Her ne zaman memleketimin sorunları üzerine düşünürsem nedendir bilmem aklıma hep Christoph Martin Wieland’ın “Abderalılar” kitabı düşer. Biraz bize benzemek eğilimlerine sahip Abderalılar, bizim gibi nevi şahsına münhasır bir topluluktur. İlginç adetleri, devlet düzeninin işleyişi, olaylara getirdikleri yorumlar ve parlak çözümlerle devirlerinde diğer devletlerin alaylarına hedef olmuş, Trakya’da yaşamış ve talihsiz bir olay sonucu kaybolmuş bir toplum olan fakat sıfatları yani Abderalılığın hiçbir zaman yok olmayacağı bir miras bırakmışlardır. Yani yazarın ifadesi ile belki Abderalılar olmayacak ama Abderalılık bir yerlerde varlığına devam edecektir.
Bacon, insanın ön yargıda bulunmayı ve aceleci davranmasını İdola tribus ( soy putu ya da cins putu), duygularını kullanması yani öznel olmasını, İdola specus ( mağara putu), içinde yaşadığı toplumun kabullenimleriyle hareket etmesini İdeola fori ( Pazar putu) yaşadığı dönemdeki otorite ve felsefi sistemden etkilenmesi ya da onunla kuşatılmasını, İdola theatri (tiyatro putu) olarak isimlendirmiştir. Bacon insanın 4 önemli idole/puta sahip olduğumuzu iddia eder. Şeriati’de bu idollerin sayısı aynı fakat isimleri farklıdır. Ona göre de insanın 4 zindanı vardır. Bunlar doğa, tarih, toplum ve ben’dir. İnsan bu dört zindanın tutsağıdır. Bu dört zindandan kurtulmadığı müddetçe özgürlüğünü elde edemeyen köle hükmündedir. Bacon’a göre ise bu dört idolden kurtulamazsa insan doğru bilgiye erişemez. Zihni ise her yansıttığı nesneyi tozlu gösteren tozlu bir aynaya benzer.
Kant’ın “ergin olamama” diye gördüğü konuma sahip oluşumuz, Bacon’ın tozlu aynalara benzettiği zihinlere sahip oluşumuz Şeriati’nin dediği zindanlara tutsak oluşumuz doğru karar vermemizi ve doğru eylemde bulunmamıza engel olmaktadır. İçinde bulunmuş olduğumuz bu hazin durum yaftalamalara, etiketlemelere, fişlemeye, korku ütopyalarına yani bir anlamda paronayaya yol açıyor. Ergenekoncu, AKP’Cİ, Dinci, DEHAP’çı, Kürtçü, Türkçü, İslamcı, cemaatçi gibi yaftalamalar gırla gidiyor. Bu yaftalamalar şimdiye ya da yakın döneme ait olan yaftalamalar değil daha öncede bu yaftalamaların farklı versiyonu söz konusuydu.
Korku ütopyası, vehim ya da kuruntulu düşünceler, tutumlar ve davranışlar hayatımızı ve istikbalimizi esir alabildiği gibi doğru karar vermemize de engel olabilir. Nitekim Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde şapkadan çıkan 367 kararı, Rektör atamalarında 2 oy almış (biri eşinden) adayı rektör atamak, bir eşitsizliği kaldırma teşebbüsünü bu eşitsizliği kaldırmak gelecekte eşitsizliği doğurabilir gerekçeyle durdurmak (akıl almaz) icma halindeki parodoks içtihat, partilileri taşlarla kovalayan yurdumun insanı ve bunun üzerinde İzmir güzellemeleri yazan güzide yazarlarımız (Ertuğrul Özkök, Yılmaz Özdil ruh ikizleri) bize ait olan düşünce, tutum ve davranışlardır.
Hele hele bu yurdumun insanının bir ideolojisi varsa alem seyretsin karnavalın tam ortasına düşmüş öznenin halini… İşte o zaman Üstad Cemil Meriç’in dediği “İdeoloji idraklerimize giydirilmiş olan deli gömleğidir. “ söylemi gerçekleşmiş olur.
Soy, mağara, çarşı, tiyatro hayaletleriyle yaşarken doğa, tarih, toplum, ben zindanlarına esir olmuşken doğru kararlar verememek ve doğru yaşayamamanın bedelini biz ödediğimiz gibi gençliğimiz ve geleceğimiz ödeyebilir. Yüzbinlerce gencin uykularını bozmak vicdanı yaralar. Filler tepişirken olan karıncalara olmaz mı hep. Zaten yazgı bu değil midir? Bu arada ben kimim mi? Kurbağaların insan sayısını geçtiğini Abderalılara anlatmak için akla karayı seçen fakat kurbağaların güzelim Abderayı istila etmekten koruyamayan Abderalı Demokritos olabilirim. Ne demek mi istiyorum anlamak isteyenlere Rene Descartes’in “Metot Üzerine Konuşma”, Ali Şeriati’nin “İnsanın Dört Zindan”, Francis Bacon’un “Novum Organum’unu ve Denemeler” kitaplarını olmadı bir de Gazzali’nin “el-Munkiz mine'd-Delâl” kitabını tabiî ki öncelikle Christoph Martin Wieland’ın “Abderalılar” kitabını okumalarını tavsiye ederim.
Yorum Yap