Ünlü düşünür Baudrillard çağımızı belirsizlik çağı olarak isimlendiriyor. Gerçekten çağımız belirsizlik çağıdır. Fakat bu belirsizlik belirsizliği nihai noktaya götürmeyi bilenlerin beklentilerine uygun bir sonucun ortaya çıkarıldığı belirsizliktir. Ülkemizin yakın siyasal tarihine baktığımızda önce belirsizliğin nasıl meydana getirildiğini daha sonra bu belirsizliğin neticesinde nasıl sonuçların meydana ge/tiri/ldiğini çıplak gözle görebiliriz. Örneğin 28 Şubat döneminde Kalkancıların, Müslüm Gündüzlerin, Fadimelerin ve ilginç tarikat gösterilerinin vasıtasıyla belirsizlik ve kaosu nasıl meydana getirdiklerini daha sonra bu belirsizlik sonrası nasıl insanların kovuşturma ve soruşturmaya tabii tutulduğunu nasıl fişlendiğini, mütedeyyin insanların yok sayıldığını gördük. Siyasal mühendisliğin bir uzantısı olarak Apo’nun nasıl paketlenip torbadan iki siyasal parti çıkarıldığını -bireyi yok sayan- devletçi bir duruşun sergilendiğini gördük. Abdullah Öcalan’ın paketlenip gönderilmesi bir belirsizlikti. Akıbetinin ne olacağı konusundaki muğlâklığa karşın seçim öncesi milliyetçi partinin asma taahhütleri içeren afişleri yakın hatıratlarımızdandır. Belirsizliğin neticesinde kurgulanmış bir rastlantı Apo’nun İmralı’ya bildiri-karargâhı kurmasına yol açmıştır.
Memlekette ilginç belirsizlikler ve rastlantılar söz konusudur. Marksist-Leninist bir çizgiye ve fikri kaynaklarına sahip olan bir parti yüzyıllardır molla-âlim yetiştiren topraklarda kökleşme konumuna gelmiştir. Altan Tan’ın dediği gibi birbirine uymayan tencere kapak ilişkisi ve birlikteliği meydana gelmiştir. Dinle uzaktan yakından ilişkisi söz konusu olmayan bir şahıs Selehaddin Eyyübi’nin bazı soydaşları tarafından muteber bir hale getirilmiştir. Tüm bu olanlar bu coğrafyanın genleri ve kodları ile nasıl uğraşıldığının bölgede frenkesteinlerin nasıl üretildiğinin en önemli göstergesidir. Sosyalizmin saç ayağından biri olan nasyonel-sosyalizmin yani milliyetçilik olgusundan hareketle Kürt milliyetçiliği üzerinden bir siyaset gütmesi bu bölgenin dini damarlarının kop/arıl/masına yol açmıştır. Özellikle gençlerin İslami bilinçten yoksun olmaları Kürt milliyetçiliği bağlamında bir fikir dünyası oluşturması bölgenin gelecekte sekülerizm tehlikesi ile karşı karşıya kalmasına yol açacaktır. Bölgeden İslami duyarlılığa sahip olan kişilerin İslami duyarlılığa sahip olan bir siyasal hareket geliştirmesi elzemdir. Aksi takdirde Bitlisi, Bediüzzaman Saidi Nursi, Şeyh Fethullah El Warkanasi, Şeyh Alaaddin, Şefik Arvasi , Sadrettin Yüksel, Molla Abdülhakim Arvasi, Mehmet Emin Er Hoca gibi alimlerin yetişmesi hayal olacaktır.
Ak Partinin demokratik açılım adıyla bölgede gerçekleştirmeye çalıştığı değişim ve özgürlük hareketi ünlü semiyolog Roland Barthes’in metaforunu andırmaktadır. Barthes “Dünya” adlı eserinde deniz ortasında bir gemi olduğunu dümenin başında kimsenin olmadığını yolcuların panik içinde olduğunu söyler. Bu panik içinde oraya buraya koşuşturulduğunu uğultular meydana geldiğini söyler. Tabiî ki haliyle bu belirsizlik içinde ortalığı velveleye verecek eyyamcıların olması gayet normaldir. Nitekim malum siyasal partiler bu eyyamcılığı yapıyorlar. Bu malum partiler buradaki sıfıra yakın oy oranlarının muhasebesini yapmaması DTP’ye karşı en büyük siyasal partiye bel altı vuruşlarda bulunması etik bir hareket olmadığı gibi siyasi akla değil siyasal akılsızlığa ve beceriksizliğe önemli örnektir. Mevcut anayasanın millet vurgusundan ve ümmetçi bir algıdan daha çok raciszm/ırki bir temaya sahip olması açılımın en büyük aşamayacağı açmazlardan biridir. DTP’nin samimiyetsiz duruşu ve hesabının farklı olması da mevcut belirsizliği daha sorunsal hale getiren unsurlardan biridir. Ak parti İmralı’dan yapılacak bir açıklamayla çok ciddi sorunla karşılaşabilir ve Apo tarafından ters köşeye yatırılabilir. Bölge insanlarına karşı siyasal, bürokratik engellemelerden daha çok zihin olarak sorunsal yanlış bir algılama söz konusudur. Gerek bölge dışındaki insanların marazi bakış açısı gerekse bölge içindeki bazı insanların olumsuz bir imaj sergilemesi sorunları meydana getirmiştir.
Müslümanlaşmaktan daha çok siyasallaşmak haliyle yanlış oluşumları meydana getirir. “Sizin en üstününüz takvaca üstün olanınızdır.” düsturunu tersine çevirip ırki üstünlüğü kod olarak almak doğal olarak önemli bir sorun olan ötekileştirme ve bencilleşmeyi doğurur. Şerif Mardin’in dediği gibi İslam bu toprakların en önemli tutkalıdır. Eğer çocuklarımıza Baran, Roja, Rojda gibi isimleri ya da Alp, Mete, Kürşat gibi isimler koyup Peygamber ve sahabe isimleri yani İslam büyüklerinin ya da bu içeriğe sahip olan isimler kullanmazsak sorunlarımızı üretmeye başlamışızdır. Bu ülke insanları birbirini ancak İslam üzerinden anlayabilir çünkü İslam bu ülkenin tarihi gerçeğidir ve tecrübesidir.
Ak Parti açılımı bunun üzerinden yapamıyor. Çünkü sistemin kodları buna müsaade etmiyor. Ak Parti ülke bütünlüğünü ve değerlerini sağlayabilecek potansiyele sahip tek partidir. Fakat neo-liberal politika algılayışı ve kuramlar Ak Partinin dolaysıyla ülkenin önünü tıkayan yanlış bir paradigmadır. Yetişmiş olduğu kültür ve medeniyetten beslenmeyip kendine farklı kuramlar alan bir yaklaşıma sahip Ak Partinin bu meselede tökezlemesi an meselesidir. Köklü bir medeniyet geleneğinin evladı olduklarını fark etmeseler Necip Fazıl’ın dediği “güneşi ceketlerinin astarında kaybetmiş” şaşkın adama dönerler. Bu meseleyi aşıp aşamayacakları ne kadar Osmanlı(İslam) medeniyet geleneği birikimine sahip olduklarını gösterecektir. Ya da Ak Parti Goethe’nin Faust’undaki acemi büyücüye dönecektir. Yani bir şeyi başlatan sonra ne olacağını kestiremeyen her şeyi birbirine karıştıran bir büyücü gibi olacaklar. Bölünme sendromu evet bir sendromdur. 1000 yıllık bir geçmişe sahip bir medeniyet kurucu insan topluluğu bu oyunu bozar.
Yorum Yap