Dolar

42,7348

Euro

50,2120

Altın

5.943,14

Bist

11.318,89

Sıfır sorunu çok sevmiştik

16 Yıl Önce Güncellendi

2011-09-09 07:58:26

Sıfır sorunu çok sevmiştik

Hayatın kendisi gibi dış politika da ideal şartlarda cereyan etmiyor.

Komşularla sıfır sorun politikası bütün değişkenlerin aynı ideale inanmış aktörlerce kontrol edildiği bir ortamda ne kadar da güzel uygulanıyordu. Suriye sorun istemiyordu; biz istemiyorduk. Halloluyordu. Yunanlarla aramızdaki sorunları aşmış, onların sorunlarını çözme aşamasına geçmiştik. Ermenistan'la zorlu bir yolda aksayarak da olsa yürüyorduk. Şimdi bütün sorunsuzlukları bitiren bir sorunla karşı karşıyayız. İsrail hükümetiyle girişilmiş olan özür dileme dilememe mücadelesi önce bu ülkeyle olan diğer ilişkilerimizi sorunlu hale getirdi; şimdi de Türkiye'nin genel dış politika reflekslerini etkiliyor.

Girmeyeceğim, ama söylemeden de edemeyeceğim, iç politikamızı bile sorunlu hale getirdi ve belki daha da etkileyecek bu sorun...

Türkiye-İsrail ilişkilerine Türkiye'nin hiçbir zaman ihtiyacı olmamıştı. Askerî ihalelerde bir dönemde İsrail'in kucağına itildiğimiz vakidir. Ankara'ya bakan yönüyle ilişkilerin seyrini ihtiyaçtan çok irade belirlemişti. Düşmancıl Arap devletleri denizindeki İsrail için Türkiye gibi bir müttefikin anlamı ise çok büyüktü. Hâlâ daha da büyüktür. Biz onlara mecbur değildik; doğrusunun bu olduğuna inandığımız için iyi geçiniyorduk. Onlar ise, anlaşılan, doğrusunun bu olmadığına inandıkları halde buna mecbur oldukları halde yüzümüze gülüyorlardı.

Bu köşenin yazarı Türkiye'yle İsrail arasındaki iyi ilişkileri her zaman destekledi. Hâlâ da destekliyor. İsrail'e olan mevhum ihtiyaç veya bazı milli gurur yoksunlarının dillendirdikleri gibi Mossad ve Yahudi lobisi korkusundan değil, İsrail'le iyi geçinen bir Türkiye'nin Filistin'e lazım olduğuna, Suriye'ye lazım olduğuna, Mısır'a lazım olduğuna, uluslararası sisteme lazım olduğuna inandığı için yapıyor bunu.

1998 Eylül'ünde zamanın Türkiye Başbakanı Mesut Yılmaz İsrail ve Filistin'i ziyaret etmişti. Kendisinden önce Başbakanlık merhum Necmettin Erbakan'ın uhdesindeydi ve o dönemde İsrail ile Türkiye arasındaki ittifak anlaşmasının mahiyeti tartışmaya açılmıştı. Yılmaz seçim kampanyası döneminde iktidara gelirlerse bu anlaşmanın içeriğinin bir üçüncü ülkeye tehdit teşkil edip etmediğini inceleyeceklerini ifade etmiş ve gerekirse anlaşmayı lağvedeceklerini ima etmişti. Kudüs'ten sonra Ramallah'a geldiğinde bir Türk gazetecisi kendisine bu vaadini hatırlattı ve İsrail'le olan anlaşmayı inceletip inceletmediklerini sordu. Yılmaz'ı zora sokan bir soruydu bu. İmdadına merhum Yaser Arafat yetişti. Özetle şunları söyledi: "Türkiye-İsrail ilişkilerinden biz gayet memnunuz. İki devletli çözüm için de bu çözümün hayata geçirilmesinden sonra çıkabilecek sorunlarla uğraşırken de güvenebileceğimiz bir arabulucuya ihtiyacımız olacak. İsrailliler Amerika'ya güveniyorlar; ama biz güvenmiyoruz. Biz Mısır'a güveniyoruz; ama İsrailliler güvenmiyorlar. Her iki ülkenin de güvendiği Türkiye'den başka bir ülke yok. Türkiye'yle İsrail arasındaki iyi ilişkilere bizim ihtiyacımız var..."

Bugün Erbakan Hoca da yok Arafat da... Arafat'ın El-Fetih'i artık Filistin'i tek başına temsil edemiyor. O zaman İsrail Başbakanı yine Binyamin Netanyahu idi. İsrail Gazze'yi fiilen işgal etmiş durumdaydı. Çok kısa bir süre önce Aksa Camii altından geçen bir tarihî tünele yeni bir çıkış kapısı açıldığı için çatışmalar çıkmış, İsrail ve Filistin görüşmeleri askıya alınmıştı. Yine de Arafat İsrail'i dışlayan değil, İsrail'le konuşan bir Türkiye görmek istiyordu.

Bugün Filistin, El-Fetih'in egemen olduğu Batı Şeria ile Hamas'ın egemen olduğu Gazze Şeridi olarak fiili bir bölünme geçirmiş durumda. Bugün Filistin'in Türkiye'ye o gün olduğundan daha fazla ihtiyacı var. Ama yine o gün olduğu gibi. İsrail'le konuşabilen, İsrail üzerinde bir yaptırımı olan, karşılıklı ticari ve askerî ilişkilerden dolayı Tel Aviv'i belli kararlara ikna edebilen bir Türkiye'ye ihtiyacı var Filistin'in...

Türkiye taleplerinden vazgeçsin demek değil bu... Türkiye'nin son dönemde benimsediği baskı politikasını eleştirmek hiç değil. Ancak, aslında bir müzakere taktiği olan kontrollü gerilim yükseltme politikasının kontrolden çıkması durumunda asıl kaybedecek olan tarafın Filistin olacağını hatırlatmak da bu köşenin yazarının vazifesi...

Sıfır sorun politikasını çok sevmiştik...

Yorum Yap

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
SON VİDEO HABER

Gain Medya operasyonunda yeni gelişme

Haber Ara