Geziye çıkan iki fenomen
13 Yıl Önce Güncellendi
2013-07-21 15:59:07
En insani davranış bir insanın utanılacak duruma düşmesini önlemektir.
W. F.Nietzsche
Yaklaşık 5 yıldır bu zeminde kişi/ler eksenli hiçbir yazı yazmamaya gayret ettim düşünür boyutundaki ve tarihi şahıslar hariç. Aliya İzzetbegoviç, Nietzsche, Baudrillard, Messiri, Adorno, Ziya Gökalp, Cemil Meriç, Sezai Karakoç, H. Cibran, Ebuzer ve Yusuf Kaplan gibi birçok tarihi şahsiyet ve düşünür boyutunda olan birçok şahıs üzerine yazı yazdım fakat kalemimin haysiyetini koruyarak bazı kişilerden rahatsız olsam da onları eksen alıp bir yazı yazmaktan hususen içtinap ettim. Ramazan ayında bu orucuma son vermeye niyet ettim artık. Çünkü artık bazı şeyleri zihnim ve vicdanım kaldıramaz hale geldi.
Kendisini gerek Müslümanlığımın oluşturduğu hassasiyetle ve haysiyetiyle gerekse felsefeciliğimin bilinciyle daha asil daha esaslı meselelerle uğraşmaya vermiş bir kişiyim. Gazali’ye kıymet verdim ve okudum ama hiç Nietzsche’yi ihmal etmedim. Ali Şeriati’yi defalarca hıfz edercesine okudum Marx’ı hep ciddiyete alarak okudum ve görmezlikten gelmedim. Cicero okurken bir yanımda da Feridüddin Attar’ı hiç eksik etmedim. Cemil Meriç okuyup ülkemin düşünce damarlarında gezinirken onunla Rus steplerinden Ganj nehrine düşünce dünyasını gezinirken Rousseau’nun Yalnız Gezerin Düşlerini elimden düşürmedim. Simülatif dünya eleştirmeni Baudrillard’ı okurken hakikatin dinamiği olan İslam düşüncesini unutmadım. Kısaca bir ayağım köklere uzanan medeniyet şuuru ve algısı üzerinde dururken diğer ayağımla tüm düşünce dünyasını dolaşmayı kendime şiar edindim. Bir anlamda Mevlana’nın hem lisan ile hem hal ile hayatileştirdiği Yusuf Kaplan’ın hep dikkat çektiği pergel metaforunu kendi dünyamda inşa etmeye çalıştım. 12 yıldır çeşitli dergi ve bültenlerde yazıyorum. Kişisel polemiklerden hep uzak durdum ve durmaya gayret ettim. Son birkaç ayda yaşanan olaylar, bazı tiplerin zuhuru ve söylemleri artık beni dayanamayacak hale getirdi.
Nietzsche, “İyinin ve Kötünün Ötesi” eserinde “Hiç kimsenin öfkeli bir insan kadar çok yalan söylemeyeceğini” söyler. Nietzsche’nin öfke hakkındaki bu söylemini Hz. Ali’nin “Öfke, tutuşturulmuş bir ateş gibidir. Her kim ki öfkesine hâkim olursa, onu söndürür. Ve her kim onu salıverirse, ilk yanan kendisi olur.” Ve " Öfke ve kızgınlıktan koru kendini. Çünkü başlangıcı delilik, sonu pişmanlıktır." Sözleriyle Nietzsche söylemini tefsir edebiliriz. Yine Cemil Meriç “Öfkeli insan çıplak insandır.”der. Bu söylemlerin anlamına vukuf olarak hareket edeceğim ve öfkeden uzak yazacağım.
12 yıl önce Umran Dergisinde ilkyazımın başlığına “Aydın ve Siyaset” adını vermiş ve siyasette aydının mesafeli konumuna değinmiştim. Zatlar ve söylemleri siyasi oldukları için mesele aslında siyasi bir meseledir. Zihnimi ve vicdanımı uzun zamandır meşgul eden profillerden biri Mehmet Bekaroğlu diğeri İhsan Eliaçık diğerinin adını anmaya bile gerek yok. Nişantaşına taşınarak zaten nerede durduğunu ve derdinin ne olduğunu semiyolojik olarak ortaya koymuş bir tür.
Bu iki zatın yıllardır yalpalayan şirazesi 1 Mayıs hadiselerden sonra iyice bozuldu ve şiraze kaydı. Kendi tarihsel süreçleriyle ve medeniyet kökleriyle/eğer varsa inşa edilmesi bakımından hiçbir bağlantısı olmayan bu iki zevat 1 Mayıs üzerine düşündükleri, söyledikleri ve eyleme geçtikleri süreyi İslam’ın ve Müslümanlar’ın işçilere nasıl bakması gerektiği üzerine kadar zerre kadar kafa patlatmadılar. Elinde molotofla sağa sola saldıran, kaldırım taşlarını söküp sağa sola fırlatan, polisi hainmiş algılayan, esnafın rızkına mani olan Vandallara ve haramzadelere biri bizzat eylemlerine katılarak biri de teorik bir biçimde yazı yazarak destek vererek vebal içinde olduklarını fark edemediler bile.
Gezi olaylarında hem ahlaken ve hem düşünsel olarak daha zelil duruma düşen bu zevatların biri yine eylemler içinde bulunarak diğeri kendince teorik yazılar yazarak ülkeyi ateşe verenlere hak verdiler. İkisinin tek ortak noktası vardı ikisi de twitter’dan bir şeyler paylaşıyor ve Erdoğan ve hükümete yüklenmeyi bir fikir, ahlak ve dinin gereği zannediyorlardı. Bu zevatlar 1 Mayıs’ın gezi provası olduğunu Gezi eylemlerinin ise Cumhuriyet Mitinglerinin daha Vandal ve daha ulusalcı/faşist hali olduğunu ve hükümeti düşürme ve darbe doğurtma gayesi olduğunu anlayamadılar ya da Erdoğan öfkesinden dolayı anlamak istemediler.
Bekaroğlu bir zamanlar İslamcı sosyalist içeriğine sahip parti kurma teşebbüsünde bulunmuşken diğeri Ebuzer El Gifari’yi elinden geldiğince istismar edip kullanıp sloganik İslamcı sosyalist teori kurma traji-komik bir hal sergilemiştir. Ulusalcılar aynı safta bulunarak Erdoğan’a ve hükümete çakmanın imanın gereğinden olduğu patolojisi içerisine girmişlerdir. Ulusalcı/Kemalist taifeyle bazen aynı zeminde hareket eden bu iki Müslüman zevata neden rahatsız olduklarını sormak istiyorum. Mevcut iktidara ve hükümete zerre kadar destek vermeyen bu zevat neden rahatsızdırlar acaba?
Bu hükümet döneminde 28 Şubat baskısının ve vesayetinin kaldırılmasından mı rahatsızsınız?
Bu hükümet döneminde Kuran-ı Kerim, Siyer ve Osmanlıca derslerinin okutulmasından mı rahatsızsınız?
Bu hükümet döneminde referandum sonrası YAŞ kararlarıyla acımasız biçim ve usulle rızıklarından edilen mağdurların mahkeme yoluyla haklarını elde etmelerinden mi rahatsızsınız?
Bu hükümet döneminde imam hatip okulların artışına ve kuran kursların artışına müsaade eden 4+4+4 düzenlemesinden mi rahatsızsınız?
Bu hükümet döneminde coplanan başörtülü manzaralarına son verilmesinden, üniversite ve kamuda bu insanların çalışabilmesinden mi rahatsızsınız?
Bu hükümet döneminde ayırt olunmaksızın tüm cemaatlerin yurt ve kuran kursu sayılarının artmasından ve hizmetlerinin çoğalmasından mı rahatsızsınız?
Bu hükümet döneminde Anadolu/lu/nun siyasette, ekonomide, bürokraside ve akademide yükselişinden mi rahatsızsınız? Ya da Anadoluluya köleliği ve uşaklığı ya da klasik Kemalist söylemle hasoluğu-memoluğu daha mı yakıştırıyorsunuz?
Bu hükümet döneminde darbe yapmışları, darbeye teşebbüs edenlerin tasfiye edilmesi ve darbe yapamayacak duruma düşürülmesinden mi rahatsızsınız?
Tüm siyasal, ekonomik ve diplomatik usulü terk ederek bedeli neyse ödemeye hazır bir adamın “siz öldürmeyi iyi bilirsiniz” diyerek İsrail Cumhurbaşkanına ‘one minute’ demesinden mi rahatsızsınız?
Bu hükümet döneminde insanların özgürce namaz kılması, giyinmesi ve Müslümanlığın sergilenmesinden mi rahatsızsınız?
Suriye’de 100 bini aşkın insanı öldüren eline kan bulaşan Esat için kanlı elle tokalaşmam dediği için mi rahatsızsınız?
Dindar bir nesil istiyoruz diyen bir başbakandan rahatsız olmak neyin nesidir beyler?
Anadolu’daki adam çıkıp bu adama sürekli dua ediyorsa size ne oluyor yoksa Anadolu’daki adamı bidon kafalı olarak mı görüyorsunuz.
Son olarak Eliaçık denen zevata şunu söyleyeyim. Vicdansızca istismar ettiğin Ebuzer ne Oda Tv’ye ne The Economist’e övgüyle haber olmayacağı gibi Balçiçek İlter’in programına da çıkıp Müslümanlara/dindar insanlara saldırmazdı. Çünkü Ebuzer Ebuzer’dir. Ebuzer’i artık istismar etme yeter. Bir anektoduda burada paylaşayım. Birkaç yıl önce Sivas’tan kalkıp bir işi için İstanbul’a gelen, aynı zamanda uğradığı Eliaçık’ın yanındayken beni arayan ve benimle orada görüşmek isteyen bir dostumun çağrısıyla gittiğimde tanımıştım kendisini. 1 saatlik konuşmalarına şahit olduğum zat ve gevşek ortamından sonra dostuma şunu demiştim. “ Dostum, bu adam için Sivas’tan kalkıp gelmek israftır.”
Her ikisi de benden yaş olarak büyük olan bu zevatlara son söyleyeceğim şey İslam dünyası ve Müslümanlar için daha esaslı neler yapabileceklerinin muhasebesi içerisine girmektir. 1 Mayıs ve Gezi eylemlerinin öncülüğünü yaparak Kemalist ve Ulusalcılarla omuz omuza bulunmak bir erdem değildir. Unutmasınlar ki bir partiye ya da liderini hedef almak siyasette seçmenine de hedef almak anlamına gelir. Nitekim bu seçmen kitlenin çoğu dindar insanlardan oluşuyor. Siyasal bir söylem ya da hareket mi oluşturacaksınız kurarsınız partinizi olur biter. Müslümanlık Ulusalcı/Kemalist bir gazeteye röportaj verip bir takım Müslümanları ya da dindar insanları firavunlaşmakla suçlayarak 'Musa'nın Tanrısı'na mı ulaşacaksınız, nereye?' demek değildir. Bu adamlar eleştirilir mi muhakkak ama böyle değil. Düşmanımın düşmanı dostumdur mantığı Müslüman mantığı değildir. Derdiniz Twitter’daki takipçi sayısını artırmaksa inanın değmez. Ruhunuzu ve şahsiyetinizi geziden yuvaya döndürmelisiniz. Bu adamlar eleştirilir mi muhakkak ama böyle değil usul bu olmamalı. Ben mi ne yapmaya çalışıyorum Nietzsche'nin dediğini...
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
Haber Ara
Yorum Yap