Dolar

42,6940

Euro

50,1988

Altın

5.922,26

Bist

11.456,34

Akademi ve Felsefe I

17 Yıl Önce Güncellendi

2010-01-24 17:09:00

Akademi ve Felsefe I

Felsefe küçük düştü, çünkü insanlar onun hak ettiği bağlanmadı ona; düzemece değil hakiki filozoflar ona kendilerini adamalı.

 

Koyu cehalete kara cüppe giydiren ve postal öpen kara cüppelilerin (C. Meriç) mekanı olan akademi dünyasında diğer bilimlerden daha çok felsefenin canının fena halde yandığını düşünüyorum. İstanbul Büyük Şehir Belediyesine bağlı Kültür A.Ş.’nin düzenlemiş olduğu “Yitik Hazinenin Kaşifi: Fuat Sezgin” programında konuşan ve aynı isimde Fuat Sezgin’i konu alan Prof. Dr. İrfan Yılmaz 1960 ihtilalinde Fuat hocanın biri tarafından ihbar edildiğini söyledi. Ve bunun üzerine üniversitelerden uzaklaştırılan 147’likler denilen akademisyenlerin içinde bulunan Fuat Sezgin’in Almanya’ya gitmek zorunda kalmıştır. Fuat Sezgin’in Almanya’ya çıkmasına vesile olan bu meçhul zata ben de çok müteşekkirim bilim de çok müteşekkir. Eğer hoca burada kalsaydı akademinin düşünce öldüren yapısı içinde yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalacaktı. Ayak kaydırma fişlenme, yaftalanma ve hizipçilik hastalığı Fuat Hocayı da mahkum edebilirdi. 

 

Üniversitelerdeki Felsefe alanının ne gibi sıkıntılar içerisinde olduğunu Schopenhauer’ın kitabından1 hareketle izah etmeye çalışacağım.


Schopenhauer felsefe yapmanın koşulu olarak “söz söyleme cesaretine sahip olmak, sorunu anlayabilecek açık bilince sahip olmak, bilincin hakiki manada serbest olması, pratik bir yararın yada amacın peşinde olmaması, bir iradenin tahakkümü altında bulunmaması” gerektiğini iddia eder. Bunun aksine o mevcut durumda felsefe profesörlerinin akıllarında yalnızca kişisel çıkar ve avantaj bulunduğunu ve felsefenin sorunlarının bile akıllarına getirmediklerini iddia eder. Felsefe ile şiiri mukayese eden düşünür, şairi çiçek derleyen olarak filozofları ise çiçeklerin özünü vücuda getiren bir kişilik olarak görür. Şiirsel eserlerin diğerleriyle var olabilmesi söz konusuyken felsefi sistemleri ise kardeşlerini öldürme bilinciyle hareket eden Asya sultanlarına benzetir. Felsefi sistemler sineğini öldüren örümcek ağı gibidirler. Şairlerin eserleri yan yana yatarken felsefi eserler birbirini yok etmeye çalışan akrep, örümcek gibi kendi türünü yok etmeye dayalı yırtıcı hayvanlar gibidir. Filozof olarak tanınmak şair olarak tanınmaktan daha güçtür.  Bir filozofun tarih içinde kalıcı yer edinmesi büyük bir şeydir.


Filozofluğun ve felsefenin bir anlamda yürek işi ve doğuştan olduğunu iddia eden düşünür akademisyenlerin felsefe tarihi çalışmakla filozof olacağını zannetmelerini boş bir avuntu olarak görür. Bunların durumu geride bir damla kalmış olup olmayacağını görmek için eski kapları ters çevirirlerken ayaklarının altında akan canlı kaynakları göremeyen zavallıların durumuna benzetir. Filozof kafası ve yüreğiyle harekete geçen, sıra dışı bir yaradılışa sahip ve felsefesini bütün benliğinde hissedendir.  Düşünür kendi zamanında dinin metafiziğin önünü kapattığını bir anlamda filozofların silahlarını elinden aldığını iddia eder. Bizde mevcut felsefe algısı ve felsefe tarihine bakış, son derece dogmatik ve bizi yani felsefecileri asalaklaştırıcı bir yapıya dönüştürmüştür. Felsefe tarihinin çöplüklerinde gezinip işine yarar birkaç ıvır zıvırı evine götürmeyi hedef edinen toplayıcılar gibiyiz. Ortada hiçbir yoktur yani havanda su döven tokmakçılar gibiyiz.  “Dönen değirmen taşlarının takırtısını işitiyoruz, ama öğütülen unu görmüyoruz.”2 


Üniversitelerde felsefenin ders olarak okutulmasının resmiyet kazanmasına, itibar bulmasına, genç yetenek ve ruhun onunla tanışmasına vesile olacağını söyleyen düşünür devlet güdümüne giren bir felsefenin de kısırlaşma tehlikesiyle karşı karşıya kalacağını iddia eder. Nitekim üniversitede bir felsefe hocasının aynı zamanda filozof olmasını nadir bir hadise olarak görür. “Kendinden elektrikli cisimler nasıl elektrik iletkenleri değilse filozoflarda üniversite profesörleri değildir.”3

Düşünür felsefe için sıradan bir zihne değil orijinal bir zihne ihtiyaç olduğunda ısrarlı davranır. “Bet sesli birisinin şarkı söylemesini dinlemek, aksak birisinin dans etmesini seyretmek acı vericiyken ufku dar birisinin felsefe yapmasını seyretmek ise katlanılmaz bir şeydir.”4 Ona göre sıradan bir zihnin alışılmadık düşüncelere sahip olmasını beklemenin balığın kavağa çıkmasını beklemekten aşağı kalır yoktur. Bu gülünç filozofların yani akademisyenlerin özgün bir düşünce geliştirmesi balığın kavağa tırmanması gibi oldukça zor olan bir şeydir. Onların bilgi edinme çabalarında düşünce üretmek değil öğretmek amacı söz konusudur. Gerçek düşünürler ise ders vermek ve konuşmak için değil derin kavrayış peşinde olmuşlardır. Onlar en ufak fikir kırıntısı elde etmek için sırf okuyor olmak için okurlar. Böyle bir okumaya mahkum olmuş kafa boş yere sağlam ve esaslı fikirler umut eder, nefes nefese koşturan çöl sıcağında Arap çöllerinde su arayan zavallı bir seyyah gibidir. Düşünür filozof Kant’ı bir istisna olarak görür. Filozof taslaklarının/akademisyenler yazılarının sıkıcı olmaları onlardaki akıl yoksunluğundandır. Onun akademide olmasaydı daha saf, sağlam ve ince bir felsefe ortaya koyacağını iddia eder.

Dönemi içinde mevcut felsefe algısını“ çorbanı iç köle, felsefe diye Yahudi mitolojisini öğret.”5 cümlesiyle betimler. Bizde de felsefe diye felsefe tarihinin çöplüğünde öğrenciyi gezindirmek felsefe eğitimi olarak görülmüştür. Filozofun ifade ettiği gibi “Yerleşik dine (mevcut algıya) zincirle bir köpek gibi bağlanmış böyle bir felsefe insanlığın en yüksek en soylu çabasının can sıkıcı karikatüründen başka bir şey değildir.” Bizim üniversitelerimizde de hakiki bir felsefeden daha çok karikatür tenekeden tayyare bir felsefe eğitimi hakimdir.Öğrencinin zihin dünyası içi boş bilgilerle doldurup öğrencinin zihnini iğdiş edip, akademideki koltukları işgal eden apaçık bir tefessühün öncüleri konumunda olan akademisyenler bu durumdan hiçte rahatsız duymamaktadırlar. Felsefe dendiğinde akıllarında kalan şey kendi ilgilendikleri saha ve kendi çalışmalarıdır. Bu marazi yaklaşım bu ülkede felsefenin bünyesini perişan etmektedir. Saplandıkları ideolojileri ve imanları onların düşünce melekelerini harekete geçirmeyen sağlam düşünce üretmeyen bön tipler haline  gelemsine yol açmıştır. Oluşturdukları felsefeleriyle ve itikadi  saplantılarıyla mabede kimseyi yanaştırmayan bezirganlar çöplük haline gelen bu mabedin içine girip temizleme teşebbüsünde bulunacak tipleri de engellemektedirler.  

 

 1 Arthur Schopenhauer, Üniversiteler ve Felsefe, Ahmet Aydoğan (çev.), İstanbul: Say yayınları, 2008, ss. 125.

2 Schopenhauer, a.g.e. s. 69.

3 Schopenhauer, a.g.e. s. 56.

4 Schopenhauer, a.g.e. s. 68.

5 Schopenhauer, a.g.e. s. 43.



 

Yorum Yap

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Haber Ara