Dünya sahnesinde oynayacağımız rol
15 Yıl Önce Güncellendi
2012-03-02 07:12:42
Stratejik açıdan Soğuk Savaş'ın bitişi, sosyokültürel açıdan modernitenin tamamlanıp post-modern çağın başlamasıyla örtüştü.
Bireyden uluslararası sisteme kadar bir dizi değişimi tetikledi bu geçiş. Birey, artık kendi eylemlerinin anlamını bilen modern atomize aktör değil, içine atıldığı kültür ortamının ürünü olan ve eylemlerinin sonuçları üzerinde pek az bir kontrol şansı olan zayıf bir varlıktı. Buna karşılık dünya siyasetinin belirleyici aktörleri olan ulus-devletler ve uluslararası paktlar yerlerini çok uluslu tröstlere, ulus devlet normlarını tanımayan mobil devletlere, Singapur ve Dubai örneğinde olduğu gibi şirket devletlere veya Katar örneğinde olduğu gibi emir devletlere bıraktılar. Terör örgütleri hiç olmadıkları kadar etkili olmaya başladı. İstihbarat örgütleri de terör örgütleriyle hiç olmadıkları kadar içli dışlı çalışmaya başladılar. Hasılı devlet etiği ortadan kalktı; sosyal sözleşme çözüldü; geçmişin sosyalist devletleri devletçi kapitalizmi benimsediler ve geçen asrın kapitalist devletlerinden daha başarılı oldular. Yeni, çok aktörlü, aktörlerin rollerinin önceden tahmin edilemez olduğu bir tiyatro oyununa dönüştü dünya siyaseti.
Bu tiyatroda artık tek kahramanlı savaş oyunları, bütün oyuncuların dramatik bir şekilde ölüp kahroldukları trajediler, oyunun mucizevi kırılma noktalarıyla çözüldüğü ve iyi oyuncunun muradına erdiği Türk filmleri oynanmıyor. Yeni dünya siyaseti daha ziyade onlarca yıl sürüp giden, oyuncuların hiç yaşlanmadığı, seyircileri ekrana bağlayan, ama hiçbir bölümde elle tutulur hiçbir gelişme olmayan şu meşhur Amerikan dizilerini andırıyor. Böyle olunca da oyunun kurgusundan çok, oyuncunun tutarlılığı belirleyici oluyor oyunun başarısında.
Yeni dünyanın yeni aktörlerinin ilkini Dışişleri Bakanımız Davutoğlu Hoca "evrensel arabulucu" olarak belirlemiş ve Türkiye'yi bu role hazırlamıştı. Komşularla sıfır sorun, güvenlik ihraç eden ülke, yüksek düzeyli istişari toplantılar, vizelerin kaldırılması filan tümden bu rolün gerekleriydiler. Harika bir buluştu ve gerçekten de iyi çalışılmıştı. Bakan Davutoğlu, arabuluculuk rolü uğruna Medeniyetler İttifakı'nın ağababalığı rolünü feda etti denilse yeridir. Arabuluculuk realist, Medeniyetler İttifakı idealist rollerdir sonuçta. Birincisi çatışmanın varlığını, ikincisi yokluğunu öngörür.
Ben ikisinin de mümkün olduğuna inandım hep: Arabuluculuk devlete, ittifak sivil topluma bırakılarak bu sûrî tezat giderilebilirdi...
Yeni dünyanın yeni aktörlerinden ikincisi hamle ülkeleridir. Hamle ülkeleri Soğuk Savaş döneminin süper güçleri gibi büyük ülkeler olmak zorunda değillerdir; ancak medya ve saha hakimiyetleri sayesinde büyük güçlerin planlarını bozabilir, dahası hamle üstünlüğünü ele geçirebilirler. Bugün hâlâ daha Türkiye, Balkanlar ölçeğinde bir hamle ülkesidir. Ne yazık ki Arap dünyasında hamle ülkesi olma vasfını yitirmiş, daha ziyade tepki koyan ülke konumuna itilmiştir. Kafkaslar'da da, Orta Asya'da da durum böyledir. Ortadoğu'da Katar ve İran, hamle ülkeleri durumundadır. Orta Asya'da Çin, Rusya ve İran hamle ülkeleridir. Kafkaslar'da Rusya, İsrail ve İran, hamle ülkeleridir. Afrika'nın ekser kesiminde Çin hamle ülkesidir. Türkiye de Sahra altı Afrika'da yaptıklarından dolayı değil, yapmadıklarından ötürü hamle ülkesi olma potansiyelini taşımaktadır.
Suriye'de Türkiye arabuluculuk yapmakta da zorlanıyor, hamle yapmakta da... Bu da dış politikamızı yeni dünyanın kaldırmayacağı rollere zorluyor: Askerî müdahaleyi konuşabiliyor bazıları. Böyle hatalar yapıldığında yıllarca süren Amerikan dizileri bile yayından kaldırılır. On yıldır yaşlanmamış sandığınız kahramanınızın bir gecede acûze-i şemta olduğunun farkına varırsınız...
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
SON VİDEO HABER
Haber Ara
Yorum Yap