Dolar

42,6940

Euro

50,1988

Altın

5.922,26

Bist

11.456,34

Charlie Hebdo Dilemması: Protestanlaşmak ya da Medeniyet Kurmak I

12 Yıl Önce Güncellendi

2015-01-28 15:31:55

Charlie Hebdo Dilemması: Protestanlaşmak ya da Medeniyet Kurmak I
Batı oryantalizmi Edward Said’in ifadesiyle “sömürgeciliğin keşif kolu” Napolyon’un hem kültürel hem de coğrafi işgaliyle başlamıştır. Söz konusu bu kültürel işgal; dil, din, siyaset, ekonomi alanında gerçekleşmiştir. Kültürel alandaki bu işgal fasih Arapça’nın günlük hayatta işlevsiz kaldığı, Ammice’nin kullanılması ve yaygınlaşması gerektiği propagandasına ve bu propagandanın pratik karşılık bulmasına yol açmıştır. Dilini yitiren bireyler din anlayışını, din anlayışını yitiren topluluklar siyaset ve ekonomide işlevsiz kalmıştır.

19. Yüzyılın başından itibaren sömürgeleşmiş topluluklar olan İslam Coğrafyası 1. ve 2. Dünya savaşından sonra diktatöryel yönetimlerle idare edilmesine yol açmıştır. Diktatöryel yönetimlerle entelektüel ufukları törpülenen toplulukların maddi ve manevi olarak çoraklaştırılması tarihte özne konumunda yer almamasına nesne konumuna itilmesine yol açmıştır. Nesne haline getirilen toplulukların manipülasyonu veya sömürgeleştirilmesi kolaylaştırılmıştır. Nitekim Huntington’un tezi gereğince fakirleşen çevreyi temsil eden İslam ile güçlü olan Batı (Judeo-Christian) medeniyetleri arasında çatışma meydana gelecek, fakir olan İslam Toplulukları Batı toplumlara karşı mücadelede teröre başvuracaktı. Bu tez bir anlamda eğer fakirleştirirseniz teröre bulaştırabilirsiniz tezi ve tavsiyesiydi.

Nitekim bu işgaller ve fakirleştirme Afganistan’da Taliban, El Kaide, Suriye’de Nusra’yı, Nijerya’da Boko Haram, Somali’de Eş Şebab gibi unsurları meydana getirmiştir. Bu unsurlar bulundukları bölgenin fakirleşmesine ve kaotik hale gelmesine yol açmıştır.
1990 NATO konseptinde S.S.C.B.’nin yıkılışından sonra yeni düşman ve şer kaynağı İslam görülmesiyle İslam dünyasına karşı kültürel, siyasi, ekonomik ve coğrafi işgaller gerçekleştirilmiştir. Nitekim eleştirel olarak baktığım düşünürler olan Cabiri, Hasan Hanefi, Fazlur Rahman, İsmail Faruki gibi düşünürler veya entelektüellerin ya da Said Havva, Yusuf El Kardavi gibi müvahhit Müslüman alimlerin yetişmesinin imkan ve zemini 1990’lı yıllardan sonra ortadan kaldırılmıştır. Nitekim 28 Şubat süreci de bu konseptin neticesidir. Velhasıl neo-islam-cılık diye bir şey zırvalayan Ali Bulaç’ın düştüğü zavallılık ve içinde bulunduğu paralel hal hem 28 Şubat sürecinin hem de NATO konseptinin neticesidir.

Tunus’ta sahih olan diriliş eylemleri Batı isimlendirmesi (Arabic Spring) ve manipülasyonuyla sanal ve köksüz hale getirilmiş bahardan hazana dönüşümü sağlanmıştır. Tunus haricindeki yönetim karşıtı hareketler Mısır’da, Suriye’de, Yemende ve Libya’da müdahalede bulunularak anlamsızlaştırılmış ve iç çatışmaya dönüştürülmüştür.

Müslümanlara vatanlarında huzur veremeyen Judeo-Christian Uygarlık 11 Eylül’le İslamifobia’yı artırmış “fundamatalist, cihadist, islamofascism, İslamic terorism” gibi kavramları kullananlar İslam ve Müslümanlar aleyhinde ters algı meydana getirmekle yetinmemiş İslam dinine katılımları engellemek için ortam yaratmışlardır.

Sosyolojik ve stratejik temelleri bulunan son Charlie Hebdo saldırısıyla Avrupa’daki Müslüman toplumları baskı ve tehcire uğratmak İslam’ın terör dini olduğu inancını yaygınlaştırmak amacı taşımaktadır. İslam dünyasındaki toplulukları ılımlı İslam/Protestanlaşma ya da şiddet yanlısı olmaya itmek kaygısındalar. Cemaat-i İslam ve İhvan-ı Müslim hareketlerinin eş zamanlı yok edilmeye çalışılması bu amacın pratiğidir.

İslam coğrafyasına burada düşen pay ise kendini kuşatan Judeo-Christian dünyanın niyetlerini/teorilerini anlamak medeniyet kurma refleksini yeniden harekete geçirmektir. Dil, din, ekonomi, coğrafya, siyaset ve kültür bakımından birikimini gözden geçirmek fikri bir atılım sürecini gerçekleştirmek için yola koyulmaktır

Yorum Yap

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Haber Ara