Bir yanımız ölürken: Cağaloğlu yanıyor!
16 Yıl Önce Güncellendi
2011-05-19 23:47:24
Kitabın, kitapçının ve kütüphanenin ne olduğunu bilen ve ilmin bu üç unsurunun kıymeti bilen için bahs olunan unsurlar oldukça kıymetlidir. Cahit Zarifoğlu 'Bir kitabevi açmak bir üniversite açmaktır.' Der. Bir kitabevi bırakın üniversiteyi üniversite ötesi bir şeydir. Entelektüel ya da ilim adamı üniversiteden çıkmaz ilim insanı kitapevinden çıkar. Üniversite birçok okur-yazar çıkarır ya da yarı-aydın çıkarabilir fakat çapı entelektüel ya da düşünür çıkarmaya yetmez. Kitap okumaya meraklı, kitabın ders notlarının ötesinde anlamı olduğunu bilen biri için kitapevi gün içinde uğramadan geçemeyeceği bir yerdir.
Erzurum'da üniversite okuduğum yıllarda kitapevinin üniversiteden daha çok kıymeti harbiyesi vardı nazarımda.
Arkadaşlarımın ders notları peşinde koştuğu yıllarda ben halet-i ruhiyemin ve o günkü zihnimin kaldırabileceği kitapların peşinde koşardım. Cumhuriyet caddesindeki üniversite kitabevine girdiğimde kendimi Bacon'un Süleyman'ın Evi'nde zannederdim. Kitap ve kitapevi yalnızca zihin açlığımı giderdiğim kıymetler değil aynı zamanda karnımı doyurmama vesile de olan unsurlardı. Kitap alamayacak kadar param olmadığı zamanlar -kovulma pahasına- ayaküstü kaçak okumalar yaparak zihnimin açlığını giderirdim. Kitapevinden aldığım kitapların satışını yaparak harçlığımı çıkarırdım. Hatta Musa (Balcı) kardeşim ödünç kitap vermenin ötesinde çay ve yemek bile verirdi. Kitapevi vefa duygusunu, paylaşmayı, münazara ve mülahaza yeteneğini geliştiren mekanlardır. Anlayacağınız üniversiteden alamayacağınız şeylerin daha fazlasını kitapevinden alırsınız. Tabii ki buradan nasiplenenleri azlığı karşısında nasipsilerin çokluğunu da görmezden gelemezsiniz.
Bu ülkenin estetik, kültür, sanat ve düşünce sorunlarına değinen birkaç düşünür ya da entelektüel vardır. Bunlardan biri olan Dücane Cündioğluydu. Cündioğlu, boğaz köprüsünün ışıklandırmasının estetik çirkinliğine değindikten sonra "anladığım kadarıyla benden başka rahatsız olan yok" anlamında sözlerle ve Nasreddin Hıoca'nın Timur-fil fıkrası edasıyla yazılarına son vermişti. Bu ülkenin estetik, kültür, sanat ve düşünce sorunlarına değinen bir başka yazar da Yusuf Kaplandır. Yusuf Kaplan "Cağoloğlu'nu Öldürmek Entelektüel Hayatı Öldürmek" başlığında ve "Divanyolu'ndan Bâb-ı âli'ye bir "yol"
gider (mi?)" başlıklı yazılarla Cağaloğlu'nun biti/rili/şine dikkat çekmeye çalıştı. Anladığım kadarıyla bu serzenişlere kültür dünyasından yazar çizer taifesinden hiçbir destek olmadığı gibi kültür bakanlığı tarafından da dikkate alınmadı. Birkaç kitapevinin kapanması söz konusu zevatların çokta umurlarında değil anlaşılan. Böyle bir sancıya ya da Kaplan'ın ifadesiyle 'ruh üşümesi'ne sahip olmaları için iyi bir kitap okuru ya da kelimenin tam ifadesiyle kitaptan nasiplerini almaları gerekirdi.
Cağaloğlu gibi mekanların benim gibi tipler için kıymeti harbiyesi oldukça büyüktür. Cağaloğlu'na çıkan Bab-ı Ali yokuşuna tırmandığım zaman İstanbul'da yaşadığımı hisseder ve haftada bir gitmediğim zaman büyük bir eksiklik yaşarım. Tezgahları, içindeki havası, esnafı, kitapların yüzü bir başka sıcaktır Cağaloğlunda. Hele Mehmet Varış gibi adamlar varsa oturur güzel bir çay içersiniz hatta çiğ köfte seansına bile dek gelirsiniz. Dergah yayınlarında aldığınız solukla kendinizi biraz dinlendirdikten sonra seyr-ü sülukunuza devam edersiniz. Güler yüzün hoş sohbetin yanında birkaç kitap daha alabilmeniz için yapılan indirimde cabasıdır. Yani anlayacağınız bazı okur-yazarların yani literaların sevdiği seçkin kitapçılara hiç mi hiç benzemezler.
Her Cağaloğlu'na gittiğimde, Nurettin Topçu, Cemil Meriç, Cahit Zarifoğlu, Sezai Karakoç gibi adamlar gelir aklıma.
Üstadı/Sezai Karakoç'u rahatsız etmemek için çok nadir uğrarım Derin Han'a. Ufak bir dinginlik ve asudelik yaşadıktan sonra uzaklaşırım bu derin limandan. Cağaloğlu'nda sadece yukarıda saydığım isimler değil Yusuf Kaplan'ın saydığı Ahmet Mithat Efendi'lerden Muallim Naci'lere, Namık Kemal'lerden Peyami Safa'lara kadar uzanan uzun bir liste vardır. Tabii ki Yusuf Kaplan ve Dücane Cündioğlu gibi yeni düşünür tiplerinin de mekânlarıdır bu mekânlar. Her şeyin ticarileştiği ve maddileştiği bir dünyada her şeyi pespaye hale getirdiğimiz gibi Cağaloğlu'nun da kebapçılar tarafından işgal edilmesini engellemeliyiz. Atık oturma eylemi olur, açlık grevi olur. Ne olur üzerinde düşünmek lazım. Ama bir an önce bir şeyler yapmak lazım.
Yoksa bizim gibi tipleri online kitap satış sitelerine ya da seçkin kitapçılara mahkum edecekler.
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
Haber Ara
Yorum Yap