Yazmış olduğum yazılardan ilki 1997 yılında üniversite 2. sınıf öğrencisi iken o zamanki Akit gazetesinde köşe yazısı olarak yayınlamıştı. Yayınlanan ilk yazımın heyecanı ve mutluluğu anlatılmaz bir duygu idi okuyan ve düşünür bir genç olan benim için. O zamanlarda üstadım olarak gördüğüm Şahin (Torun) Abi yamamım için erken olduğunu havuzu doldurmam gerektiğini söylemişti. Bu nasihati dikkate alarak belli bir müddet hiçbir gazete ve dergiye makale ve yazımı göndermemiştim.
Bu yıllardan sonra en büyük teşebbüs olarak siyaset felsefesi okumalarıma dayanan ülkede yeni bir siyasetin arandığı zamanlarda yeni bir siyasi bakışı içine alan yaklaşık 150 sayfalık bir çalışma ortaya çıkarıp o zamanlar “Muhtar bile olamaz.” denilen şu an Başbakan olan R. Tayyip Erdoğan’a “Şişedeki Hastalıklı Toplumu Kurtarmak” başlığındaki çalışmamı sunmuştum. 2000’li yıllarda henüz 20’li yaşlarda Witgenstein’in dil-anlatım ilişkisini anlatmak için kullandığı şişe-sinek metaforundan esinlenerek yazmıştım bu çalışmamı. Mevcut bürokratik, siyasal ve anayasal yapının şişe halini alıp bireylerini kuşattığını ve şekillendirdiği tezi üzerinde durup kendimce çözüm önerilerinde bunmuştum. Sn. Erdoğan 22 yaşında bir genç olarak şahsımı kutladığını ve bu durumdan etkilendiğini ifade ettiğinde mutlu olmuştum. Gelecekteki planlarımı sorduğunda İngiltere’de master ve doktora yapmak istediğimi söylemiştim. Aynı günlerde tanıştığım
Aradan 2 yıl geçtikten sonra Yusuf Abi o yıllarda Editörlüğünü yaptığı Umran dergisi için yazılarımı beklediğini söyledi. İlk yazımı 2002 Temmuz ayında “Yeraltından Istıraplar” başlığında yayınlamıştım.
Geçenlerde dergiden arayıp Tanzimat’ın 170. yılı nedeniyle bir dosya çıkacağı ve bir yazı istenildiğinde seve seve kabul ettim. İlkokulum olan Umran dergisinin bu isteği akademi ve bürokrasi üçgeninde sıkışan beni oldukça mutlu etmişti. Bu özlemle Tanzimat düşüncesi üzerine uzun bir makale kaleme aldım. Mutlu olmuştum çünkü Üstad Meriç “Dergi hür tefekkürün kalesidir.” Diyordu. Yani bürokrasinin koyabileceği takozlar kısıtlıydı. Nietzsche geleceğin filozoflarının üniversite profesörlerinden değil çılgın düşünür tiplerinden çıktığını söylerken belki de bürokrasinin akademiyi nasıl kuşatacağını tahmin ediyordu. Akademi entelektüel kabiliyetleri körelten yetenekleri öldüren yazıyı ve düşünceyi kalıba sokmaya çalışan haliyle bürokrasiye uşaklık yapmaktadır. Mevcut akademik yapılanma düşünür bir tipin ortaya çıkmasına ciddi anlamda engel olmaktadır. Akademi ve düşünce dünyası üzerine daha sonraki yazılarda durmaya çalışacağım. Okura tavsiyem Kasım ayında bir bayiye gidip sıcak sıcak bir Umran dergisi alması ya da abone olmasıdır. Okura iyi okumalar dilerim…
Umran Dergisi: 0212 640 01 22
Yorum Yap