Dolar

42,6940

Euro

50,1988

Altın

5.922,26

Bist

11.456,34

Bir lokmadan açık büfeye

18 Yıl Önce Güncellendi

2009-08-09 00:55:00

Bir lokmadan açık büfeye

 

Seçkin Arkadaşlarımızla oluşturduğumuz kitap okuma kulübünde çok verimli bir okuma ve düşünce yılı geçirdik. Okuma listemizin içinde Şerif Mardin, Fritjof Schuon, M. İkbal, Ali Bulaç, Fazlur Rahman, Yusuf El Kardavi, İhsan Süreyya Sırma, Ahmet Kabaklı, Sezai Karakoç, Yusuf Halaçoğlu, Mustafa İslamoğlu, İsmet Özel, Nurettin Topçu, Mustafa Kutlu, Hayrettin Karaman, S.Hüseyin Nasr, Ahmet Yaşar Ocak, İlber Ortaylı, Taha Akyol vs. has yazar ve düşünürlerin kitapları vardı. Söz konusu bu sohbetler bu yazarların en az 3-4 tane kitabının anlatımı ve üzerinde tartışarak yorumlamaya dayalı içerikli kahve tadında sohbetlerdi. Geçen yıl yaklaşık 10 ay süren bu toplantılarımız bu sene Ramazan ayında başlayacak ve ben bu vakti iple çekmekte sabırsızlıkla beklemekteyim. Diğer arkadaşlarımın da aynı heyecan ve hisse sahip olduğunu düşünüyorum. 

 

Üniversite yıllarından çok sevdiğim, kıymet verdiğim bir hocamız “Ne güzel mesleğimiz var. İnsanlar oturup onun bunun dedikodusunu yaparken biz Heidegger’in, Nietzsche’nin, Hegel’in dedikodusunu yapıyoruz. Ne güzel bir işimiz var.” demişti. Kitap okumak ve bilgi sahibi olmak zahmetli ve fedakârlık gerektiren bir asil insani bir uğraşıdır. Bilgi sahibi olmak bazen gezintiden mahrum olmak, geyik muhabbetinden yoksun kalmak, zihin yorgunluğu ile karşı karşıya kalmaktır.

 

Birileri için yapılan bu iş basit ve gereksiz bir eylem olarak görülebilir. Ama benim için asil ve haysiyetli bir uğraşı. Yelkenlerin suya indirildiği, kapitalizme bulaşıldığı, her şeyin kariyer, statü ve makamdan ibaret görüldüğü bu günlerde yapılan bu eylemin asaleti daha da ehemmiyet kazanmaktadır. Cehaletle Müslümanlığın yan yana olmaması gerektiği halde cehaletin Müslümanlarla kol kola gezdiği günlerde, koyun koyuna yattığı kaderi yaşamaktayız. Kütüphanelerden, kitapçılardan ve kitaptan uzak bir topluluk olmaya başladık. Bana göre “Ayağını kitapçıdan kesmiş, koltuğunun altından kitabı düşürmüş, fişini çekmiş bir adam tesisatını yakmış bitmiş bir adamdır.” İşte bu günlerde tesisatı yanmış, kariyerin, iyi bir araba ve evin derdine düşmüş bir sürü tesisatını yakmış, bitik adamların dolaştığı bir coğrafyada yaşamaktayız.

 

Taha Akyol, Yusuf El Kardavi, Ali Bulaç kitaplarını okumalarımız esnasında “Bir Müslüman Jipe yada çok lüks ve pahalı bir arabaya biner mi yada milyon dolarlık bir villada oturur mu?” Tartışmaları ve soruları ortaya çıktı. Tabiî ki bu soruya olumlu cevaplar da olumsuz cevaplar da verildi. İşte biz bu tartışmaları yaparken ve soruları cevaplandırmaya çalışırken eski MÜSİAD Başkanı Erol YararBazı aşırılıkları gözlüyorum ama bir lokma bir hırka felsefesine de inanmam. Bu bize yutturulmuş bir zokadır! Zekâtımı veriyorsam İslam’da kimse niye böyle yapıyorsun deme hakkına sahip olmuyor. Malının tümünü infak etmeyi Allah’ın Resulü de izin vermiyor. Zannediyoruz ki adam zenginleştiği halde fakir hayatı yaşayacak. Öyle bir şey yok.” cümleleriyle ortaya çıktı.        

 

Aslında Yarar’ın ortaya attığı bu fikir ya da söylem uzun süreli bir serüven yaşayan ülke Müslümanlarının gelmiş olduğu durumu özetliyor. Sekülerleşme ve Protestanlaşma tehlikesiyle baş başa kaldığımız bu durumlardan çok ta rahatsız değiliz. Bu –püriten- yaşam tarzını ahlak haline getiren ülke Müslümanları apolojik bir tavır takınan bir duruş sergilemektedir. Bir daha ki yazıda uzun tahlil ve anlatımlarla bu serüveni/püritenleşmeyi yorumlamaya ve anlama/t/ya çalışacağım.


Yorum Yap

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Haber Ara