-tacir tiplemesine sahip satıcıların şen-şakrak muhabbetleri olsa gerek. Söylenilen fiyatların bazen yarısına bazen dörtte birine düşüldüğüne şahit oluyoruz. Tabiî ki bu durum genele hâkim olan bir duruş değil.
4-5 saat kapalı çarşıda vakit geçirdikten sonra kapalı çarşının son çıkışından Halep kalesine çıkıyoruz. Kale’ye giriş ücretli olup öğrenciye 20 SYP sivile ise 150 SYP. İçinde küçük bir amfi tiyatro bulunan kalenin temizliği ve restorasyonunda fazla sorun olmadığı görülüyor. 10.yy'da Hamadani hanedanı döneminde Seyf Ed-Devle tarafından haçlı ordularına karşı stratejik bir kale olarak tahkim edilmiş Halep Kalesi, Selahaddin-i Eyyubi'nin oğlu Malik el Zahir Gazi döneminde şehrin merkezi olarak yeniden inşa edilmiş. Şehre hakim konumda bulunan kaleden şehrin seyrinin zevk verici olduğunu söyleyebilirim.1-2 saat kaleyi gezindikten sonra tekrar kapalı çarşıyı gezerek akşamı getirip yeni yerleşim merkezi diyebileceğimiz şehir merkezine iniyoruz.
Şehrin caddelerinin gündüz olduğundan akşam biraz daha kalabalık. Bab-ul Faraç denilen saat kulesi civarını geziyoruz. Yemek kültürü bizimkinden farklı olan sulu yemeğin olmadığı lokantalara sahip Halep’te yol arkadaşım Mümtaz’ın yemek yiyebileceği bir Türk lokantası olup olmadığını soruyoruz. Zira benim için fazla bir şey fark etmez yemeği zevk almak için değil doymak için yiyen, taştan yumuşak her şeyi yiyebilen bir tip olduğum söylenilebilir. Sorumuza saat kulesinin tam karşısında cevabını alınca sevindirici bir haber alıyoruz. Anadolu lokantası, Çankırılı girişimci Ahmet Ballı ile Hataylı ortağı tarafından kısa bir zaman önce açılan iki kafadarın teşebbüsü olarak ortaya çıkmış. İki katlı küçük bir alana sahip bu lokanta Halep şartlarında yeterli hijyene ve konfora sahip. Ballı ve arkadaşına bu mekanın daha iyi hijyene ve konfora sahip olması gerektiği önerisinde bulunuyoruz. Bize işletmeyi yeni açtıklarını mekanı büyüteceklerini ve sahip olması gereken hijyen ve konfora sahip olacağı haberini veriyor. Anadolu Restoran Halep’te yemek yiyebileceğiniz Türk Restoranlardan ilki ve şu an tek yer. Daha konforlu ve temiz olan Türkiye’nin bir temsili olma dileğinde bulunuyoruz Ballı ve arkadaşına.
Halep akşamları nargile keyfi çatmak için nargile cafelerin revaçta olduğu bir şehir. Nargile cafe aradığımızı söylediğimiz esnaf kendi nargilesini ikram ediyor. Nargile keyfini seven Mümtaz Haleplilerin bu nargile sevgisine ve bize olan sevgilerine eşlik ederken ben de onlara eşlik ediyorum. Nargileler çekildikten sonra nereye gittiğini bilmediğimiz şehir içi otobüse biniyoruz. Işıklı bir caddeye geldiğimizde iniyoruz. İndiğimiz yerde Halep sosyetesinin eğlendiği mekanları geziyoruz. Küçük burjuvanın her yerde küçük burjuva olduğuna şahit oluyoruz. Tekrar otelin bulunduğu caddeyi geliyoruz. Halep’te hiçbir güvenlik sorununun olmadığına gözlerimizle şahit oluyoruz. Emniyetten sorumlu olan polis memurlarının silahlarının olmadığını ve gece vaktinde mütesettir bir bayanın tek başına taksiyle yolculuk yapabildiğine şahit oluyoruz. Bu her iki durum bizi şaşkına çeviriyor.
Ortadoğu kendi başına bırakıldığında nifak sokulmadığında huzur içinde benzerler. Türkiye’den olduğunuzu söyleyince çok mutlu oluyorlar. Başımızın üzerinde yeriniz var anlamında ellerini başlarının üzerlerine götürüyorlar. Bu durum henüz 10-15 yıl önce savaşacak hale geldiğiniz bir ülkenin insanlarında bu sevgi sizi şaşırtıyor. Küreselleşmiş dünyada diplomasinin, hükümetin ve dış politikanın ne kadar önemli olduğunu anlıyorsunuz. Davutoğlu ve Hükümete şükran duygularınız gelişiyor.
Ertesi sabah kahvaltıyı Anadolu Restoranda yaptıktan sonra 100 SYP karşılığında bir taksi bizi Şam otobüslerinin kalktığı Garaj Somariye götürüyor. VİP olduğu söylenen Türkiye’deki şehirlerarası otobüslerin standartların altındaki bir otobüsle 250 SYP karşılığında Şam yolculuğuna başlıyoruz. Yolculuk esnasında genelde Mümtaz uyumayı tercih ederken ben toprağı ve insanları gözlemlemeyi yeğliyorum. Anadolu görünümlü olan bu topraklar Yozgat, Kırıkkale ve Kırşehir şehirlerini bana hatırlatıyor. Ama bereket ve zenginlik olarak bizim Anadolu şehirlerinden daha verimli bir görünüme sahip olduğunu söyleyebilirim.
4 saat yolculuktan sonra Şam’a ulaşıyoruz. Benim için uzun olmayan sevimli Şam bir yolculuğu olduğunu söyleyebilirim. Hz. Peygamber’in (s.a.v) birisinde kenarından döndüğü iki ticari yolculuğu söz konusu olan Şamla ilgili yirmi altı Hadis rivayet edilir. “ Allahım Şam’a bereket ver.” Ebu Hureyreden rivayet edilen Hadis-i Şerif “ Yeryüzünde yaratılan ilk toprak Şam toprağıdır.” “Mahşer burada kurulacak.” Gibi övücü hadislerin söylendiği Şam’a ulaşmıştık.
Yorum Yap