Dolar

42,6940

Euro

50,2029

Altın

5.909,30

Bist

11.456,34

Dindarlık ve İrlandalılık

15 Yıl Önce Güncellendi

2012-02-09 10:47:38

Dindarlık ve İrlandalılık

Din insanoğlunun hayatında sürekli tartışılan bir fenomen olduğu gibi genel anlamda ise kabul edilen bir olgu olmuştur. Din ve dini hayat tarzı pozitivistleşmeye çalışan, bu paralelde modernleşme ve batılılaşma yörüngesine sığınmaya çalışan bizim elit zihin yapısında, bürokratik ve kalemiye sınıfında da bir sorun olarak görülmüştür. Tanzimatla başlayan batılılaşma temayülü dini inancı ve dine dayalı hayat algısını kendinde barındıran kişileri hep modernleşme ve ilerleme karşısında hep sorun olarak görmüştür. Anakronik kamusal alan tartışmasının da en önemli nedeni bu bakış açısında sahip olunulmasıdır. Dine ve ‘dindar’a marazi bakışın en önemli nedeni de dini ve dindarı ilerleme ve çağdaşlaşma karşısında bir engel olarak görmektir. Bu arada ‘dindar’ kavramının uyduruk bir kavram olduğunu söylemeliyim. ‘Çağdaş’, ‘seküler’ karakterde ve görünümde iki yaşlıca bayanın aralarında konuşurken ‘dindar’ ne demek canım adı üzerinde ‘dini dar’ olan demek değil mi? şeklinde şahit olduğum konuşma bu kavramın ne kadar uyduruk olduğunu gösteriyor.

Bu ilerleme ve batıllaşma saplantısı zamanla ideolojik bir bakışa dönüşmüştür. Zamanla resmi ideoloji hale gelmesiyle cisimleşen bu bakış jakoben bir devletin temerküz etmesine yol açmıştır. İdeolojik laik-seküler bakış dine tahammülü olmayan bir devlet algısı ve onun kurumlarını meydana getirmiştir. Nitekim bu algıya karşı her tür söylem ya da duruş lanetlenmiş ve korkunç bulunmuştur. İskilipli Atıf Hocanın batılılaşma alameti olan şapkadaki karşı duruşu ölümle cezalandırılırken, imanın önemine ve İslam’ın önemine değinen Bediüzzaman’ın sürgün hayatı yaşaması ve eserlerinin yasaklanması cezalandırması söz konusu olmuştur. İronik bir biçimde kendi döneminde Bediüzzaman’ın sıkıntıya uğradığı dindar biri olmayan Adnan Menderes’in Türkçe Ezana son vermesi intikamcı bir duygu sonucunda idam edilirken yine İslami söylem geliştiren MNP’nin, RP’nin kapatılması ve 28 Şubat gibi darbelerin arkasında bu tahammülsüzlük yatmaktadır.

Başbakan’ın ‘dindar bir nesil yetiştirmek istiyoruz’ söylemi büyük bir tartışma oluşturdu. Bu yaklaşımı ideolojik bulanlar olduğu gibi anlamsız bulanlar da oldu. Yine meseleleri zihin körlüğü içinde anlama ve algılama hastalığımız bu meseleyi de doğru anlayamamamızı sağlamıştır. Mantık gereği eğer bir şey söylenmişse ya da bir fiil meydana getirilmişse bu söylem ya da fiilin bir nedeni vardır. Başbakan’ın söylemi tartışıldığı bağlamda, konuştuğu mekan ve zemin bakımından ele alınması gerekir. Yine bu söylem hem kişisel hem de tarihsel bir tecrübenin neticesidir. Öncelikle meselenin gündeme getirilme nedeni ve bağlamı CHP’nin imam hatipler ve meslek liselilerin üniversite sınavına girişte katsayı meselesiyle ilgili Danıştay’a başvurmasıdır. Yine konuştuğu zemin kendi gençlik örgütünün yapmış olduğu organizasyondur. Başbakan’ın yaşadığı kişisel tecrübe ise; kendisinin bir imam hatipli olması ve bu imam hatipliliğin kişisel anlamda kendisine şahsiyet, erdem ve ahlak gibi nitelikleri kazandırmış olduğunu düşünmesi ve dini karaktere sahip olduğu bu kişiliğinin ülkesinin gelişmesine katkıda bulunduğuna dair inancıdır. Başbakan bu ülke için iyi şeyler yaptığını söyleyen ve buna inanan bir adam. Bu iyi işler yapabilmesinin kaynağında ise almış olduğu pedagojiyi buluyor. Bu pedagoji de dini bir terbiyedir. Bu durumun hem kişisel bir tecrübe olduğunu hem de tarihsel bir fenomen haline gelen bir şey olduğunu söyleyebiliriz. Birileri ister kabul etsin ya da etmesin bu adamın tarihe geçecek bir adam olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü bu ülke insanları için önemli işler yaptığına inanıyor ve bu işleri yapıyor. Bitmeyen bir enerji sönmeyen bir inanca sahip olan Başbakan söylemlerinde “eşek ölür kalır semeri insan ölür kalır eseri” diyerek geleneksel söylemi kullandığı gibi “insanı yaşat ki devlet yaşasın” diyerek İslam bilgeliğini Hz. Muhammed’in (SAV) “Bir milletin efendisi ona hizmet edendir.” hadisini kullanan ve besmeleyle açılış yapan ve Kuran okuyan bir yönetici yani mevcut İslami etkeni yaşamında ve icraatlarında gösterge haline getiren bir adam.

İnsanların dindar yetişmesine engel çıkaran yönetimlere eleştiri getiren başbakan böyle bir neslin yetişmesine engel olunmayacağını söylüyor. Dindar nesilden kastettiği ise yalan söylemeyen, maneviyatçı, dürüst, eylemlerinde Allah’ı düşünerek işler yapan ve öleceğini bilerek muhasebe yapan bir nesli anlıyor. Çünkü sürekli vurguladığı şeylerden biri ölmeden yani hesaba çekilmeden önce hesaba çekilmek bunu söylemekle kalmıyor yaptığını söylüyor. İnançsızlık/ateizm ve inanma/teizm iki karşıt olgu. Hangisi insanlığa faydalı olmuş cevabı tartışmalı da olsa teistlerin insanlığa vermiş olduğu iyiliklerin hatırının büyük olduğunu gösteriyor. Tartışmalı ifadesinden kastım Hıristiyanlık bağlamında kilise Hıristiyanlığı dönemi, İslam bağlamında Emevi dönemi ve Musevilik bağlamında İsrail’in yaptıklarıdır. Bu tür durumlar vahyi yanlış algılamaktan kaynaklanan öznel, ulusçu ve öznel din algılarının neticeleridir.

“Tanrı var olmasaydı bile, onu icat etmek gerecekti.” diyen Voltaire’e göre din kurumu; sadece insanlığı düzen içinde tutmak ve insanların erdemleriyle Tanrı’nın iyiliğine layık olmalarını sağlamak için var olur. Nitekim ateizmin anarşik ve nihilist sonuçlarından korkan ve ateistlerin günahkar dolayısıyla ahlaksızlıklarından korkan Voltaire, “Avukatımın, terzimin hizmetçilerimin ve hatta karımın Tanrıya iman etmesini isterim, korkarım ki ancak böylelikle daha az soyulup daha az boynuzlanacağım.” der. İslam meselelere pragmatist ve oportünist bakmaz. Meseleleri idealize eder ve kuldan faziletli bir davranış bekler. Bu ülkede dinden daha çok ahlaktan rahatsız olan ciddi sayıda ahlaksız bir çoğunluk söz konusudur.

Bacon, Locke, Descartes, Kant, Leibniz, Bergson ve hatta Hobbes’te bile toplumsal ve kamusal bakımdan dinin önemine ve işlevine değinir. Ahlaklılığı dinden ayırmaya çalışan ve ikiyüzlü ahlak inşa eden Diderot, Condillac, Hume, A. Comte gibi filozofların görüşleri aydınlanmayı ve onun meyvesi olan acımasız kapitalizmi, sömürgeciliği ve iki dünya savaşını armağan etmiştir.

Ben dindar gençliğin yetişmesinden rahatsız olmam. Böyle bir gayeye omuz veririm dinim de benden bunu bekler. Başbakan’ın bu ifadesi ülkedeki pozitivist, Marksist-leninist, komünist kalıntılarını ve laik taifeyi ciddi şekilde rahatsız etmesini anlıyorum ama ‘içimizdeki irlandalılar’ı anlamakta zorlanıyorum. Neyi mi ya da kimi mi kastediyorum. Daha sonraki yazılarda değineceğim.

 

Yorum Yap

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Haber Ara