Dolar

42,7011

Euro

50,2143

Altın

5.907,12

Bist

11.456,34

İntibah

15 Yıl Önce Güncellendi

2011-10-29 08:41:08

İntibah

Bir fotoğraf var önümde. Depremden dakikalar sonra çekilmiş. Çok katlı bir bina yerle bir olmuş. Onlarca insan enkazın üzerinde çırpınırcasına alt katlara ulaşmaya çalışıyor. Ve bir adam var en beride. Ellerini ensesinde kenetlemiş şaşkınlık ve korkuyla olan biteni izliyor.

Hiçbir kurmaca, hakikati bu kadar net gösteremez sanırım.

Ve ne yazık ki, hepimizin içine düştüğü durum bu; her felaket sonrasında ellerimizi ensemizde kenetleyip "Aman Allah'ım!" diyoruz.

Belki de bu muhasebeyi felaketler yaşanmadan yapabilsek, çektiğimiz acılar bu kadar büyük olmaz.

Şöyle diyor kutsal kitabımız: "İnsana bir sıkıntı dokundu mu, gerek yan üstü yatarken, gerek otururken, gerekse ayakta iken (her hâlinde bu sıkıntıdan kurtulmak için) bize dua eder. Ama biz onun bu sıkıntısını ondan kaldırdık mı, sanki kendisine dokunan bir sıkıntı için bize hiç yalvarmamış gibi geçer gider." (Yunus/12)

Bize dokunmadıkça unutuyoruz felaketleri, sıkıntıları...

Mısrî'nin şu dizeleri hiç bu kadar manidar gelmemiştir sanırım: "Günde bir taşı bina-yı ömrümün düştü yere/ Can yatar gafil uykuda, binası oldu viran bihaber!"

Felaket geldikten sonra 'eyvah' demek ne büyük trajedi!

Ve daha fenası kısa süre sonra sanki hiçbir şey olmamış gibi aynen devam etmek, eskisi gibi.

Çoğumuzun aklındaki şu değil mi: Bu manzara 1999'dakinden farksız değil!

Ve tartışıyoruz deprem sonrası... Suçlu arıyoruz, buluyoruz...

Kınıyoruz, lanetliyoruz, hesap soruyoruz...

En kestirmesinden söyleyeyim ben. Kimse boşu boşuna suçlu aramasın. Zira tek bir kimsenin vebali değil tüm bu olup bitenler.

Ne tek başına devlet sorumlu bu acıdan, ne müteahhitler ne de vatandaş.

Masum da değiliz, kimse üste çıkmaya kalkışmasın.

Herkes ortak bu günaha. Herkese bulaşmış bu suç.

Önlemler almaktan bahsediyor yetkililer, yaşanan her felaket sonrasında yaptıkları gibi.

Sözgelimi Başbakan, 'acımadan yıkacağız çürük binaları' diyor. Oysa daha önce söylenmesi gereken şu değil mi: Bundan sonra asla çürük bina yapılmasına izin vermeyeceğiz!

"Radikal kararlar alacağız" diyor İstanbul'un belediye başkanı, göreve geldiğinin bilmem kaçıncı yılında. Karar alma aşamasına gelinmişse sevinmek mi lazım, üzülmek mi bilemedim doğrusu.

Yeni Veli Göçer'ler buluyor medya, hedef tahtasına oturtup taşlamamızı izliyor. Sanki medyanın binalarımızdan çok farkı varmış gibi. Hepimiz Veli Göçer değil miyiz aslında?

Binası çürük olan ülkenin, hukuk sistemi çok mu sağlam? Ya da trafiği, eğitim sistemi, sporu, sağlığı vs...

Biz neysek binalarımız o, değil mi?

Söyleniyor işte: Malzemeden çalınmış, kolonlar kesilmiş, harç eksik, kum kötü, beton berbat..

Bilinmelidir ki, binadan önce insanımız, insanlığımız sağlam olmadıkça, hiçbir kanun, hiçbir yönetmelik engelleyemez yeni acıları.

Önce sağlam insanlar yapmalıyız binaları yapacak. Yapacak ve denetleyecek, denetleyecek ve oturacak.

Çürük binasına sağlam raporu almak için rüşvet veren, rüşveti kabul eden insanlar oldukça bin tane yönetmelik çıkarsanız ne yazar?

Binalarımızın duvarları çürük de, ruhlarımızın duvarları çok mu sağlam? İnsanlığımızın hammaddesinden ne kadar çalıyoruz acaba? Vicdanımızın zemini ne kadar sağlam? İnsanlığımız kaç kolon üzerinde duruyor, kaçını kestik üç kuruşluk menfaatler için?

Evimiz enkaza dönüşünce değil, ruhumuz enkaza dönüşünce ellerimizi kenetlemeliyiz ensemizde.

Yanılıyor popüler müteahhit; yatırımı toprak üstüne değil insanın altına, içine yapacaksın. İyi binadan önce iyi insanlar yetiştireceksin. Toprak üstüne yapılan her şeyin toprak altına gittiğini bilmiyor olamayız. Hem şu üç kuruşluk dünyada toprağın üstü kadar altını düşünsek, tek bir binamız bile yıkılmaz.

Son sözü yine Kur'an söylesin: "Başınıza her ne musibet gelirse, kendi yaptıklarınız yüzündendir." (Şûrâ /30)


Yorum Yap

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Haber Ara