Dolar

42,6940

Euro

50,1988

Altın

5.922,26

Bist

11.456,34

Halep, Şam, Beyrut ve Amman Hattında Spontan Bir Seyahat I

17 Yıl Önce Güncellendi

2010-08-06 22:19:00

Halep, Şam, Beyrut ve Amman Hattında Spontan Bir Seyahat I

Çok sevdiğim kadim filozofa döndüğümü düşünmek bana çok hüzün veriyordu. Kant’a benzemenin neresi üzücü diye düşünebilirsiniz. Kant’ın “ev öğretmenliği” küçük bir kasanın dışında Konisberg kasabasından hiç çıkmadığı söylenir. Yurtdışına çıkmamış benim için elbette ki bir filozofla benzerliğin olması övündürücü bir durumdur. Fakat yaşadığı şehrin dışına çıkmama özelliğine sahip yönüyle Kant’a benzemek üzücü bir durum olsa gerek. Kant seyahat etmemişte olsa seyahat eden gemicilerden düzenli olarak bilgi alış verişinde bulunan bir filozof. Yani bir anlamda ünlü İranlı sosyolog Ali Şeriati’nin “Hicreti olmayanın ilmi olmaz” sözünün manasına ermiş bir filozoftur.

Aylar önce Turan (Kışlakçı) abiye içinde bulunduğum bu duruma bir an önce son vermem gerektiğini söyledim. O da bana yurt dışına çıkmanın şehir dışına çıkmaktan daha kolay olduğunu ve bir an önce bu duruma son vermem gerektiğini tavsiyesinde bulundu. Yanımda bir yoldaşın bulunmasının geziyi daha da anlamlandıracağı düşüncesiyle özellikle orta doğuya yönelik bir gezi niyetimin olduğunu bazı arkadaşlarıma söyledim. Bazılarına beraber yolculuk yapma teklifimi sundum. Fakat (güvenlik kaygısı tereddüt etse de) Mümtaz (kayınbiraderim) dışında hiçbiri teklifime yanaşmadılar.

Hem ekonomik durumu hem de karayolları ile yolculuğun daha fazla tadına varabileceğimizi düşünerek karayolu ile seyahatin daha isabetli olduğunu düşündük. Bu düşünceyle yolculuk için tercih ettiğimiz  “Seç” firmasının güzel ve modern bir otobüsüyle Gebze’den ikindi/asr saatlerinde hareket ettik. Son derece konforlu olan otobüsün her koltuğun arkasında bulunan TV’den menüde bulunan danışmanlığını ünlü düşünür Esposito’nun yaptığı 2002 yapımlı Ezher onaylı “Mohammad, The Last Prophet” filmi izlerken. Hz. Peygamberin genç yaşlarda Şam’a yaptığı yolculuğu sonrasında sahabesinin Habeşistan’a ve kendisinde içinde bulunduğu Yesrib’e yapmış olduğu zahmetli yolculuğu zihnime yansıyor. Bu zahmetli yolculukları anlayabilme çabası ve duygusu bütün tarihselci, hermeneutiksel paradigmaların çöküşünün göstergesiydi. Diğer tercih ettiğim “Ölümcül Tuzak” adlı film Amerikan sahtekârlığının, iğrençliğinin ve yavşaklığının temerküz edip perdeye yansımış haliydi. İnsanları patlayan bombalardan iyi kalpli melekten simüle dilmiş bir Amerikan piyade erin hayatını anlatıyordu. 

Yorucu olmayan yolculuk sonunda yaklaşık 16 saat sonra sabah saatlerinde Gaziantep’e ulaşıyoruz. Antep’in otantik bakırcılar çarşısında bir çay ocağında evde hazırlanan börek ve pastaları bir çay ocağında nefis bir çayla tüketiyoruz. Sonrasında pişirici ve İhsan Bey kastellerini geziyoruz. Su mimarisinin eşsiz örneklerinden olan bu kastellerden günümüze kadar gelebilen altı adet var. Daha sonra Şahinbey Belediyesi tarafından yapılmış “Savaş Müzesini” ve Gaziantep Büyükşehir Belediyesinin açmış olduğu Antep’in kurtuluşunu anlatan kaledeki panorama müzesini geziyoruz. Her ikisinin de güzel ve emek verilmiş görülmeye değer yerler olduğunu söyleyebilirim.

Şehirden ayrılmadan önce yol arkadaşım Mümtaz’ın üniversite yıllarındaki Antep’te yaşayan arkadaşı ile çay içiyoruz. Antep’in ekonomik yapısından gelişme hızından ve referandumdan bahsediyoruz. Üniversite yıllarında şehrin konumundan dolayı MHP’li olduğunu 4-5 yıldır CHP’li olduğunu anayasa değişikliğinin metnini okumadığını ve hayır oyu kullanacağını söylüyor. Kılıçdaroğlu’nun “hayırda hayır vardır.” kocakarı sözü tutmuş gibi görünüyor.   

Metruk ve mezbele bir görünümü olan Gaziantep’e hiç yakıştıramadığım ilçe garajından bir minibüsle Kilise gitmek için hareket ediyoruz. Yaklaşık 1 saat yolculuktan sonra kilise ulaşıyoruz. Kilis’te İstanbul’dan dostum Yakup Abi karşılıyor önce Halep kebabı ardından şehri kuşatan havadar ve rüzgârlı Muhammed Bedevi’nin türbesinin olduğu yerde Antep baklavası ikram ediyor bize. Buradan Türkiye- Suriye sınırı olan Öncüpınar kapısını görebiliyoruz. Türbenin hemen yan tarafında üzüm bağı olan 60’lı yaşlardaki İsmail Amcayla tanıştırılıyoruz. Kilis’teki Milli Görüş Hareketinin öncülerinden olan amca 2000 yılında kongre’de Abdullah Gül kanadını destekleyenlerden. Türbenin çevresinde yapılan yenileştirme çalışmalarının dokuya zarar veren tahribat olduğuna inanıyor. 2,5 yıldır türbeye hiç gitmemiş. Güzel ve tatlı bir sohbetten sonra ayrılıyoruz. Kilis çarşıda elinizdeki Türk liralarını Suriye Pound’una (SYP[i]) çeviriyoruz.

Kilis’te bize mihmandar olan Yakup Abi bizi Öncüpınar sınır kapısına kadar bırakıyor sınır kapısını geçmekte olan daha sonra çok seveceğimiz Antepli kardeşimiz Muhammed Ali’den bizi Halep’e götürmesi için ricada bulunuyor. Muhammed Ali tereddütlü ve temkinli olarak bizi aracına alırken yolculuk esnasında susmayı tercih ediyor. İlk önceleri Kıraç dinlerken muhabbetimiz koyulaşıyor. Tevhidi düşünce ekseninden hareketle sözü Mavi Marmara’ya, Filistin’e, İsrail’e ve Hükümetin tavrının yetersiz olduğuna götürürken önce D. Ali Erzincanlı arkasından sıkı bir vaaz kaseti dinliyorduk. Böylece hem Muhammed Ali hem biz rahatlıyorduk. Bu farklılaşma safları sıklaştırdığımızın bir göstergesiydi. Büyük bir ilçe görünümünde Azaz şehrine girdiğimizde Muhammed Ali burasının yoğurdunun güzel olduğunu söyleyerek Halepte’ki akrabalarına götürmek için yoğurt alıyordu. Sohbet koyulaştığında Halep’in girişinde iniyoruz. Bin bir ısrarla teklif ettiğimiz parayı kabul etmiyor, bizden yalnızca dua istiyordu. Akşam karanlığında araçtan indiğimizde karşımızda devasa bir Carrafour buluyorduk. Carrafour’u gördüğümüzde içimizdeki yabancılık duygusu yerini yerliliğe bırakıyordu. Bu duygu direnmemize rağmen küreselleşmenin parçası haline geldiğimizin ufak bir göstergesiydi. Kendimize ait hale getirdiğimiz bu ucube mekânı dolaşıp bir mescit bulup akşam namazı kılıyoruz. Buradaki marketten birer tane ayran alıp içtikten sonra sokakları kararmış, bilmediğimiz bir yerde akşam karanlığında şehir merkezine gitmek için taksiye binmek istiyoruz. Pazarlık sonucunda 300 SYP’den 150 SYP’ye ama bu fiyatta bizi tatmin etmedi. Nereye gittiğini bilmediğimiz bir otobüse biniyoruz 15 SYP yani onda bir fiyatına. Yabancı olduğumuzu bilen bir Suriyeli İngilizce olarak şehrin merkezine inmemizi sağlıyor.

Şehir merkezinde Suriye’ye özgü bir şerbet içiyoruz. Satıcıyla sohbet etiğimizde Türkiye’den olduğumuzu söylediğimizde iki isim zikrediyorlar Recep Tayip Erdoğan ve Murat (Polat) Alemdar. Bu isimler Amman ve Beyrut’ta çokça zikredilecekti. Buradan ayrılıp kalmak için Turist Hotel’e gidiyoruz. Resepsiyondaki Kürt asıllı görevli kardeş olduğumuzu söyledikten sonra İngiliz ve Fransız grupların olduğunu yer olmadığını söyleyip bizi Syria Hotel’e yönlendiriyor. Bu arada bir İngiliz bayan turistle Türkiye’den olduğumuzu söylediğinde yabancı ülkede hemşerisini görmüş gibi seviniyor. Türkiye’yi ve özellikle İstanbul’u çok sevdiğini söylüyor. İki kişi için 1000 SYP istiyor 10 dakikalık pazarlık sonucuda 900 SYP Suriye anlaşıyoruz. Çantalarımızı bıraktıktan sonra şehrin merkezini dolaşıyoruz. Şehir gece 1-2 olmasına rağmen hala hareketi ve ayakta. Hareketliliğin içinden iyi sayılmayacak konfora sahip otel odamıza çekiliyoruz. Anladığım kadarıyla burada otellerin genelinde Türk TV kanallarında ayarlanmış. Yorgunun bir günün gecesinde Halep’te uykuya çekiliyoruz.                                       

[i] Yaklaşık olarak 1TL 30 SYP.

Yorum Yap

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Haber Ara