"Rabbin türlü eziyete uğratıldıktan sonra hicret eden, sonra Allah uğrunda savaşan ve sabreden kimselerden yanadır...” (Nahl, 16/4 ı -42).
" ... Hicret edenlerin, memleketlerinden çıkarılanların, yolumda ezaya uğratılanların, savaşan ve öldürülenlerin günahlarını elbette örteceğim. And olsun ki, Allah katından bir nimet olarak, onları, içlerinden ırmaklar akan cennetlere koyacağım ..” Nahl, 16/11
" ... Hicret edenlerin, memleketlerinden çıkarılanların, yolumda ezaya uğratılanların, savaşan ve öldürülenlerin günahlarını elbette örteceğim. And olsun ki, Allah katından bir nimet olarak, onları, içlerinden ırmaklar akan cennetlere koyacağım ..” Nahl, 16/11
Tarihte en anlamlı yolculuk Hz. Peygamber (S.A.V) ile dos/t/doğru dostu Ebu Bekir ile yapmış olduğu yolculuktur. Tarihte en dalga kırıcı hicret Resullah’ın -sonradan sahabesinin katılımıyla- Medine’ye hicretiyken en şerefli ve en izzetli misafirperverlik ise Medinelilerin misafirperverliğidir. Medeniyet kurucu bir hicret neticesinde tarihin en güzel asrı ve medeniyeti Medine’de kurulmuştur. Yesribin evlatları ile kutlu yolculuğun Resulü ve sahabesi birlikte Yesribi medineye çevirip Medine’de medeniyet kurmuşlardır. 5 ay sonra Hz. Peygamber tarafından kardeş ilan edilen Ensar ve Muhacirle inşa edilen medeniyet ve çağ Asr-ı Saadet dönemi olarak görülmüştür. Medeniyet’in inşa süreçlerinden en önemli uğrak noktalarından biri Sevr mağarasıdır. Sevr’i ıskalamamak adına “Sevr” üzerine ayrıca yazacağım.
Ensar’la Muhacir topluluğunun karşılaşması iki izzetli topluluğun karşılaşmasıdır. 5 aylık kısa bir sürede Hz. Peygamberin terbiyesi almış ve Muhacir’e göre müreffeh denilebilecek bir topluluk olan Ensar’la Mekke’de zulüm görmüş ve zahmetli çileli kutlu bir yolculuğun şahitlerinin karşılaşması ve buluşması tarihteki en asil ve anlamlı buluşmadır. İki faziletli toplumun bu anlamlı buluşması büyük bir devlet ve medeniyet tecrübesi üretmiştir.
Nasıl ki, Muhacirleri faziletli kılan hususiyet Allah ve Resulü'nün rızasına nail olmak için göç etmiş olmaları ise, Ensar’ı faziletli kılan da Allah ve Resulü'nün rızasına nail olmak için yaptıkları yardımlardır. Hz. Peygamber' e verdiği sözlerinin arkasında sağlam duran Ensar, içte Yahudi-münafık fitnesine, dışta ise müşrik tehdit ve tehlikesine karşı Hz. Peygamber'in çevresinde yekvücut olmuşlardır. Nitekim Ensar’ın bu sağlam ve vakarlı duruşundan dolayı ölümüne yakın Hz. Peygamber "- Ashabım! Size Ensar’ı vasiyet ederim. Çünkü bunlar benim cemaatimdir, sırdaşlarım ve eminlerimdir. Onlar, üzerlerine düşen yardım vazifesini (Akabe gecesi söz verdikleri gibi) yerine getirdiler. Şimdi (vazife mukabilindeki) hakları kalmıştır (ki, cennettir). Şu halde siz, Ensar’ın iyilik edenlerine teveccüh ve ikram ediniz! (Hududun gayri) fenalık yapanların kusurlarından da vazgeçiniz ve affediniz!” tavsiye ve emrinde bulunmuştur. Medine'li fedakar Müslümanlara hitaben "Siz bana insanların en sevimlilerindensiniz" diyerek sevgisini izhar eden Hz. Peygamber etbalarının da kendilerinden olmaları için istekte bulununca "Allahım! Onların etbaını onlardan kıl!" diye dua etmiştir. "Ensar mahallelerinde hayır vardır" diyerek onlara k iltifat eden Hz. Peygamber "(Kıyamet günü) Kevser havuzunda bana mülaki olacaksınız" diye müjde vermiştir
Kur'an-ı Kerim'i incelendiğinde Ensar'ın şu niteliklerinden söz edildiği görülür: "Ensar, Muhacirleri barındırırlar ve onlara yardım ederler, onlara derin sevgi beslerler, onlara yaptıkları yardımlardan üzüntü duymazlar, kendileri ihtiyaç içinde olsalar da Muhacirleri kendilerine tercih ederler; mala, mülke karşı hırsları yoktur, muradlarına ermişlerdir".[i]
Ensar’ın Muhacir’e yönelik davranışlarından ve kardeşliğine örneklerinden biri Abdurrahman bin Avf ve Sa'd ibn Rebi arasında geçen kardeşliktir. Abdurrahman bin Avf'a kardeş olan Sa'd ibn Rebi' malının yarısını alması için ona teklifte bulunmasına karşılık bu teklifi kabul etmeyen Abdurrahman bin Avf "Kardeşim Sa'd! Siz bana çarşının yolunu gösterin yeter" diye mukabelede bulunmuş ve Ümmetten topluluk ise ona pazarını açmıştır.
Ensar ve Muhacir tecrübesi bir tesadüf değil tüm Müslümanların hayatlarında mukadder tecrübi bir yolculuktur. İnsanlık tarihinde zalim, zulüm, işkence ve hicret tarihsel bir hakikattir. Ensar ve muhacir tecrübi hakikatinin perspektifi bize farklı zaman ve mekanlarda nasıl davranmamız gerekti konusunda bir perspektif verir.
Osmanlı tecrübesi yıkıcı zihniyetler ve kurucular tarafından yok edilince yeni bir zihni karakter enjekte edildi şuurumuza. Bu sorunlu zihin geçenlerde ürktüğüm, tiksindiğim ve üzüldüğüm eli sopalı ve elleri taşlı bir görüntüyle ortaya çıktı. Ulusalcı zihniyet Anadolu insanlarına bile enjekte edilmiş olsa gerek ki kadim ‘rızık ve nasip’ kavramına sahip topluluğun evlatları ellerinde taş ve sopalarla Suriyeli avına çıkmışlardı. “Ekmek teknesi” tasavvuruna sahip bir topluluğun evlatlarını Suriye’li muhacirlerin ekmek teknelerini yağmalarken görmek Ensar-Muhacir tarihi tecrübesine sahip bir millet için utanç meselesidir. Malının yarısını vermeyi geçelim ahırı bile kiraya veren ve bir daireden dört kat kira alan bir topluluk yığını haline geldik ve hayvanlaştık. Ensarlaşma’dan yamyamlaşmaya dönüşümü yaşamanın bedeli ağır olacak görünüyor.
Osmanlı döneminde en büyük göç 93 Harbi denilen 1870’lerde yaşanan Çarlık Rusya’sı ile yapılan savaşlarda olmuştur. Ensar-Muhacir tecrübesi eksikliklerde olsa bu süreçte yaşanmıştır. Bu kardeşliğin hayata geçmesinde en büyük etkenlerden biri kavram ve tasavvur olarak “Muhacir” kavramı ile onları karşılayan onlara kardeşlik yapan Ensar konumundaki kardeşlerinin tasavvurudur. Onlar zahmetli bir yolculukla gelen kardeşlerini hicret etmiş kardeşleri olarak gördüler. Suriye’de Esad zulmünden kaçmış olan Müslüman kardeşlerimizi Muhacir kavramıyla isimlendirmeyip “mülteci” kavramıyla isimlendiren bir topluluğun tasavvuru yamyamlaşma sendromundan ötesi olamaz. Onlara göçmen diyen zihni bir tasavvur ne Ensar ne Muhacir kavram ve tasavvurlarını anlayamaz.
Ne yazık ki ülke Müslümanları olarak rızık tasavvurumuz, birlikte yaşama ahlakımız ve konformizm anlayışımız “Ulusalcı” ve “Laikçi” kafa tiplerinden çokta farklı değil birkaç içinde bulunduğum mecliste dini gelenek ve terbiyeden gelen dostların ve birkaç yazarın yazısını okuyunca ümmetçi bir algıdan ulusalcı bir kafaya nasıl yaklaştığımızın hazin örneğidir. Ülkede İslami bir olduğu yapı iddiasında bulunan bir cemaatin yayın organlarında ırkçı, faşist ve provokatif yayınlarına bakmak bile ümmet algısından ne kadar uzağa düştüğümüzü gösterir.
Evet Muhacirler kalabalık değildi ama Ensar da sayıca çok fazla değildi değildi. Rivayetlere göre Hz. Peygamber Ensar’dan 46 aileyi Muhacir’den 46 aileyi kardeş kıldı. Biz ise sözde 70 milyon Müslüman olarak 1 milyon Müslüman’ı kardeş edinemedik. Ayrıca Ensar henüz 5 aylık Müslümanken bu erdemi gösterdiler. 1250 yıldır Müslüman olduğunu söyleyen bir millet 5 aylık Ensar gibi olamadık ve sınavı kaybettik. Ensar’dan yabancılaşmaya değil daha kötüsü ‘yamyamlaşma’ sürecine girdik. İslami duyarlılık sahibi olduğunu söyleyenler memleket faşisti durumuna düştüler.
Bu halle Hz. Ebubekir, Hz. Ali, Hz. Abdurrahman bin Avf ve Hz. Sa'd ibn Rebi’ye uzak olduğumuz gibi Hz. Peygamber de cennet de bize çok uzak duruyor. Suriyelileri yük, kalabalık, kirlilik ve huzursuzluk gören kafayla ve bu halle Resulüne ve ashabına komşu olmak çok zor görünüyor. Mahallerimizde artık hayır olmayan ve hayır kalmayan bizlere Kevser havuzunda Resul’e mülaki olmak da çok zor bir durum.
[i] Algül Hüseyin. Muhacirun - Ensar Uzerine Bir Araştırma, Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Yayınları, C. 5(1993),S.5. ss. 25-52
Yorum Yap