Dolar

42,7348

Euro

50,2120

Altın

5.943,14

Bist

11.318,89

Arap Baharı'nın çiçeği bizde

16 Yıl Önce Güncellendi

2011-06-03 07:56:07

Arap Baharı'nın çiçeği bizde

Türk demokrasisinin Kuzey Afrika ve Ortadoğu'da yaşanmakta olan siyasal dönüşüme model olup olamayacağı tartışılıyor. Ben şahsen model kelimesinin başka ülkelere dayatılan şekline de, Amerika-Türkiye ilişkilerinin tanımlanmasında kullanılan muğlak anlamlı şekline de karşıyım.

Her Arap ülkesi kendi özgün şartları çerçevesinde kendi modelini üretir ve hayata geçirir. Başkalarının elbiselerinin daraltılıp kısaltılıp başkalarına giydirildiği ikinci el dünyasında yaşamıyoruz artık. Herkesin elbisesi kendinin. Bu nesil başkasının takısını bile takmıyor; başkasını taklidine takılır mı? Ne var ki Türkiye'nin Arap Baharı denilen bu dönüşüme tamamen bigâne, tamamen dışında ve tamamen etkisiz olduğunu iddia etmek de naiflik olur. Türkiye okunup örnek alınması tartışmaya açılacak bir kitap değil. Dönüşümün aktif bir gücü. Tunus'ta başlayıp, herhalde şimdilerde Suriye istasyonuna ulaşacak gibi görünen devrim treninin lokomotifinin Türkiye olduğunu iddia edecek değilim. Ancak Türkiye'nin son beş yılında yaşadığı tecrübenin olmadığı bir dünyada bu trenin kolay kolay harekete geçemeyeceğini de kabul etmek lazım.

Türkiye'nin, benim Batı Asya ve Kuzey Afrika demeyi tercih ettiğim bu coğrafyadaki etkisi çok yönlü bir etki. Belki en başta Türkiye'den önce kendisini dönüştürmeyi başardığı için ilgi çeken AK Parti örneği geliyor. Geçmişte kendilerini Milli Görüş çizgisinin partilerine yakın hissetmiş Mısır'ın İhvan-ı Müslimin ve Tunus'un En-Nahda Hareketi şimdi AK Parti'ye bakıyor ve onun "gömleğini çıkartma" cesaretinin getirilerini gözlemliyor. Bugün İhvan ve En-Nahda'nın kendilerinden beklenmeyecek ölçüde mutedil, yapıcı, olumlu ve çözüm odaklı tavırlarını AK Parti örneği olmaksızın açıklamak mümkün değil. Bu örneği sadece onlar okuyor değiller; Türkiye'nin diplomatları da onlara dönüp bu örneği çalışmalarını tavsiye ediyor. İstanbul ve Ankara'da bir araya gelen muhalif gruplar burada Avrupa'da hissetmedikleri bir misafirperverlik ve adalet duygusuyla karşılaşıyorlar. Bütün bunlar elbette Türkiye'de yaşanan dönüşümü, Arap dünyasında yaşanmakta olanın bir öncüsü yapıyor. Son yıllarda artan turizmin, karşılıklı ticaretin, kalkan vizelerin, üniversiteler arasında artan işbirliğinin, Avrupa ve Amerika'da yaşanan ilan edilmemiş iflaslara karşın Türk ekonomisinin dimdik ayakta oluşunun, Arap dünyasını kasıp kavuran Türk dizileri furyasının, Türkiye'nin AB üyelik sürecinin ve daha bir dizi faktörün önemi var bu öncülükte.

Ama kritik olan soru şu: Ne oldu da Araplar Menderes ve Özal döneminde örnek almadıkları Türkiye'ye bakıyorlar şimdi? Hiçbir Arap ülkesinde Adalet ve Kalkınma Partisi kurulmamıştı. Şimdi Fas ve Tunus'ta bu isimle partiler var. İhvan'ın kurduğu partinin isminin Özgürlük ve Adalet Partisi olması da sıradan bir tesadüf değil bence. Arap münevverleri geleneksel olarak Türkiye'yi okumayan, Türkiye'nin tecrübesinden bir şeyler öğrenebilecekleri ihtimalini küçümseyen bir elitti. Üç olay Türkiye'yi Arap dünyasının gündemine oturttu. Bunlar Ergenekon Davası, One Minute Salvosu ve 12 Eylül Referandumu'dur. Bu üç olay Arap dünyasının birbirini besleyen üç büyük problemiyle birebir örtüşüyordu çünkü: Bütün Arap ülkeleri kendi ordularının işgali altındadır. Bütün Arap halkları rejimlerini İsrail'e karşı samimiyetsiz bulurlar. Bütün Arap ülkelerinin esaslı Anayasal (ya müstebittirler, ya yokturlar) sorunları vardır. Son beş yıl içinde Türkiye sivil güçlerin dahildeki askerî işgale karşı koyabileceğini; çıkarları neyi gerektirirse gerektirsin İsrail'in yüzüne karşı adaleti haykırabildiğini ve halkın kendi anayasasını kendisinin değiştirebildiğini gösterdi.

Arap dünyasında istibdat en az otuz yıldır devam ediyordu. Otuz yıldır ayaklanmayan halkların bu ayaklanma enerjisini sadece Twitter ve Facebook'un sağladığı haberleşme ağına atfetmek yanlış olur. Ölebileceklerini bile bile Tahrir Meydanı'na toplanan gençleri harekete geçiren herhangi bir tweet değil, güçlü bir ümitti. Bu ümit de bir ölçüye kadar Türkiye'nin başarılarından derlenmişti.

12 Haziran'da Türkiye yeniden sandık başına gidiyor. Bu seçimin sonuçları Türkiye için ne kadar önemliyse, Türkiye'ye bakarak "neden biz de yapamayalım" diyen Arap ve İslam dünyası için de önemli. Bizim kendi seçimimizin, Arap ve İslam dünyasının kaderini etkileyebileceği ihtimali olduğundan çok daha önemli kılıyor bu seçimi ve sandıktan çıkacak iktidarın bahsettiğim üç başarıyı tamamlayabilecek bir güçte olmasını. Oyunuzu, önümüzdeki dönem Türkiye'de yaşanacak dönüşümün Arap Baharı'nın çiçeği olacağı bilinciyle atın.

Yorum Yap

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
SON VİDEO HABER

Gain Medya operasyonunda yeni gelişme

Haber Ara