Dolar

42,8053

Euro

50,2208

Altın

5.950,08

Bist

11.335,05

?Kutsal insan?dan ?örnek insan?a: İnanç medeniyetleri

19 Yıl Önce Güncellendi

2008-04-20 09:46:00

?Kutsal insan?dan ?örnek insan?a: İnanç medeniyetleri

İnsanı insan ile anlatmak: Neden-sonuç ilişkilerini insanla sınırlamak ve insanı 'ilk neden' kılmak demektir öncelikle. Ahlak, vicdan gibi mefhumların ilahi boyutunu yok sayarsınız. İnsanı kendi bakışınızla çerçevelemeye, yani bir biçimde tasvir etmeye başlarsınız. Kelimeleri sizin yarattığınızın kabulüdür bu. Yani: 'Tasvir eden dil'in kaynağının, varlıklara ad olan tüm manaların, dünyanın, eşyanın varoluş hikmetinin insan tarafından var edildiğinin önkabulüdür. 

 Artık yalnız dilin ve düşüncenin efendisi değildir insan, dünyadaki her şeyin efendisidir. Suyun, ateşin, bulutların. Vücudun. Böyle bir yolu izliyorsanız: Kendinizi, bizzat içinizden kaynaklanan kelimelerle ifade ederek hakikatin tamamını kuşandığınıza varabilirsiniz. Dile anlam teşkil eden her şey sizin (göreceli olarak) tanımlamayı başardığınız olgulardır.

Varlıkların hakikatini kuşatabileceğiniz bir gün mutlaka gelecektir bu durumda. Zamana ve mekana, vücuda ve nefse, hatta ruha sahip çıkmanız bir vaat olmuştur. Kendiniz ile yapılan bir sözleşme. Dolayısıyla onlara vereceğiniz anlamın özünde: İnsanı bütünüyle deşifre etmek, belli bir denkleme oturtmak, ona belli koordinatlar yüklemek mümkün olacaktır. Kendinizi içinizden çıkardığınız inancıyla, insanı anonim bir formülle tasvir edebileceksinizdir. El yapımı bir vicdan yaratabileceksinizdir hatta. (Her medeniyette her zaman mümkündür buna rastlamak.) 

 Kültürel kodlar

'İnsan nedir' sorusu bir bakıma yaratılış hakikatimizle ilgili olan her şeyi, tüm dünya ve kainat algımızı kapsar. Bu yüzden felsefenin ve daha derinde dinin de kesintisiz izleğidir. İnsanı ifade etme yöntemlerimiz sonsuzdur. Şu halde, bir medeniyeti diğerinden ayıran en belirleyici özelliklerden biri insan tahayyülüyle ilgilidir diyebiliriz.

'İnsan nedir' sorusuna hemen her farklı yaklaşım birimizi diğerinden ayıran en temel, en biricik özelliklerimize dek götürecektir bizi. Bu durumda şunu da diyebiliriz belki: İnsanı diğerinden farklı kılan, onun neye inandığıyla ilgilidir öncelikle. Medeniyetlerin beşiğindeki inanç biçimleri kültürel kodlar olarak bu anlamda geçmişten geleceğe hayatın her alanına sızmaktadır nihayetinde.

Paris'te, Notre Dame katedralinde bir pazar ayinini dinlemeye başladığımda, papazın gruplar halinde ziyarete gelen turistlere hiç aldırmaksızın Meryem'in aç ve susuz bir biçimde Efes'teki yolculuğunu anlatmakta olduğunu fark ettim. Onun fedakarlığını överken yüreğinde hissediyordu. İnançlı olmayan birçok kişi bile ortak bilinçaltında bu kutsama algılayışının kodlarını taşıyor bugün. Ve bu adanmış fedakarlık kuşatıyor insanı. Hakikate yaklaştırıyor. 

 Meryem ve kucağındaki İsa imgesi: Sadece görsel sanatlara değil, şiire, edebiyata, yas kültürüne, günah mefhumuna, baba oğul ilişkisine, iktidar ve güç bağlantısına, aslında bütünüyle insan tanımına odaklamıştır Avrupalı'nın hakikat algısını. Dolayısıyla insan biçiminde tasvir edilen şeytana, insan figürü olarak heykelleştirilen meleğe, teslis olarak dile getirilen Baba-Oğul-Kutsal ruh mefhumuna bakarak bugünün Avrupalı'sının -isterse inançsız olsun- kültürel kodlarına ulaşabiliriz. 

 İnsanın maymundan geldiğine ait verileri mutlaklaştırarak evrim teorisine -bir teoriye- de inanabilirsiniz. İnsanın Yaratan'ın en güzel suretinde -topraktan yapılan ve ruh üflenen- bir yeryüzü halifesi olduğuna da inanabilirsiniz. Bu ikincisi: Vahiy ile akıl arasındaki ilişkide imanınızı gerçekleştirmekle ilgilidir. Akıl da vücut gibi, zaman gibi, dil gibi bir emanettir dersiniz. Akıl ile vahyin çelişmediğine varabilirsiniz. İlki ise aklın da, vücudun da, zamanın da insana emanet olduğuna inanmayı reddeder. Yenisini geliştirip eskisini çürüterek de olsa teorilere inanmanızı bekler. İnsan aklının ürünüdürler çünkü. Aklın başka bir kaynağı yoktur dersiniz. Tıpkı dil için dediğiniz gibi. 

 Avrupa'da insanı tahayyül edişiyle farklılaşan birçok inanç sistemi yaşıyor. Bütün olarak ele alındığında ise insanı insanla tasvir etme geleneğinin ağır bastığını görürüz. Bir ilah olarak kutsanır insan. Kaynağı kendisidir. 

 Teslis ile tevhidin yansımaları

Tam da bu sebeple emeğe saygı, insan refahına odaklanan sosyal devletin oluşması, sanata verilen kıymet veya kentsel mimarinin insanın kendini gerçekleştirebilmesine olanak sağlayacak biçimde tasarlanması gibi birçok 'hümanist' yaklaşım bu medeniyetten yükselmiştir. Ama yine bu sebeple: Doğal seleksiyon gibi bir evrim gerçeğini yegane veri olarak kutsamak yüzünden, zayıf ve fakir insan topluluklarının tahakküm altına alınması, işgal ve sömürüye gerekçe olarak kullanılabilmiştir kolayca. 

 Tevhid medeniyetinde ise, peygamber ilah olarak yüceltilmez, kutsanmaz. O kul olarak övülmüştür ve 'sevgili'dir. Diğer peygamberlerin hakikati onda mühürlenmiştir. Kamil insan olarak bir örnek teşkil etmektedir insanlara. 'Kutsal insan' değil, 'örnek insan'dır. İnsanın ilahi boyutlarına varılır ve bu yolla insan değil, sadece onu Yaratan ilah kılınır. Tek ilah. İnsanın insana kul olması söz konusu değildir artık. Ama yine bu sebeple: Tevhid şuuru zayıfladıkça İslam topluluklarında sahte ilahlara kulluk edilmesi, yani güçlü olana itaat edilmesi daha kolay gerçekleşebilmiştir.

ZAMAN PAZAR EKİ

 

Yorum Yap

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Haber Ara