1876 yılında Volga suyu kenarındaki Simbir kentinde doğan Akçuraoğlu Yusuf varlıklı bir ailenin çocuğudur. Eniştesi Gaspıralı İsmail olan Akçura babasını iki yaşındayken kaybetmiştir. Harp okulu mezunu Yusuf harp divanında yargılanarak askerlik mesleğinden atıldı ve Trablusgarp’a sürüldü. Kazanda Mahmudiye medresesinde hocalık yaparken “Üç Tarz-ı Siyaset” adlı makalesini yazmıştır. Darülfünunda hocalık yapan Yusuf Akçura Türk yurdu dergisinin ve Türk ocağının kurucularındadır. T.B.M.M. de mebusluk, Türk Tarih Kurumu Başkanlığı yapmıştır. Türkçülüğe, Osmanlı tarihine ve Avrupa’nın yakınçağ tarihine ilişkin makale ve yazılar yazmıştır. Türkçülüğünün gelişmesinde üç önemli ortam etkilidir. Bunlar İstanbul, Rusya ve Fransa’dır. Türkçülüğün olgunlaşmasını sağlayan ortam Fransa’dır.
“Üç Tarz-I Siyaset” adlı makalesinde Osmanlı milleti oluşturmak gayesini taşıyan Osmanlılığı, dünyadaki Müslümanlardan bir İslam birliği meydana getirilmesi fikri ve eylemi olan İslamcılığı, Osmanlı devletindeki Türkleşmiş olanların ve Türklerin Asya kıtasıyla ve Doğu Avrupa’da olan Türklerin birleştirilmesiyle oluşacak olan “Tevhid-i Etrak” olan Türkçülüğü ele almıştır.
Osmanlılık: Akçuraya göre bu fikri savunanların asıl maksadı Osmanlıda yaşayan gayri Müslim ve Müslimleri haklar ve ödevler bakımından müsavi duruma getirmektir. Bu fikir “Ben tebaamdaki din farkını cami, havra ve kiliselerine girdikleri zaman görmek isterim.” diyen II. Mahmut zamanında doğmuştur. Bu siyasetin başarısız olması sonucu İslamiyet politikası meydan almıştır.
Osmanlılık akımının savunucuları olan bazı Genç Osmanlılar bütün Müslümanların birleşeceği fikrini savundular. Mithat Paşanın düşmesinden sonra Genç Osmanlıların fikirleriyle benzerlik gösteren II. Abdülhamit bu siyaseti tatbike çalışmıştır. Yusuf Akçura’ya göre bunun en önemli göstergeleri genel siyasette dinin hâkim olduğu düzende dini sıfat olan Halife kavramının kullanılması, tedrisatın esasının dinileştirilmesi, dini meskenlerin onarılması, Müslüman ülkelerle olan ilişkilerin artırılmaya çalışılması ve Hicaz demiryolunun inşasına başlanmasıdır.
Tanzimat ve Genç Osmanlılık fikirleri dâhil tarihte Türkleri birleştirmek fikrinin ve ırk üzerine müstenit bir Türk siyasi milliyeti husule getirme fikrinin yeni olduğunu söyleyen Akçura Türklük siyasetinin İslam siyaseti gibi Osmanlı hudutları ile mahdut olmadığını, İslam’ın ve Osmanlının menfaatine uygun gelmeyeceğini söyler. İslam’ın menfaati Osmanlı devletinin ve Türklüğün menfaatlerine uymayacağını, güçlenmesinin Osmanlıyı zayıflatacağını, Türklüğü Müslim ve gayri Müslim diye ikiye ayırarak zayıflatacağını ve böleceğini söyler. Osmanlı milleti meydana geldiğinde Rumların, Ermenilerin, Türkler ve Arapların millet olarak eriyeceğini iddia eder. Bu karışmayı İslam’ın ve Müslümanların, Türklerin, gayri Müslimlerin, Rusya’nın ve küçük balkan hükümetlerinin ve Avrupa kamuoyunun istemediğini iddia eder.
İslam lisanı kaldırmaya, maziyi ve ananeleri unutturmaya çalışan farklı cins ve din müntesipleri öğüten birbirinden farksız Müslümanları çıkaran bir değirmendir. Tevhid-i İslamın gerçekleşmesi mümkün değildir böyle bir şeye müsaade edilmez. Çünkü Hıristiyan devletleri Müslüman tebaaya maliktir.
Türklük fikirleri, Türk edebiyatı ve Türkleri birleştirmek hayali henüz doğmamış bir çocuktur. İslamiyet’te olan birleştirici güç ve kuvvetli teşkilat Türklükte yoktur. Türklerin çoğunun Müslüman olmasından dolayı İslam dini büyük Türk milliyetinin teşekkülünde mühim bir unsur olabilir.
Osmanlı milleti yaratılması zordur. Müslümanların veya Türklerin birleşmesine dönük siyasetler, Osmanlı devletine mahzurlar getirebilir. Akçura bunları söyledikten sonra Müslümanlık ve Türklük siyasetlerinden hangisi Osmanlı devleti için yararlıdır sorusu ile makalesini bitirmektedir.
“Üç Tarz-I Siyaset” adlı makaleye ilk tepkiyi Ali Kemal “Cevabımız” makalesi ile cevap vermiştir. Akçura’nın fikirlerini akıl dışı, ham hayal ve edebiyat idmanı olarak isimlendiren Ali Kemal’e göre Türk’ü İslam’dan, İslam’ı Türk’ten, Türk ve İslam’ı Osmanlılıktan ayırmak olağan değildir. Ali Kemal, Akçura Yusuf’un “Osmanlı milleti oluşturmanın imkânsız olduğunu ya İslamlılık ya da Türkçülülük akımından birini gerçekleştirebiliriz.” tezinin mümkün olmadığını söyler. Çünkü ona göre İslam birliği kurmak için Avrupa ülkelerine meydan okumalıyız ki bu ham bir hayaldir. Kırımı koruyamayan Türklerin dağınık Türkleri birleştirmesi Türkçülük akımının bile olamadığı memleketimiz için akıl dışıdır. Onun önerisi ülkedeki kişilerin ferdi olarak salaha kavuşmasıdır. O zaman Türk devleti bu feyizden faydalanır.
Diğer tepki Ferit Tek’in “Bir Mektup” başlığında yazdığı Ali Kemal’e karşı ve “Üç Tarz-ı Siyaset” adlı makaleye yazmış olduğu eleştiri yazısıdır. Ferit
Yusuf Akçura’nın 32 sayfalık makalesi kadim bir soruna kendince bir yaklaşımdır. Müslümanlığı din, devlet ve millet olarak gören Akçura bir Müslüman’ın Türk ve İranlıyım demeden önce “elhamdülillah Müslüman’ım” demesini Müslüman birliğini kolaylaştıracak etkenler arasında görüyor. İslam birliği gerçekleştiğinde korkusu ise Türklerin imparatorlukta çoğunluk olan Arapların içinde erimesidir. “Tevhid-i Etrak”ın gerçekleşmesi ise geçmişleri unutan Türklerin ulusal bilinçlerinin uyandırılması ve kazandırılmasıyla mümkün olacaktır. “Eğer bu başarılırsa beyazlar ve sarılar dünyaları arasında bir Türklük dünyası yer alacak Osmanlı devleti, şimdi Japonların sarılar dünyasında yerine getirmek istediği görevi üzerine alacaktır.”
Yusuf Akçura’nın zihin dünyasında asli unsur Türklükken İslamiyet ise fer’i unsur çerez nevindendir. Daha sonraki yazıda Akçura Yusuf’un İslamlılık ve Türkçülük sarkacında Ağır basan Türkçlüğünden Ziya Gökalp’ın Türkçülük algısına bir yolculuk yapmaya çalışacağım.
Yorum Yap