Dolar

42,6940

Euro

50,2029

Altın

5.909,30

Bist

11.456,34

Darbenin kırdığı epistemeloji sarstığı ontoloji-II

18 Yıl Önce Güncellendi

2009-03-06 18:44:00

Darbenin kırdığı epistemeloji sarstığı ontoloji-II

 

DARBENİN KIRDIĞI EPİSTEMELOJİ SARSTIĞI ONTOLOJİ II

           

Dünyada küreselleşme tasavvuru ve yükselen, prim yapan bu değer İslami kesim üzerinde etkili olmuştur. Bu epistemolojik kırılma kesimin en önde gelenlerinin zihin dünyasındaki paradigmaları değiştiriyordu. Müslümanlar mevcut konjonktürel durumla uzlaşma tavrını ve söylemini kabullendikçe ? dünya sistemi ile bağlarını kuvvetlendirdikçe dinlerinden sapmayı kabullenecekler.?(7) Aydın zihnindeki epistemolojik sarsıntı camia içindeki mütedeyyin bireylerin ontolojik duruşunu sallıyordu. Küreselliğin nimetlerinden söz eden E.Nazif Gürdoğan, Medine Vesikası'ndan Helsinki Yurttaşlar derneğine uzanan Aydın üyeliği ve zihniyet değişimi, dinî televizyonlarda Ahu Tuğba ile röportaj yapan magazin programları, kozmetik ürünlerini bedeninde özentiyle ve titizlikle kullanan ve talkshowlara katılan varolabilme kaygısı taşıyan başörtülüler ve bu zihniyet değişimi, konjonktüre entegre olma kaygısını içinde barındırıyordu. Kadın-erkek ilişkisinden felsefe, sosyoloji, psikoloji ve Batılı bilimlere olan yaklaşımlara kadar uzanan genişçe modern değerleri paylaşarak önemli bir değişim yaşadılar.(Ö.Çaha) Evde oturup çeyiz hazırlayan kızları, bunlara zaman harcamak yerine kitap okumaya, sokağa çıkıp adalet ve hak talep etmeye ve eylem yapmaya çağıran eril ve kadın Aydınlar ne çeyiz hazırlayabilen ne okuyup Alime olabilen ne de haklarını alabilen bir Müslüman kadın inşa ettiler. İdeal Müslüman kadın tasavvurunu gerçekleştiremediler. Dücane Cündioğlu bu durumu kısaca şöyle izah ediyor: ?Sokağa çıkarılan bu kızlara bazı Aydınlar ?erkek gibi kızlar, helal olsun? deyip alkışladılar. Şimdi ise bu kızlar evlerine döndürülemiyor.? Evinden/hareminden çıkarılan bu kızlar ben-merkezli, sürekli haksızlığa uğradığını düşünen ve hisseden, kimlik çatışması yaşayan, bunun sonucu boşluk yaşayan, evine dönecek kadar safiyetini koruyamayan bu birey evine dönecek karakterde değildir. Sennet'in deyimiyle karakter aşınmasıyla yüz yüze kalmışlardır. Ki bundan kimse kızların evde oturması gerektiğini söylediğim sonucunu çıkarsamaya çalışmasın, sadece bu bir tespit.

           

Aydındaki epistemolojik kırılma İlahiyat camiasında da görüldü. Ontolojik/varolma/ kaygısı taşıyan hocalar kendi din anlayışlarını duyurmak yada kendilerinin meşruiyetlerini ispatlamak için TV programlarına koşuşturdular. Bu sürecin en önemli imajı darbe kırılmasının şokundan en çok etkilenen, en çok yaşayan Zekeriya Beyaz oldu. Bazı İlahiyatçı hocalar kapitalizmin de tetiklemesiyle oynanan tiyatronun figüranları oldular. Spekülatif, rayting yapan programların oluşmasına katkıda bulundular. Namazların cem edilmesi, deve kuşunun kurban olup olmaması, Türkçe ibadet, kadınların Cuma namazı kılıp kılamayacağı, imam nikahı kıyılmasının caizliği, tarikat ve tasavvuf'un bidat olup olmaması bu programlarda mevzu edildi. 28 Şubat'tan sonra İslamcıların bir kısmı İslamcılığı yada radikalliği -aslında bunun adı samimiyet olabilirdi yada geçmiş asıl kültürü ve birikimi referans kabul etme durumu- bırakıp sosyal demokrat yada liberal demokrat oldular. Bunların en somut örneği Metin Metiner'dir. Bazıları da ılımlı konjoktürel bir dil kullanmayı tercih ettiler ve bu konuda titiz olmaya oldukça dikkat ettiler. Postmodern darbe sonrası oluşan epistemolojik kırılma, beraberinde ontolojik güvensizliği ve savrulmayı meydana getirmiştir. Ne yazık ki Müslümanlar olarak Müslüman görünürlüğümüzü minimum seviyeye indirip renk değiştirmeyi tercih ettik. Liberal söylemler ve çoğulculuk, uzlaşma, evrensel insan hakları gibi kavramlar kullanarak yeni bir dil geliştirdik. Bu değişim her alanda kendini hissettirdi. Üniversite okuduğum yıllarda okunan İslami içerikli yayınlar yerini popüler yayınlara terk etti. İslami içeriğe sahip olan yayınlar kitapevlerinin en ücra köşelerine itildi. Bunların yerini vitrinleri süsleyen popüler yayınlar aldı. Bu durumda zaten değişim beklentisi içerisinde olan ve mazeret arayan genç nesilleri popülizme yaklaştırdı. Birbirleri ile konuşmanın haram olduğunu kabul eden bireyler fakülte koridorlarında el ele tutuşarak değişim içerisine girmenin görünürlüğünü teşhir ettiler. 2000 yılının Haziran ayında kendisiyle ilk defa tanıştığım Yusuf Kaplan taşra üniversitelerindeki İslami gençliğin süreçten etkilenip etkilenmediklerini sorduğunda ?çarpıldılar? diye cevapladığımda şaşırmış bir vaziyette, ?onlara ne oluyor?? demekten kendini almıştı. Bu büyük kırılma tepedeki kırılmanın tabana yansımasıydı. Aslında ilk büyük kırılma Refah Partisi'nin kapatılma kararı karşısında AİHM'yi hakem olarak tayin etmek için yapılan başvuruydu. AİHM'yi tayin etme psikozu başörtüsü haklılığını savunmak için başvurularla devam etti. Basit, hamasi duygularla Müslümanlar kendilerini Batı uygarlığını benimseme paradoksuna itmiştir. Ama bu paradoks bir başörtüsü mağduru olan Leyla Şahin'in davasını kaybetmesiyle fark edildi.

           

28 Şubat'la beraber söylemlerin ve dilin değişmesi daha önce söylenilenlerin meşruiyetini kaybetmesine yol açmıştır. Bu bir anlamda Müslümanların daha önceki söylemlerini meşruiyet dışı kılmıştır. 28 Şubat bir anlamda turnusol kağıdı işlevi görmüştür bazıları için. Benim için 28 Şubat bir hakikat duvarı değildir. Sadece duvar olduğu zannedilen bir gölgedir. Tıpkı Platon'un Mağara duvarı gibi..

                                  

Sonuç

 

Müslümanlar olarak bazı aç/ş/mazlarımız ve paradokslarımız var. Bu aç/ş/mazları ve paradokslarımızı aç/ş/madan kendimize yol haritası çizmemiz kolay olmayacaktır. Öncelikli sorun ve paradoks, kendisi modern bir şey olan İslamcılık, nasıl modernliğe karşı olarak anlaşılacaktır? Yada Modern İslamcılık sahih bir din midir, değil midir?(8) Yada Ali Bulaç'ın iddia ettiği gibi İslamcıların projeleri kullanışsız ve modern dünyaya cevap veremeyecek bir halde midir? Bu deneysel olarak ispatlanmış mıdır? Önceden infak etmek için kolundaki bileziğe kadar feragat eden, bir TV açmak için bile bu bir dava deyip kollarından bileziklerini sıyırıp veren ve suiistimale uğrayan inanmışlığını ve -kesime- güvenirliğini ve heyecanını yitiren mütedeyyin insanlara önceki heyecan nasıl verilecektir? Abduh ve Efgani'nin etkisiyle kırılan hikayeci dini tebliğ anlayışını terk eden kesimin, sır kapısı, kalp gözü veya benzeri programlara dini anlatma girişimi bir irca etme durumu mudur? Yada toplumun ahlaksızlığını bu tür programlarla, geçiştirme anlayışımıdır? Yoksa kaş yapıyım derken göz çıkarma mıdır? Güney Asya -özellikle Açe Müslümanları-, Irak, Çeçenistan, Filistin gibi İslam coğrafyasının insanlarına yardım etmede kayıtsız kalan mütedeyyin insanların bu hissiyatlarının bitişinin kaynakları nelerdir? Kızlarımızı ve erkeklerimizi tekrar evimize nasıl döndüreceğiz? Yada ileride dini söylemlerimize ve yazılan yazılara kısacası medeniyetimizin imkanlarına muhatap bulamadığımız zaman nasıl bir duygu içerisinde olacağız? Sosyal, kültürel vs. çok boyutu olan din anlayışını tek bir boyuta yani siyasallığa -tek bir partiye- angaje edenler bu aç/ş/mazı nasıl aç/ş/acaklar? Adalet ve Kalkınma Partisi ve zihniyet değişimi içerisinde olan Aydınlar İslamcılığın sosyo-kültürel bir hasadı mıdır? AKP 28 Şubat Sürecinin bir devamı mıdır yoksa 28 Şubat'a verilen bir toplumsal cevap mıdır? AKP önüne aldığı bir kitleyi özüne mi dönüştürüyor yoksa postmodern -ötekine uzanan muğlak, parçalı- bir kitleye mi dönüştürüyor? Gelenek ve modernlik arasındaki denge hangisinin lehine bozulmaktadır? Bu sarkacın lehimize çevrilmesi için Müslüman Aydının rolü ne olacak? Ömer Çelik'in dediği gibi Ortodokslaşarak donuk kalıp geleneğe mi dönmeliyiz yoksa onun Protestanlık olarak gördüğü moderniteye mi eklemlenmeliyiz yada uzamalıyız(9)? Burjuvalaşan Müslümanları kapitalizmin tuzaklarından nasıl kurtaracağız yada bu insanlara ?infak et? düsturunu nasıl anlatacağız? AKP İslamcılığın merkezden pay kapma enstrümanı mıdır? Bizim bir dönem söylediğimiz yada nostaljik olarak anımsadığımız alternatif bir hayata AB sayesinde ulaşabilir miyiz?

 

Bunlar daha önce kuyuya attığımız fakat çıkarmaya yeltenmediğimiz taşlardır. Değiştim demekle, daha önceki söylemlerimi çöpe attım demekle olmaz? Hadi beyler taşları kuyudan çıkaralım.

 

Notlar:

İsmet Özel, Sorulunca Söylenen, Çıdam yay., 1989

 İslamcılık; ?İslamcılık Ve Türkiye Üzerine Bazı Notlar?, Ahmet Çiğdem, shf. 35

Ömer Çelik, Bilgi ve Hikmet; ?Aydınlık, Din, Gelenek ve Modernite?, sayı: 1, 1993, s. 147

 

 

Yorum Yap

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Haber Ara